Seçim nasıl işliyor?
370 milyonun üzerinde seçmenin bulunduğu AB’de oy verme tarihleri 6-9 Haziran arası olmak kaydıyla ülkeden ülkeye değişiyor.
Avrupa Parlamentosu’ndaki sandalyeler 27 üye ülkeye nüfusa oranlı dağıtılıyor. Almanya 96 sandalye ile halen en fazla parlamentere sahip ülke. Almanya’yı Fransa ve İtalya takip ediyor.
Seçim kuralları ülkelere göre değişebiliyor. Örneğin seçme yaşı ağırlıkla 18 olsa da Almanya, Avusturya, Belçika ve Malta’da 16, Yunanistan’da 17 yaşından itibaren oy kullanılabiliyor.
Seçimler beş yılda bir yapılıyor. 2019’daki son AP seçimlerinde katılım oranı yüzde 50,7 olmuştu. Bu oran son 20 yılın en yükseğiydi ve bir önceki seçimlere göre yüzde 8 artış kaydedilmişti.
Avrupa Parlamentosu’nda hangi gruplar var?
Avrupa Parlamentosu üyeleri siyasi ittifaklar içinde kümeleniyor. Bu gruplar ülkelere göre değil, siyasi eğilimlere göre belirleniyor.
Grup kurabilmek için en az 23 üye ve üye devletlerin en az dörtte birinin grup içinde temsil edilmesi gerekiyor.
Mevcut parlamentoda 7 siyasi grup bulunuyor. Bunların en büyükleri merkez-sağdaki Avrupa Halk Partisi (EPP) ile merkez-soldaki Sosyalistler ve Demokratlar İlerici İttifakı (S&D).
Ardından liberal Avrupa’yı Yenile ile Yeşiller/Avrupa Özgür İttifakı geliyor. Aşırı sağdaki Avrupalı Muhafazakarlar ve Reformistler (ECR) ile Kimlik ve Demokrasi (ID) mevcut parlamentoda sandalye sayısı açısından 5. ve 6. sıradalar. Sol Grup (GUE/NGL) ise son sırada.
Ancak Macaristan’da iktidardaki Fidesz gibi hiçbir gruba bağlı olmayan partiler de mevcut.
Avrupa Parlamentosu’nda meclisin çalışmalarını yöneten çoğunluk bugüne kadar Halk Partisi, sosyalistler ve liberallerden oluştu.
Seçim sonuçlarına ilişkin beklentiler ne?
Kamuoyu yoklamalarına göre aşırı sağ; Avusturya, Belçika, Çek Cumhuriyeti, Fransa, Hollanda, İtalya, Macaristan, Polonya ve Slovakya gibi ülkelerde birinci çıkabilir. Almanya, İspanya, İsveç gibi bir dizi ülkede de ikinci ya da üçüncü sırayı alabilir.
Anketlere göre Avrupa Halk Partisi (EPP), Avrupa Parlamentosu’ndaki en büyük grup olarak kalacak.
Sosyal demokratlar da ikinci grup olmayı sürdürecek. En büyük kaybı liberallerin yaşayacağı tahmin ediliyor.
Kimlik ve Demokrasi (ID) ile Avrupalı Muhafazakarlar ve Reformistler (ECR) grupları ve bağımsız partilerle birlikte aşırı sağın, merkez solu, hatta merkez sağı bile geçebileceği düşünülüyor.
Ancak aşırı sağ kanadındaki bölünmeler nedeniyle blok halinde bir gruptan söz etmek mümkün değil.
Sağda görüş ayrılıkları
Avrupa Parlamentosu’nda aşırı sağ halen Kimlik ve Demokrasi (ID) ve Avrupalı Muhafazakarlar ve Reformcular (ECR) grupları tarafından temsil ediliyor.
ID grubunda en büyük partinin Fransa’dan Marine Le Pen’in Ulusal Birlik partisi; ECR liderinin de İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin İtalya’nın Kardeşleri partisi olması bekleniyor.
Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ın partisi Fidesz’in yanı sıra “liderlerinin Nazi’leri aklayan açıklamaları” gerekçesiyle ID grubundan ihraç edilen Almanya İçin Alternatif (AfD) ve Hollanda’daki Demokrasi Forumu (FvD) ise herhangi bir gruba bağlı değil.
İki farklı grup ve bağımsız partilerden oluşan bu kanat (aşırı sağ) genel olarak ülke sınırlarının savunulması ve göç karşıtlığı gibi başlıklarda ortak milliyetçi söylemlere sahip.
Kanat içinde özellikle Ukrayna’ya yardım ve Rusya ile ilişkiler gibi konularda derin görüş ayrılıkları bulunuyor.
Örneğin Rusya’ya daha yakın görülen, Ukrayna’nın AB yardımlarıyla silahlandırılmasına karşı çıkan partiler ağırlıkla ID grubunda yer alıyor. ECR’nin lideri Giorgia Meloni ise Ukrayna konusunda NATO çizgisine bağlı.
Aşırı sağın güç kazanması nasıl etkili olabilir?
Avrupa’da aşırı sağa doğru olası bir kaymanın ve milliyetçi muhafazakar politikaların güç kazanmasının iklim değişikliğinden göçe, ticaretten tarıma çarpıcı etkileri olabilir.
AB’nin Rusya işgaline karşı Ukrayna’ya sağladığı mali ve askeri yardım da etkilenebilir.
Seçimler, AB’nin yürütme organı olan AB Komisyonu’nun oluşumu açısından da büyük önem taşıyor. AB hükümet ve devlet başkanlarından oluşan AB Konseyi tarafından önerilecek isimlerin, Avrupa Parlamentosu tarafından onaylanması gerekiyor.
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, seçim sonrası komisyon başkanlığına yeniden aday olduğunu açıkladı. Von der Leyen’in bu göreve yeniden seçilebilmesi için 720 üyeli Avrupa Parlamentosu’nda en az 361 milletvekilinin oyunu alması lazım. Mensubu olduğu merkez sağdaki Avrupa Halk Partisi’nden (EPP) gelecek 170 civarındaki oy bunun için yeterli değil.
Alman siyasetçi, 2019 seçiminde gerekli oy sayısını yalnızca 9 oyla geçmişti. Bu kez seçimler sonrası oluşacak parlamentoda daha da zorlanması bekleniyor.
Brüksel’deki kaynaklara göre yeni dönemde görevine devam etmek isteyen Ursula von der Leyen, sol liberal desteğe daha az bağımlı kalmak için aşırı sağdan da destek arayışında.
AB kaynaklarına göre, özellikle Ukrayna başta olmak üzere birçok konuda benzer görüşlere sahip olduğu İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin desteği, Von der Leyen için oldukça değerli.
“Solu muhalefete göndermeyi” hedeflediğini belirten Meloni ile Le Pen’in, yeni AB Komisyonu’nun “daha sağda” kalması için Von der Leyen’den desteği esirgemeyecekleri konuşuluyor.
Öte yandan Von der Leyen’in yeniden seçilebilmek için aşırı sağ ile yakınlaşması kendi grubundan da, merkez soldaki Sosyalistler ve Demokratlar’dan da destek kaybına yol açabilir.
AB politikaları nasıl etkilenir?
Bu destek karşılığı elde edilecek AB Komisyonu üyelikleri de aşırı sağın Avrupa yönetiminde daha fazla söz sahibi olmasına neden olacak.
Bunun sonucu, daha önce sol ve liberal partilerin ısrarıyla hayata geçirilen katı çevre kurallarında yumuşamaya gidilmesi, tarım ve iklim planlarının sağ partilerin istediği doğrultuda yeniden düzenlenmesi gibi adımların atılması mümkün.
Von der Leyen başkanlığındaki AB yönetimi, seçimler öncesi yeni politikaların sinyalini zaten vermişti.
Komisyon, yıllardır üzerinde tartışılan Sığınma ve Göç Anlaşması’nı kabul etti; iklim değişikliği, enerji ve çevre politikalarını kapsayan Yeşil Anlaşma’nın kapsamı ise önemli ölçüde daraltıldı.
Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’nin (ECFR) araştırmasına göre, sosyal demokratlar, liberaller, yeşiller ve soldan oluşan koalisyonun azınlıkta kalması bekleniyor. Bu durumda da Avrupa’da iklim ve çevre alanında da büyük değişiklikler yaşanması olası.
Öne çıkan isimler ve başlıklar
İtalya Başbakanı Giorgia Meloni seçimlerin belirleyici figürlerinin başında sayılıyor.
Seçimlere birkaç hafta kala Kimlik ve Demokrasi (ID) grubundan Fransız Marine Le Pen’in, ECR grubu lideri Meloni’ye güç birliği önerdiği bildirildi. Meloni de Fransız siyasetçiyle ortak noktalarını vurgulayarak bu öneriye açık olduğu mesajını verdi.
Öte yandan Meloni, merkez sağdaki Avrupa Halk Partisi’nden (EPP) Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile yakınlaşma görüntüleri de çizdi. Bu tabloda İtalya Başbakanı, seçeceği tarafla güç dengelerini oynatabilecek kilit bir figüre dönüştü.
Fransa’da Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un büyük bir seçim darbesi alacağına kesin gözüyle bakılıyor.
Le Pen’in partisinin yeni yıldızı 28 yaşındaki Jordan Bardella’nın alacağı zaferin ne kadar büyük olacağı en büyük merak konusu.
Almanya’da ise Başbakan Olaf Scholz’un merkez soldaki partisi SPD de dahil koalisyon ortaklarının destek kaybı yaşaması bekleniyor. Ülkede muhalefetteki muhafazakar Hristiyan Demokratların önde gitmesi bekleniyor. Nazileri aklamakla suçlanan radikal sağcı Almanya için Alternatif’in (AfD) ikinci parti olup olmayacağı da yakından izleniyor.
Almanya’da Scholz’un destek kaybetmesinde Rusya-Ukrayna krizinin de etkili olduğu belirtiliyor.
Rusya’nın Ukrayna işgalinin Arvupa’ya etkilerinin en belirgin hissedildiği ülkelerden biri de Polonya.
Polonya’da merkezdeki AB yanlısı Başbakan Donald Tusk’ın seçim kampanyasının merkezine ulusal güvenliği koyması bu açıdan anlamlı. Tusk seçimlere birkaç gün kala seçmene “savaşa gitmek istemiyorsanız oy verin” çağrısı yaptı.
ABD seçimlerinin etkisi
Avrupalı Sosyalistler’in Başkanı Stefan Löfven, geçen Mart’ta Roma’da yaptıkları kongrede 2024 AP seçimlerini “1979’dan bu yana en önemli seçim” diye niteledi. 1979 yılında ilk Avrupa Parlamentosu seçimleri yapılmıştı.
Seçimlerin bu denli kritik görülmesinde Avrupa dışındaki gelişmeler de etkili.
Avrupa’daki seçimler ve aşırı sağın güçlenmesi ihtimali, örneğin Kasım’da ABD’de yapılacak başkanlık seçimi öncesi ayrı bir öneme sahip.
İtalya Başbakanı, bu bağlantıyı anlamak için kilit bir figür. Kökleri neo-faşist hareketlere dayanan Meloni, 2022’de İtalya’da iktidara gelmesinin ardından uluslararası politikada nispeten ılımlı, AB karşıtlığını yumuşatmış, NATO’ya yakın bir çizgi benimsedi. Ancak uzmanlar, dış politikadaki bu ‘kurumsallaşmış’ imajın ABD seçimlerinin gidişatına göre şekil değiştirebileceğini vurguluyor.
ABD’de yönetimin değişmesi ve Donald Trump’ın iktidara gelmesi halinde, sağ-muhafazakar kanatta yer alan ancak NATO bağları gibi sebeplerle mevcut Washington yönetimine yakın çizgi izleyen Avrupa ülkelerinde daha sağa kayış ihtimali konuşuluyor.
Bu olasılık özellikle İtalya gibi ulusal-muhafazakar, radikal sağın iktidara geldiği, ancak iktidara geldikten sonra ‘ılımlılaşma’ göstergeleri sergileyen ülkeler için bir dönüm noktası olabilir. (BBC)