Türkiye, Temmuz sonu ile Ağustos başında tarihindeki en büyük yangın felaketlerinden birini yaşadı. Ülkenin birçok yerinde peş peşe meydana gelen orman yangınları, daha başlangıçta iktidar medyası ve temsilcileri tarafından “sabotaj” olarak damgalandı. Devreye sosyal medyanın girmesiyle de “ormanları PKK yakıyor” algısı geniş kesimlere yansıdı.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “Sabotaj girişimine dair herhangi bir bulgumuz yok” açıklamasına rağmen, Cumhurbaşkanı Erdoğan katıldığı televizyon programlarında ve yaptığı basın açıklamalarında ısrarla sabotaj ihtimali üzerinde durdu.
Uzmanların, yangınların iklim değişikliği sebebiyle meydana gelmesinin daha büyük olasılık olduğunu ısrarla dile getirmesine, aynı dönemde çevre ülkelerde de aynı anda birden fazla noktada büyük yangınlar çıkmasına rağmen iktidar temsilcileri ve iktidara yakın medya organları ‘sabotaj’ iddiasından vazgeçmedi.
Ne var ki, yaratılan bu atmosferde gözaltına alınanların hiçbirinin herhangi bir organize suçun içinde yer aldığı tespit edilemedi.
Manavgat’ta film senaryosunu aratmayan “sabotaj” hikâyesi
Yangınlar esnasında gözaltına alma ve üzerlerinden çeşitli senaryolar üretme süreçlerinin en ilginci Manavgat’ta yaşandı.
Antalya’nın Manavgat ilçesinde 28 Temmuz’da birden farklı noktada ortaya çıkan yangınların ardından, yangının nedeninin bulunması için emniyet tarafından özel bir ekip oluşturuldu.
Özel ekip çevredeki bütün güvenlik kameralarını ve sosyal medyadaki yüzlerce saati bulan görüntüleri tek tek inceledi, inceleme sonucunda 16 yaşındaki C.Y. isimli bir çocuk ‘şüpheli’ olarak tespit edildi. C.Y.’yi 12 yaşındaki bir başka görgü tanığı ihbar etmişti; çocuk ifadesinde C.Y.’yi ağaçları tutuştururken bizzat gördüğünü söylemişti.
Küçük tanığın verdiği ifade ile itfaiye görevlilerinin tespit ettiği nokta örtüşünce şüpheli C.Y. gözaltına alındı. Cep telefonunda ve sosyal medya hesaplarında yapılan incelemede “kanıt olarak” yangına ilişkin görüntüler bulunduğu basına servis edildi.
16 yaşındaki C.Y. 30 Temmuz’da gözaltına alındı, emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edildi ve çıkarıldığı sulh ceza hakimliğince “kasten orman yakmak” suçlamasıyla tutuklandı.
Fakat aradan 4 gün geçtikten sonra, yangını 16 yaşındaki C.Y.’nin değil, görgü tanığı olarak ifade veren ve onu ihbar eden 12 yaşındaki M.A.T.’nin başlattığı ortaya çıktı.
Gözaltına alınan M.A.T., ifadesinde yangını başlattığını kabul etti, “Annem ve babam ayrılacaklarını söylediği için psikolojim bozulmuştu, kafamda ormanı yakma planım vardı” dedi.
12 yaşındaki M.A.T. adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı ve yurda yerleştirilmesine karar verildi.
Daha önce yangını başlattığı suçlaması ile tutuklanan 16 yaşındaki C.Y.’nin ise bu kez ormanı yakan değil ormanın yakılmasını azmettiren kişi olduğu iddia edildi.
M.A.T., “C.’yi, ablam Y. ile bir dönem arkadaşlık yapmasından dolayı tanırım. Bu ormanın içinde C.’nin ablama sarıldığını ve öptüğünü gördüm. Ayrıca C. benim boğazımı sıkmıştı. Bu nedenden dolayı C.’nin ismini verdim. İfadem alındığı sırada korktuğum için kendimi korumak amacıyla böyle bir beyanda bulundum” dedi.
Bu ifadelerin ardından C.Y. de serbest bırakıldı.
“Ormanları PKK yaktı” tezini desteklemek için ‘yanlışlıkla’ gözaltına alınanlar sadece bu iki çocukla sınırlı değildi. En tuhafları buydu ama başka hikâyeler de vardı.
Ve bunların hiçbiri iktidar basını için ‘haber’ değildi.