30 yaşındaki İranlı işçi hakları aktivisti Sepideh Qolian, Tahran’daki Evin Hapishanesi’nde iki yıl geçirdi ve burada iki kitap yazdı. Bunlardan biri, yemek tarifleri şeklinde yazılmış ünlü bir hapishane anı kitabıydı. Geçen hafta Qolian serbest bırakıldı ve üç gün sonra İsrail füzeleri ve insansız hava araçları İran’daki hedefleri vurmaya başladı.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran halkına seslenerek, savaşın onları baskıcı hükümetlerinden kurtarabileceğini söyledi. “Bu, ayağa kalkmak için bir fırsat” dedi. İranlı muhalif aktivistlerin bu mesaja nasıl tepki verdiklerini merak ettiğim için Qolian’ı aradım.
“Savaşın demokrasi getirmeyeceğini biliyorum” dedi bana. 2022-23 yıllarında başörtüsü yasağına karşı Zen, Zendegi, Azadi (Kadın, Yaşam, Özgürlük) hareketinde aktif olarak yer alan Qoalian, Netanyahu’nun hareketin değerlerinin savunucusu olmadığını ifade etti. “İstediğimiz yaşam, şu anda yaşanan korkunç olayların tam tersidir” diyen muhalif aktivist, savaşın İran liderliğini hakkında da bir sempati uyandırmadığını; ülkenin içinde bulunduğu zor durumun, İran’ın saldırgan politikalarının sonucu olarak gördüğünü belirtiyor.
İran’da rejime karşı çıkan önemli bir nüfus olduğu biliniyor ve bu, protesto ve baskı döngüleri boyunca defalarca kanıtlandı. Kadın, Yaşam, Özgürlük hareketi, bu durumun dramatik bir örneğiydi. Hareket, 2017-19 yıllarında ekonomik nedenlerle yapılan protestoların, 2009-10 yıllarında demokrasi yanlısı Yeşil Hareket’in, 1999’daki öğrenci ayaklanmasının ve 1997’den bu yana neredeyse her yıl devam eden seçim temelli reform hareketinin ardından ortaya çıktı. İranlılar, İslam Cumhuriyeti’nin insan hakları ihlallerine, bireysel özgürlüklerin kısıtlanmasına, kötü ekonomi yönetimine ve saldırgan dış politikasına karşı ülke içinde ve giderek büyüyen diasporada açıkça seslerini yükseltiyorlar.
Yıllar boyunca İran’a dış müdahale tartışması teorik düzeydeydi: Ülkeye yönelik bir askeri saldırı, halkın nefret ettiği rejimi devirmesine yardımcı olur mu, yoksa muhaliflerin bile ülkelerini savunmak için milli birliğe neden olur mu? Şimdi bu sorunun cevabı saat başı değişiyor ve bunun ne tek bir cevabı var ne de basit bir çözümü…
İran Sağlık Bakanlığı’na göre, konuştuğum ateşli rejim karşıtı aktivistler bile, şu ana kadar yaklaşık 200 sivili öldüren İsrail saldırılarını desteklemekte zorlanıyorlardı. Bazıları saldırıların ilk saatlerinde bazı baskıcı askeri şahsiyetlerin öldürülmesini alkışlamışlardı, ancak o zamandan beri ruh hali dehşete dönüştü ve öncelik basitçe hayatta kalmak oldu.
Tahran, 9,8 milyon nüfuslu yoğun bir şehirdir. İsrail, İran’ın başkenti ve diğer şehirlerdeki hedefleri vururken, ülkenin protesto hareketiyle bağlantılı sivil toplum figürlerini, yetkilileri ve nükleer bilimcileri de vurmaktadır. 23 yaşındaki şair ve İngilizce öğretmeni Parnia Abbasi, hava harekatının ilk gününde ebeveynleri ve erkek kardeşiyle birlikte öldürüldü; onları öldüren saldırının hedefi, yakındaki bir binada bulunan rejim yetkilisiydi. 35 yaşındaki Zehra Şems, kendi isteğiyle başörtüsü takan dindar bir Müslümandı, ancak başörtüsünün başkalarına zorla taktırılmasına açıkça karşı çıkıyordu ve 2022’deki başörtüsü karşıtı protestoları destekleyen tweetler bile atmıştı. O da apartmanında yaşayan bir rejim yetkilisine yönelik saldırıda öldürüldü.
Konuştuğum yaklaşık bir düzine aktivistin çoğu savaşın büyük ölçüde “Devrim Rehberi” Ali Hamaney’in suçu olduğunu ve onun rejimine hiçbir siyasi destek vermediklerini belirttiler. İran’ın İsrail’e yönelik saldırılarını da desteklemiyorlardı. Bu saldırılar şu ana kadar en az 23 İsrailli sivili öldürdü, yüzlerce kişiyi yaraladı ve her gece binlerce insanın sığınaklara kaçmasına yol açtı. Ancak İsrail’in ülkelerine yönelik saldırılarını da hiçbir şekilde hoş karşılamadılar. Kendi güvenliklerinden endişe duyuyorlardı ve ayrıca toplumun çöküşünden ve İran’ın altyapısının tahrip olmasından endişe duyuyorlardı.
Güvenliğinden endişe duyduğu için isminin açıklanmamasını isteyen 24 yaşındaki Tahranlı bir aktivist bana duygularını şöyle ifade etti: “Tüm varlığımla İslam Cumhuriyeti ve Hamaney’e karşıyım. Kadın, Yaşam, Özgürlük hareketi sırasında birçok gösteride yer aldım. Ama şimdi rejimi veya onu devirmeyi düşünemiyorum bile. Korkuyorum. Endişeliyim. Kendimin ve çevremdeki herkesin hayatı için endişeleniyorum.”
Telefon görüşmesi yağtığım, 2022-23 protestoları sırasında tutuklanan 26 yaşındaki bir aktivist ise İsrail saldırılarına şiddetle karşı olduğunu ifade ederek “Savaş rejimin ötesine geçiyor” dedi. “Ülkemiz için çok büyük olumsuz sonuçları var. Ekonomiyi mahvediyor. Açlığa, ilaç kıtlığına, yurtdışıyla bağlantıların kesilmesine yol açabilir. Tam bir felaket. Hem İsrail’de hem de İran’da masum insanları öldürüyor” ifadelerini kullandı.
Ben aradığımda, genç bir aktivist yaşlı ve hasta annesiyle birlikte başkentten kaçmaya çalışıyordu. Kuzeydeki Hazar Denizi kıyısına, saldırılardan daha güvenli olduğu düşünülen bir bölgeye doğru gidiyorlardı. “Dronların ve füzelerin sesleri altında aktivizm yapmayı düşünemem, değil mi?” diye sordu bana retorik bir şekilde. “İran’da ya da İsrail’de olsun, hiçbir yerde sivillerin hedef alınmasını desteklemiyorum” diye de ekledi.
Tahran Üniversitesi’nde sosyoloji öğrencisi ve aktivist olan Alireza Ghadimi, onunla görüştüğümde hala yurt odasındaydı. Kampüsü, hem devrim sırasında Şah’a karşı hem de 1999’da öğrenci protestolarını bastıran İslam Cumhuriyeti’ne karşı protestoların merkezi olarak uzun bir geçmişe sahiptir. “Bu tarihi benimle birlikte taşıyorum,” dedi Ghadimi, “ve şimdi korkutucu bir şekilde canlı hissediyorum.” Patlama seslerini, duvarların sallanmasını, dışarıdaki korku dolu sesleri anlattı. “Değişim isteyen birçok genç İranlıdan biriyim ama bu savaş bize yardımcı olmuyor. Bizi yok ediyor. Kurtardığını iddia ettiği insanları susturuyor” diye de ekledi.
İran’ın demokrasi hareketinin önde gelen isimleri de hem savaşa hem de rejime karşı çıkıyorlar. Evin Hapishanesi’nde yatan eski İçişleri Bakan Yardımcısı Mostafa Tajzadeh, İsrail’in saldırılarını kınadı ve derhal ateşkes çağrısında bulundu. Ancak aynı zamanda İran’da “barışçıl bir demokrasiye geçiş” çağrısında da bulundu.
Nobel Barış Ödülü sahipleri Şirin Ebadi ve Narges Mohammadi, beş diğer aktivistle birlikte (aralarında geçen ay Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülünü kazanan yönetmen Cafer Penahi de var) savaşın derhal sona erdirilmesi ve hem İran hem de İsrail’in sivillere yönelik saldırılarının kınanması çağrısında bulundu. Ayrıca İran’ın uranyum zenginleştirmesine son verilmesi ve demokratik bir geçiş çağrısı da açıklamaya dahildi.
İslam Cumhuriyeti rejimi, arkasında onlarca yıllık protesto hareketleri ve baskılarla birlikte, dünya çapında bir muhalefet sürgünleri diasporasına sahip. Konuştuğum insanların çoğu, İran’daki muadilleriyle oldukça benzer görüşlere sahip. Avrupa’da yaşayan ve İran’ı sık sık ziyaret ettiği için isminin açıklanmamasını isteyen genç bir aktivist, rejimin askeri figürlerinin öldürülmelerini sevinçle karşıladığını söyledi. Yine de, “İsrail’in Gazze, Lübnan ve hatta Suriye’de son zamanlarda yaptıklarını gören herkes, Netanyahu’nun bölgede istikrar aramadığını bilir. İran’ın rafinerilerini ve elektrik santrallerini vuruyor, bu yüzden açıkça halkımızı düşünmüyor” ifadelerini kullandı.
Daha deneyimli bir görüş almak için, siyasi kahramanlarımdan biri olan 80 yaşındaki insan hakları avukatı Mehrangiz Kar ile konuştum. Kar, 1979’da İslam Cumhuriyeti’nin kurulduğu ilk günlerde başörtüsü dayatmasına karşı mücadelenin örgütlenmesine yardımcı oldu ve o günden bu yana demokrasi ve hukukun üstünlüğünün sesi oldu. Yaklaşık 20 yıl önce İran’dan sürüldü ve şu anda Washington D.C.’de yaşıyor.
“Bugün İsrail’in İran’a saldırılarını gördüğümde, kendi evimin yanmasını izliyormuşum gibi hissediyorum” dedi bana. “Onlar benim vatanımı hedef alıyorlar. Bu kabul edilemez, saldırıları kim yaparsa yapsın. Uluslararası hukuka göre böyle bir saldırı kabul edilemez.”
Kar, Hamaney’i on yıllardır İsrail’i düşman haline getirdiği için suçladığını söyledi. Ancak Netanyahu’nun İran’ın özgürlük savaşçılarının dostu olmadığını da açıkça belirtti. “İran’da konuştuğum hiç kimse bu saldırıları desteklemiyor” diyen Kar “İnsanlar öfkeli ve İslam Cumhuriyeti’nden nefret ediyorlar. Ama şimdi muhtemelen Netanyahu ve onun askeri politikalarından daha da fazla nefret ediyorlar” ifadelerini kullandı.
İsrail’in saldırıları, İran rejiminin politikalarında veya yapısında bir tür değişikliğe zorlayabilir. Ancak hava saldırılarının halk ayaklanmasına yol açacağı veya İranlı özgürlük aktivistlerinin vatanlarına yönelik yıkıcı bir savaşı destekleyeceği düşüncesi, bir fanteziden öteye geçmiyor gibi görünüyor.
Arash Azizi
* Arash Azizi The Atlantic dergisinde yazar. Azizi’nin “What Iranians Want: Women, Life, Freedom” (İranlılar Ne İstiyor: Kadın, Yaşam, Özgürlük) başlıklı bir de kitabı bulunuyor.
Çeviri: Bülent Şahin Erdeğer