Demokratik ülkelerde “bağımsız” kurum denince akla önce yargı sonra merkez bankası gelir. “Laf dinlemeyen” bağımsız merkez bankası başkanlarının başına ne geldiğini biliyoruz; bizzat devletin başındaki kişiden öğrenmiştik. Laf dinlemeyen yargı mensuplarının başına ne geldiğini ise pek bilmiyoruz; örnek olay azlığından.
Laf dinlemeyen yargı mensuplarına dair beklentinin ne kadar boş bir beklenti olduğu bugün Gezi davası kararı ile bir kez daha çarpıldı suratımıza.
Hayır, “lafı dinlenen”in yargı üzerinde amansız bir baskı kurması, laf dinleyen hâkimler için özür sayılamaz. Israr edilirse de kabahatinden büyük bir özür olur bu.
“Lafı dinlenen”in argümanına gelince: Gezi sanıkları Türkiye düşmanı büyük devletler adına Türkiye’yi çökertmek için harekete geçmişler, öyleyse cazalarını çeksinlermiş.
Bu argümanın çürüklüğünü, büyük devletler ‘bir dakika’ dediğinde sona erdirilen davalardan biliyoruz.
“Lafı dinlenenin” üzerine düşen utanç da bu zaten: Suçsuz olduklarını bile bile, siyasi amaç uğruna, büyük devlet koruması altında olmayan savunmasız insanların üzerine çökmek.
Türkiye: Rövanş duygusu yaratmadan gidemeyen iktidarların ülkesi…
Bir tekerrür daha.