Ana SayfaDış HaberÇEVİRİ | Şam’ın kurtuluşunu ilk elden dinleyin

ÇEVİRİ | Şam’ın kurtuluşunu ilk elden dinleyin

8 Aralık’ta, Esad rejimi devrildiğinde Şam’da bulunan Suriyeli tarihçi Sami Moubayed yaşananları anlattı: “Esad uçağa bindi ve Moskova'ya uçtu. Yanına hiçbir yandaşını hatta küçük kardeşi Mahir'i bile almadı. Esad o kadar korkaktı ki ablası Büşra'nın ergenlik çağındaki çocuklarını bile geride bırakmış.”


Esad rejimi devrildiğinde, 8 Aralık’ta Şam’da bulunan Suriyeli tarihçi Sami Moubayed’in, rejimin yıkılması sonrası süreci ve  yaşananları anlattığı News Line Magazine’deki yazısı:“Suriye’de Baas Partisi iktidarının sona erdiğini ve daha da önemlisi Beşar Esad’ın düştüğünü görecek kadar yaşayacağıma en uçuk hayallerimde bile yer vermezdim. Yine de 8 Aralık 2024’ün erken saatlerinde, müezzinin Müslümanları sabah namazına çağırdığını duydum ve ardından “Allahu ekber. Şam halkı, köpek Beşar kaçtı!” dediğini işittim. Müezzinin çağrısı Şam semalarını ve boş sokaklarını delip geçiyor, ara sıra kutlama ateşiyle kesiliyordu.

O gece sadece Şam’da değil, dünyanın dört bir köşesindeki tüm Suriyeliler uyanıktı ve televizyonlarının başındaydı. Esad’ın işi gerçekten de bitmişti. Zifiri karanlıkta şehirden kaçarak Suriye’ye ve neredeyse 14 yıldır süren savaşta ölen herkese sırtını döndü.Desteğine güvendiği Alevi toplumu bile onu ihanet, yolsuzluk ve çocuklarını onun adına savaşta ölmeye göndermekle suçlayarak kutlama yapıyordu. Aynı Aleviler 2011’de onun emirlerine itaat edenlerin sefil kaderini görerek silahlarını bırakmış ve ateş etmeyi reddetmişlerdi. Esad onları beş parasız, evsiz ve geleceksiz bırakmıştı. Bu, 61 yıllık Baas Partisi iktidarını ve 54 yıllık Esad ailesi rejimini sona erdiren, Suriye ve dolayısıyla tüm Arap dünyası tarihinde dikkate değer bir andı.

Esad uçağa bindi ve Moskova’ya uçtu. Yanına hiçbir yandaşını, hatta rejim yanlısı çevrelerde sık sık “Gece Başkanı” olarak anılan küçük kardeşi Mahir’i bile almadı. Beşar’ın gündüzleri çalıştığı, Mahir’in ise geceleri şehrin kontrolünü ele geçirdiği söylenirdi. Sadece adı bile Suriye’de yaşayan herkesin tüylerini diken diken etmeye yetecek olan “Gece Başkanı” neredeydi? İnsanların boğazına sarılan ve ceplerinde kalan azıcık para için her gün halkı sağan 4. bölüğün haydutları neredeydi? Hepsi silahlarını bırakmış, askeri kıyafetlerini çıkarmış, sivil kıyafetler giymiş ve Suriye kıyısındaki Alevi köylerine kaçmışlardı.

Sonradan öğrenecektik ki Esad o kadar korkaktı ki ablası Büşra’nın ergenlik çağındaki çocuklarını bile geride bırakmış. Söylendiğine göre moral vermek için Şam’ın merkezindeki lüks El Malki mahallesindeki evinde Esad’ı ziyarete gelmişlerdi ama ona ulaşamamışlardı. Eski bir güvenlik şefi ve savunma bakanı vekili olan babaları Asıf Şevket 2012 yılında bir patlamada öldürülmüştü. Esad bu olaydan isyancıları sorumlu tutmuştu. Pek çok kişi Şevket’in bir darbe planladığından korkulduğu için bizzat Esad tarafından öldürüldüğüne inanıyordu.

Mahir’in bugün tam olarak nerede olduğunu kimse bilmiyor. Bazıları yaralandığını ve bir helikopterle Irak’a kaçtığını söylüyor. Diğerleri ise şu anda Rusya’da olduğunu iddia ediyor. Esad’ın geniş ailesinin geri kalanının nereye kaçtığını da bilmiyoruz. Özellikle de bir zamanlar Suriye’nin en zengin adamı olan kuzeni Rami Mahluf ve 1982 Hama katliamının mimarı olan seksen yaşındaki amcası Rıfat’ın nerede olduğu bilinmiyor. Rıfat, 1984 yılında kardeşi Beşar’ın babası Hafız’ı devirmeye çalıştığı için otuz yılını sürgünde geçirdikten sonra sadece iki yıl önce Suriye’ye döndü. Rıfat ve Mahlufların ya Moskova’da ya da o zamandan beri isyancılar tarafından ele geçirilen Akdeniz kıyısındaki köyleri El Kardaha’da oldukları bildiriliyor. Rami’nin kardeşi Ehab rejimin düştüğü gün kaçmaya çalıştığı Suriye-Lübnan sınırında öldürüldü. İsyancılar tarafından değil, yepyeni BMW’sini çalmaya çalışan hırsızlar tarafından vuruldu.

İsyanın başladığı 2011-2012 yıllarında Suriye’den kaçanlar Esad’ın hapishanelerinden ve işkence odalarından kaçıyorlardı. Kalmayı tercih edenler ise hem baskıya hem de rejimin dayattığı korkunç yaşam koşullarına katlanmak zorunda kaldı. Ayrıca Esad’ın çılgınlıklarına ve her duvara ve sokak köşesine yapıştırılmış resimlerine de katlanmak zorundaydık. Her bir işyeri sahibi, Gümrük Departmanı’nın sözde “Gizli Büro ”sundan haydutların işyerlerini işgal etmesine ve yüz binlerce ABD dolarına ulaşan hayali vergilerle onları tokatlamasına maruz kaldı.

İnsanlar tutuklanmaktan kurtulmak için Suriye Cumhurbaşkanlığı’nın kasasına giden rüşvetleri ödemek, ardından da yeni bir baskından kaçınmak için işyerlerini kapatmak ve çalışanlarını işten çıkarmak zorunda kalıyordu. Dolarlarla yakalanan herhangi bir Suriyeli, sadece 100 dolarlık bir banknot bile olsa, 60 gün ile yedi yıl arasında değişen sürelerde hapse atılıyordu. Suriye’nin eski paralı elitleri ülkeyi terk etmişti ve onların yerini Esad’ın savaş ağaları almıştı; bunlar halkın işine yarayacak tek bir proje bile kurmadılar. Aksine onların sırtından servet biriktirdiler. Tek bir okul, konut, üniversite veya yetimhane kurmadılar. Sadece petrol parasını tekellerine aldılar ve Şam’da beş yıldızlı oteller ve birinci sınıf gayrimenkuller satın aldılar. En ufak bir muhalefet ifadesi, yaşı, cinsiyeti ya da sosyal statüsü ne olursa olsun insanları hapse atmaya yetiyordu.

Biz günde altı saat elektrik alırken, Esad’ın sarayları ve yandaşlarının evlerinin ışıkları yanıyor, bizi güneş enerjisine geçmek için bolca para ödemeye ve jeneratörlerimiz için fahiş fiyatlarla yakıt almaya ya da sadece karanlıkta yaşamaya zorluyordu. Hiç ama hiç umursamadı. Suriye’nin kronik elektrik sorununu çözmeye bile yeltenmedi. Düştüğünde Esad bize şöyle diyordu: “Elektriğinizin, suyunuzun ya da ısınma yakıtınızın olup olmaması umurumda değil. Benim için önemli olan bunların hepsine sahip olmam.” Sonuç olarak, Şam’ın bir zamanlar görkemli olan sokakları geceleri karanlıktı; gün batımından sonra karanlık, terk edilmiş ve güvensizdi. En son büyük elektrik kesintisi I. Dünya Savaşı’nın son aylarında, Osmanlıların bakımı çok masraflı olduğu için elektriği kestiği zaman yaşanmıştı. Ancak bu 100 yıldan uzun bir süre önceydi ve bir yıldan kısa sürmüştü. Oysa Esad bizi 14 yıl boyunca karanlıkta bıraktı. İsyancılar onu 8 Aralık’ta Suriye’den kovmasaydı bizi bir 14 yıl daha ya da daha fazla karanlıkta tutmaya istekliydi.

Kura el-Esad adlı bir mahallede yaşıyordum, şimdi adı Kura el-Şam olarak değiştirildi. Mahalle 1990’larda inşa edilmiş ve adını dönemin Devlet Başkanı Hafız Esad’dan almıştı. Beşar’ın düştüğü gün, bölge sakinleri isim değişikliğini oylamak için hemen bir WhatsApp grubu oluşturdular ve Kura el-Şam ile Kura el-Selam (“Barış”) arasında seçim yaptılar. Bu, Esad sonrası Suriye’de demokrasinin ilk kıvılcımıydı. Kura el-Şam; Şam’dan arabayla 15 dakika uzaklıkta, Lübnan’a giden ana yolun dışında, sakinleri rejimin paralı elitlerinin villalarında kapıcı ve yardımcı olarak çalışan yoksul köylerle çevriliydi. Bu villaları ve artık terk edilmiş olduklarını iyi biliyorlardı ve intikam almak için geri gelmişlerdi. Aralarına sızan küçük suçlu grupları da bu kanunsuzluktan yararlandı. Ancak pazar akşamına kadar suçluların hepsi Şam’ın ve Suriye’nin geri kalanının kurtarılmasından sorumlu İdlib merkezli askeri grup Heyet Tahrir El Şam (HTŞ) tarafından toplandı.

HTŞ, Kura el-Şam’da, bölge sakinlerini isimleriyle tanıyan yerel halkın yardımıyla kontrol noktaları kurdu ve dışarıdan gelenlerin girişini yasakladı. Sabah olduğunda Hafız’ın altın heykelini yıkmışlar ve mahalledeki tüm Beşar posterlerini indirmişlerdi. Önce fırınlar ve bakkallar, ardından da eczaneler açıldı. Esad’ın devrilmesinden bir hafta sonra, 15 Aralık Pazar günü Şam’daki tüm okullar yeniden açıldı.
Erken saatlerde yaşanan kaosun nedeni, rejimin HTŞ’nin gelişinden saatler önce Şam’dan bilerek çekilmesiydi. Şam’ın yağmalanmasını ve ateşe verilmesini istiyorlardı. Kan gölüne dönmesini ve insanların sokaklarda birbirlerini katletmesini istiyorlardı ama bu olmadı. Yukarıda bahsi geçen küçük hırsızlık vakaları dışında Şam ve çevresi, özellikle de Esad’ın olmasını istediğiyle kıyaslandığında, nispeten güvenli kaldı. Sıradan Suriyelilere dokunulmadı. Esad’ı çok üzmüş olmalı, kaçırma olayları yaşanmadı ve oturulan evlere girilmedi.

Suriye’nin kuzeyinde yer alan ve 29 Kasım’da HTŞ’nin eline geçen Halep kentinde de durum aynıydı; geçiş son derece yumuşak ve barışçıl oldu. Rejimin çöküşünün büyüklüğü göz önüne alındığında, Emir Faysal liderliğindeki Arap isyancı gücü gelmeden önce Şam pazarlarının bir hafta boyunca küçük suçlular tarafından soyulmaya terk edildiği 1918’deki Osmanlı çöküşüne benzer bir kaos yaşanabilirdi. Her halükarda, yaşanan bu kargaşa Esad rejiminden kurtulmanın karşılığında hiçbir şey değildi.

İki gün sonra, Şam’ın Eski Şehri’nin dışında 700 yıllık bir mahalle olan Savk Saruja’daki ofisime gittim. Sadece HTŞ personeli tarafından yönetilen ve son derece kibar olan iki kontrol noktası vardı. İçlerinden biri Halep aksanıyla konuşuyordu ve ona kimliğimi göstermeyi teklif ettim. Sadece gülümsedi ve şöyle dedi: “Gerek yok. Biz sadece ruhsatsız silah arıyoruz.”

8 Mart 1963’te Şam’ı işgal eden Baasçı köylülerle bir karşılaştırma yapmaktan kendimi alamadım. Bu köylüler gözlerinde intikam ateşiyle gelmiş, Şam’ın sahip olduğu her şeyi elinden almak istemiş, özel fabrikaları, bankaları ve evleri kapsayan büyük bir kamulaştırma dalgası talep etmişlerdi. Şam’ın en güzel evlerinden bazılarına o gün el konulmuştu. 1971’de cumhurbaşkanı olduktan sonra Hafız, Suudi kökenli Suriyeli tıp doktoru Reşat Ferhun’a ait el-Muhacireyn’de el konulan bir evde yaşamaya karar verdi. Ayrıca sanayici Enver el-Dessuki’nin Şam kırsalındaki malikanesine de el koyarak yazlık sarayı haline getirdi.

El Muhacirin civarındaki pek çok eve 1970 yılında Esad’ın muhafızları tarafından el konuldu ve 54 yıl sonra 9 Aralık 2024 sabahı kurtarıldı. Evlerin gerçek sahipleri ya da torunları içeri girip kilitleri değiştirdi ve kendilerine ait olanı geri aldı. Hatta bazıları “Halkın İradesi ile Restore Edilmiştir” yazılı tabelalar bile astı. Dummar’da 19. yüzyıl Cezayir direniş lideri Emir Abdülkadir el Cezairi’nin yazlık sarayı, Beşar tarafından yakın zamanda ele geçirildi ve 9 Aralık 2024 tarihinde Cezairi’nin torunları tarafından geri alındı.

Savk Saruja’da halk eski sokaklarda çöp topluyor ve Şam belediyesinin yeniden açılmasını beklerken sokakları temizliyordu. Onları Arnavut kaldırımlı sokaklardan Esad’ın resmini silmek ve dev posterlerini yırtmakla meşgul gördüm. Biri Halep’ten, diğeri Şam kırsalındaki Duma’dan gelen bir tıp doktoru ve avukatın sokakları süpürdüğünü gördüm. Her yerde insanlar hayatın normale dönmesine yardım etmeye hevesliydi ve herkes Esad rejiminin sonunu görmekten memnun bir şekilde gülümsüyordu. Saruja, Sultan Abdülhamid’in başdanışmanı ve Suriye’nin ilk cumhuriyetçi cumhurbaşkanı Muhammed Ali el-Abid’in (1932-1936) babası Ahmed İzzet Paşa el-Abid’in görkemli konağı da dahil olmak üzere Osmanlılar döneminde Şam’ın üst tabakasını barındırdığı için bir zamanlar “Küçük İstanbul” olarak adlandırılmıştı. 1967’de Baasçılar tarafından ele geçirilmiş ve bir devlet okuluna dönüştürülmüş, daha sonra yüksek bakım maliyeti nedeniyle terk edilerek ayakkabıcılar için bir atölye haline getirilmişti. Esad burayı 14 yıl boyunca bu şekilde bıraktı ve “Küçük İstanbul ”u yoksulların yaşadığı derme çatma bir mahalle haline getirdi.

HTŞ, Şam’ın tüm sakinlerine SOS numaraları dağıttı ve ihlalleri bildirmek için bir sosyal medya uygulaması olan Telegram’da bir grup oluşturdu. Çalınan malların gerçek sahiplerine iade edilmesini sağlamak için her mahalledeki yerel caminin imamı ile iş birliği yaptılar. Bize yazdıkları mektupta 48 saat içinde 8.524 kişinin yağmayı örtbas etmek için havaya ateş açmaktan tutuklandığını belirttiler. Diğer 1.720 kişi mezhepçi söylemleri yaymaktan tutuklanırken, 4.000 kişi de HTŞ’li gibi davrandıkları için hapse atıldı. Rejim yetkililerinin evlerinde bulunan 50.000’den fazla hafif silaha el konuldu. HTŞ Şam halkını, HTŞ olduklarını iddia etseler bile yabancılara kapılarını açmamaları konusunda uyardı.Ayrıca hiç kimsenin mezhebinden ya da giyim tarzından dolayı zulüm görmeyeceğini vurgulayarak, peçesiz kadınların korkmadan evlerinden çıkabileceklerine dair güvence verdiler.

Kendilerinden saçlarını örtmelerinin istendiğini bildiren birkaç kadın vakası oldu, ancak HTŞ bunların münferit vakalar olduğu ve bunun bir devlet politikası olmayacağı konusunda ısrar etti.Sözlerine sadık kalarak, bir hafta sonra restoranlar yeniden açıldı ve kadınlar nargile içerken ya da erkek arkadaşlarıyla kahve içerken görülebiliyor. Eski Şam’ın Hıristiyan mahallesi Bab Şarki’deki barların hepsi artık açık ve HTŞ’nin müdahalesi olmadan alkol servisi serbestçe yapılıyor.

HTŞ komutanı Ahmed el-Şara şu anda Four Seasons Otel’de kalırken, üst düzey yardımcıları Damas Rose’da (eski adıyla Le Meridyen) kalıyor. Hepsi son derece nazik davranıyor, herkese, özellikle de Suriyeli Hıristiyanlara son derece saygılı davranıyorlar. Sürekli verdikleri mesaj, belki 50 kişiyle bir alıp veremedikleri olduğu yönünde: Esadlar, üst düzey güvenlik yetkilileri, hapishane müdürleri ve eli kana bulaşmış tüm eski milis üyeleri ya da subaylar. Bunun dışında herkes güvende ve normal hayatlarına dönebilirler.

Tüm hükümet çalışanları ofislerine geri döndü. Şam genelinde bankalar yeniden açıldı. Eski bakanlar Suriye’nin yeni başbakanı Muhammed El Beşir ile devir teslim toplantısı için davet edildi ve El Beşir onlara samimi bir şekilde hitap etti. Her ikisi de saklanmakta olan eski savunma ve içişleri bakanları dışında herkes hazır bulundu. Beşir’in yeni Suriye bayrağı ile HTŞ bayrağının yanına oturması, bunun Baasçıların kendi bayraklarını Suriye bayrağıyla eşit konuma getirdiklerinde yaptıklarından farklı olmadığını söyleyen pek çok kişinin tepkisini çekti. Beşir bir sonraki toplantısında HTŞ bayrağını indirdi ve sadece Suriye bayrağıyla göründü.

Yurtdışındaki tüm büyükelçiler görevlerinin başındalar ve bazı büyükelçilikler yeni bayrağı göndere çekmiş durumdalar, ancak bu bayrak henüz anayasal bir karara bağlanmadı ya da kabul edilmedi. 12 Aralık’ta Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki bazı personel bile işlerine geri çağrıldı. Trafik polisleri sokaklarda ama şehirdeki karakollarda, şehri trafik polislerinden daha iyi tanıdıkları için eski polis memurları görevlerine geri döndü. Suriye başkentinin tüm bölgelerine kademeli olarak elektrik verilmeye başlandı ve HTŞ bir ay içinde bu sorunun tarihe karışacağı sözünü verdi. Elektrik, eski rejim döneminde yüksek olan hırsızlık ve suç oranlarının çok daha az olması anlamına geliyor.

Baas Partisi’nin 12 Aralık’ta kendisini resmen feshettiğini ve tüm gayrimenkullerini, silahlarını ve araçlarını yeni Suriye hükümetine iade ettiğini açıklaması herkesi rahatlattı. Esad sonrası Suriye’de hayatta kalma şanslarının sıfır olduğunu bilerek kendilerini Baas’tan arındırdılar. Suriye’de hiç kimse gözyaşı dökmüyor, 61 yıl boyunca kendilerini boğazlarından tutan, Saddam Hüseyin, Hafız ve Beşar Esad gibi haydutlardan başka bir şey üretmeyen faşist bir partinin sonunu görmekten memnun.”








- Advertisment -