Yıldız Ramazanoğlu
Bizi birleştiren nehirler, köprüler otlu peynirler
Edirne’den Van’a kalpten kalbe yollar, köprüler, otlu peynirler. Biz can ciğeriz hep birlikte dedirtiyor. Bir kere de şükredelim, bir kere de iyi taraftan bakalım. Bizi birleştiren nehirlerden dağlardan ovalardan ayçiçeklerinden fıstık ağaçlarından taraf olalım.
Yaşayan edebiyat
Osmanlı İmparatorluğu’nun tespih tanesi gibi dağılışının ardından belli periyotlarla yaşadığımız darbelerden benim kuşağımın da bütün acısıyla yaşadığı ve ülkeyi çok gerilere götürmüş 12 Eylül’ün solcu, ülkücü, Kürt denilerek her kesime verdiği hasar ve acı ortaklaştırılabilse ve birlikte karşı durulsaydı belki sonraki acılar yaşanmazdı
Iraklı sanatçılar
Bağdat’ta doğmuş dünyanın birçok başkentinde, sanatla anılan şehirlerinde sergiler açmış çok kıymetli sanatçıların her bir eseri üzerine yazılması lazım. Hussam al Muhsin, Fakher Mohammed, Qasım Sabti, Karem Sadoon, Muhammed Kanani resimlerindeki derinlik kendi boy aynamızda dünyayı görmemizi ve hayatın bilincimizdeki yansımasını göstermemizi sağlamış.
O Suriyeli bir çocuk
Türkiye’nin mülteci meselesinde Avrupa için örnek teşkil ettiği vurgulanmış. 1.6 milyondan fazla mülteci çocuğun yaşadığı ve 1.3 milyonunun eğitim imkanına eriştiği bir ülkeyiz. Bizde eğitim gören çocuk sayısı oranının Avrupa ülkelerindeki toplam mülteci sayısının iki katına denk olduğunu belirtiliyor. Bu imkanları da kanatları ve kalbi de geniş bir toplum olduğumuzun göstergesi.
Gülzar Haydar İstanbul’da
Kelimeler nasıl ruh gücümüzü ferasetimizi kültür birikimimizi ortaya koyarsa, şehirler de kurumları, yönetişimin yapılanma biçimi ve mimarisiyle bir halkın değer yargılarını yansıtır. İlim adalet ibadet ve hakça paylaşmayı esas alan, mescit medrese pazar ve bahçeyi esas alan, sevdiklerinden infak etme ahlakı üzerine şekillenen şehirlerden günümüz için nasıl çıkarımda bulunabiliriz?
‘George Orwell Arkadaşımdı’
Ayaklarımızı kibirle üstünlük iddialarıyla yere sert vururken, başımız dağlarla yarışırcasına göğe ererken, herkese gülücük dağıtırken, tehdit savururken ezelden ebede büyük bir hikayenin aynı zamanda kendi küçük hikayemizin içinde yol alıyoruz.
Seçim izlenimleri
Bir arada yaşamak istiyor muyuz? Kimse yokken karanlıkta bu soruya verdiğimiz cevap çok önemli. Gerçi olumsuz cevap verenlere bir çaremiz yok. Mümkün ve aynı zamanda mecbur olan bu mutabakata nasıl ulaşabiliriz. Hepimizi bir arada tutan kurucu değerleri el üstünde tutabilirsek, siyasal tercihi ne olursa olsun herkes ürettikleriyle anılıp ülkesine katkı verebilirse yolumuz açıktır.
Elektriksiz şehirde film çekmek
Filistin halkı aşamalı işgal haritasından bildiğimiz gibi belli noktalarda sıkışıp kaldı. Büyük bir halk neredeyse sadece belgelerde hafızalarda belgesellerde ve elde bulunan tapularda yaşıyor. Sayısız belgesel var elbette. Bu festivalde bir selam vermek üzere dört belgesel seçilmiş.
Viyana İstanbul hattında bir ressam Betül Burnaz
Katalogdan görebildiğim eserler botla ölümcül sulara açılan Suriyeli mültecileri anlatıyor. An’a tanıklık etmemizi sağlamak için boya ve renkli mineralleri tuval üzerinde bir arada kullanarak derinliği artıran iki aşamalı bir teknikle çalışmış. Botlarda yolculuk eden mülteciler hakkındaki insanlık devinimi, insanlığın kalpsizlik perdesi bir hissiyat olarak güçlü biçimde beliriyor.
Şehzadebaşı ve Üsküdar’da kalbe değen iftarlar
Bizim sofralarımızın siyasi hedefi yok, bu manada apolitik. Kimliksiz vatansız dışlanmış insanlar. Sadece insani olarak dertleşmek için bir araya geliyoruz. Yaralı insanların acil sorunlarını çözmek ve kardeşleşmek için. Bu sofraların politik olarak sivrilmesini hiçbir zaman istemedik. Bunun altını hassasiyetle çizdik.”
İslam’ın kızı İslam’ın erkeği
Çalışan kadını neredeyse canavarlaştıran, mahkum eden kimi seminerci ve hatibeler kendi yaşamlarında evlerine uğrayacak vakit bulamıyor. Kadınları evde tutmaya çalışan kadınlar çalışmamayı sadece “başkaları için” uygun gören kimseler. İçine düştükleri bencilce çelişki ve ev hanımının hakikatinden bile bîhaber oluşları dikkate şayan.
Tahayyül ve tefekkür arasında İslamcı dergiler
İslamın temel düsturlarının, estetiğin iyinin ve doğrunun müdafaası diyebileceğimiz İslamcı edebiyat dergilerini de göz ardı etmemek gerekir. Edebiyat, Diriliş, Hareket, Büyük Doğu, Mavera gibi yayınlar iç siyasetin,felsefenin, dünyada olup bitenlerin edebiyatın idrakine söyletildiği yerler bir bakıma. Günümüz edebiyat dergileri de büyük gayret içinde, onlar hakkında da geniş analizlere ihtiyacımız var.
Filistin kurtulur mu?
İki gündür yine büyük bir saldırı yaşanıyor, ABD’nin büyükelçiliğini Kudüs’e taşımasını protesto eden Filistin halkı öldürülüyor. Türkiye’de siyasilerin ortak bir dilden açıklama ve birlikte eylem çağrıları yapmaları çok kıymetli. Filistin’de ve dünyada gerçek bir kurtuluş istiyorsak çatışmaları körükleyen değil bütün Orta Doğu halklarına “durun siz kardeşsiniz” diyen dili oluşturmamız ve bu dil için özenle aciliyetle çalışmamız lazım. Nefretle bölünüp parçalanmamızın açtığı yarıklardan giriyor bu pervasız katliamlar çünkü.
Naci el Ali, Rachel Benjamin, Noor…
Hanzala 1948’de on yaşındayken yurdundan çıkarılan bir daha da dönemeyen küçük Naci’nin ta kendisiydi aslında. Onun dostunu görmek sesini duymak heyecan yarattı salonda. Ödülünü almaya Endonezya’dan gelen Noor Fıtri üç çocuk annesi üniversitede yaratıcı yazarlık okumuş bir aktivist.
Kolombiyalı kadınlar: Siriri ve Anka kuşları
Bir kadının oğlu (Louis Fernando) kaybolmuştu, onu yıllarca aradıktan sonra bir operasyonla orman yürüyüşünde yakalanıp öldürüldüğünü öğrendi. Bu arayışa yavrularını arayan bir kuşun adı verilmişti. Sebatkar kuş Siriri. Daha sonra bütün yavrusunu arayanların adı oldu. Sonra örgü örerek hayatı organize ettiler ve buna bazı erkekler de katıldı. Yaşlılar çatışmaların kovulduğu arazileri ruhsal olarak temizlediler ve örgülerle giydirdiler. Barış imzalandığında kendilerine yaşatılanları bazı kadınlar affetti bazıları ise affetmedi.
Ahde vefa toplantısı
Darbeler gelip geçmiş her insana bir şekilde değmiş, ama milletin özüne zeval gelmemişti. Aynur hanım 15 Temmuz darbesinin bertaraf edilmesini de bu öze bağlıyor, bu kötülüğün toplumsal bağları parçalamak yerine hepimizi daha da olgunlaştırdığına inanıyordu.
Nasıl bir dünyada yazıyoruz
Bir hikâye roman şiir yazılıyorsa işte böyle bir kısa tarih içinde yüzerek yazılıyor. Edebiyatı steril ve temiz tutma çabası beyhude olur ve kendi zamanının tanığı olabilmektir edebiyatı değerli kılan unsurlardan biri. Elbette edebiyattan olanı anlatmakla yetinmenin ötesine geçip başka dünyanın mümkün olabileceğini gösteren incelikli işaretler vermesi, nefreti kırması, insanlar arasındaki rabıtaları güçlendirerek umudu yükseltmesi beklenir.
Dindar nesil meselesi
Fakat ‘gençlik inşa etmek” ten başlayarak üzerine düşünülecek ne çok kavramsallaştırma var. Kitap okunmuyor denilse de günümüzde bu koca bir hurafe. Binlerce genç okuyor dinliyor tartışıyor, içinde yaşadığı dünyayı, Müslüman alemde düşünce ve pratik adına neler olduğunu anlamaya çalışıyor. İkiz kulelere saldırı esnasında da, bu tebliğler sunulurken de bebek olan gençler büyüdü, her nesil gibi korkunç bir darbeye (15 Temmuz) tanık oldular ve dünyanın farklı bir eşiğe geldiği zamanları idrak ediyorlar.
Arakan sızısına diriltici ağıt festivali
Arakan’ın başına gelenlere dikkat çekmek ve zulme karşı duyarlılığı artırmak için İrlanda’dan Anne-Marie O’Farrell, İngiltere’den Brendan Power, Yunanistan’dan Ross Daly, Fransa’dan Keyvan Chemirani ve Azerbeycan’dan Eytiram Hüseyinov, Elşan Mansurov, Alagha Sediyev ile Kamran Karimov’u bir araya getirmek olağanüstü güzel bir fikir. Onları dinlemek hepimize iyi geldi, ortak insani değerler adına bir kez daha umutlandık ve güçlendik.
‘Anlatıyorum öyleyse varım’
Konuklardan iki Arap yazarın da savaştan ve kıyımdan söz eden öyküler seçmeleri tesadüf mü? Bölgemizin çatışma acısını dışa vuruyorlar diyebilir miyiz acaba? Ürdün’lü yazar Hisham Bustani’nin Sondan Önceki Son An öyküsünde ülke ve toplum kanlı bir arenadır. Hikayede katilin ve maktulün yüzüne zum yapar. Katile bakalım: “Otuz iki sene. Evliyim ve üç çocuğum var. İki kız bir oğlan. Köydeki evin bahçesine bakarım, hergün ziyaret ettiğim annemin elini öperim o da başımı okşar…eşime sevdiği tatlıyı alırım…”
Neyi ispatlamaya çalışıyorsunuz?
"Üsküdar’dan geldim biraz oturup gideceğim. Fark etmez biz Almanya’dan geleni almıyoruz dedi. O his nasıl bir şey anlatamam. Hırsızlık yaparken suçüstü yakalansam belki öyle hissederdim. İmam bağırmaya devam ediyor “Neyi ispatlamaya çalışıyorsunuz”. Derken direğin arkasındaki amca selam verip “Ne uzatıyorsunuz” diye bağırınca orada ağlamamak için kalkıp çıktım… Ben bunları affedemem çok üzgünüm çok!”
Irmak şehri Tokat sakin ve derin
Camilerde ayakkabılarımızı öylece bırakmamız, esnafın kapatırken malının üzerini sadece bez örtüyle sarıp gidebilmesi, Emine’nin Erzurumlu komşusunun misafir geldi diye yardıma koşması, bütün şehrin yürüyerek bir saatte gezilebilmesi, çarşıda satılan envai çeşit doğal tohum, hayatın yavaş akışı insanı iyileştiriyor.
Vicdan konvoyu sessizlerin sesi
Suriyeli kardeşlerimizi Bosnalı kadınlardan daha iyi kim anlayabilir. Çeşitli STK’lardan ve Srebrenitsa Anneleri’nden kadınlar da konvoyda yerini almış durumda. Dünya kadınlarıyla birlikte yola çıkmak üzere Türkiye’nin çeşitli illerinden gelen kadınlar var. Farklı ana dillerine rağmen ortak cümleler kurabilen insanlarla insanlık adına yola çıkmak her zaman paha biçilmez bir deneyimdir. İzmit Sakarya Ankara Konya Adana güzergahını izleyerek Hatay’a ulaşacak olan kadınlar, sesini kaybetmiş sözünü tüketmiş dünyaya seslenecek, susturulanların sesi olacaklar.
28 Şubat: Masum değiliz hiçbirimiz
Başörtülü kadınlara yönelik dünyada benzeri az bulunur hak ihlalleri cana kastedilmediği için yeterince anlaşılamadı. İkna Odası romanımı okuyan bir ilahiyat hocamız meseleyi bu kadar dramatize etmemizin yanlış olduğunu, nihayetinde bir kadının üniversiteye gidemiyorsa evinde eşiyle mutlu olabileceğini söylemesi kırılma noktasıdır benim için.
Kısa film yarışması
İslam dünyası silaha güvenliğe yaptığı yatırımın çok azını bile sanata sinemaya edebiyata yapamıyor birçok nedenle. Oysa sanat ve edebiyat uzun vadede kendi aramızda ve dünyada ayrılıkları azaltarak gezegeni daha güvenli ve insanî kılabilir.
Depresyona girmiş hayvanlar
Dolmuş durağında ayaklarımızın dibinde yatan hasta bir kediyi çamurlu ayakkabısıyla evirip çeviren bir kadına müdahale ettiğimde onu sevdiğini, nasıl seveceğine ancak kendisinin karar verebileceğini söylüyordu. Kalabalığın içinde bile öyle pervasız ve kendinden emin yani. Lüzumsuz müdahale(!) yüzünden insanların bana kızdıklarını fark ettiğimde ise hayal kırıklığına bile uğramadım ne yazık ki.
Konuşma zemini
Barış istemek suç değil, savaş güzellemeleri yapmak ta erdem değildir. Peki ABD ve DAEŞ’le işbirliği yaparak Türkiye’ye karşı sınırda konuşlanmayı, Amerikalıları başkomutan yapmayı kabul etmiş olan örgütlere, binlerce tır ve uçakla ağır silah bomba ve füze teslimini makul normal ve barışçıl görmek nedir? Neden hiçbir itiraz gelmemiştir savaş karşıtı olduğunu söyleyenlerden. Bu çetin zamanlarda sahici, tutarlı, adil ve hakkaniyetli olabilsek keşke.
Evsizler tinerciler kimsesizler ve aşhane
Öncelikle ekonomik uçurumları giderecek, kapitalizmin ayrımcı, ufalayan, yok eden doğasından toplumu çekip çıkaracak yeni bir toplumsal sözleşme gerekli. O zaman evsizlerin sanıldığı gibi esrarkeş ya da adam şişleyen sapıklar olmadığını fark edebiliriz.
Vincent’ı ya da tek bir insanı sevmek
Nasıl onaylansın ki, saygın bir din adamı olarak itibarlı bir konumda yaşamını sürdürme imkanı önüne defalarca serildiği halde, ruhunu besleyen ama beş kuruş getirisi olmayan resim işine adıyor hayatını. Düzgün bir evlilik yapıp dindar ve disiplinli annesine torunlar vermek yerine, bir elinde çocuğu ve karnında da bebeği olan fahişeyi kendine hayat yoldaşı yapıp, kıt ekmeğini onlarla paylaşmaya kalkıyor. Bir rahip olarak atandığında kendisine tahsis edilen evi bir evsize verip samanlıkta yatıp kalkmasına ne demeli...
Kadınlar birbirini dinliyor
Yüz yüze gelmediğimizde, birbirimizi yakından tanımadığımızda, kadın olmak, bir çocuğa emek vermek, yaşamak ve yaşatmakla ilgili özelliklerimiz bir anda siliniyor ve birbirimizi öteki diye daha kolay nitelendirebiliyoruz. Tanışıp buluşmadıkça birbirimize güven duyamıyoruz. Aidiyetlerimiz, farklı siyasi yaklaşımlarımız hatta ideolojilerimizin olması ne kadar doğalsa, bütün bunların esiri olmak ve birbirimizi dinlemeden suçlama yoluna gitmek o kadar yanlış. İnsani karşılaşmaların paha biçilmez değerini takdir etmemiz lazım.