Ana SayfaDış HaberMuhammed Emin Yıldırım’ın Sumud Günlüğü-4: Uhdûd, Sumud ve umut

Muhammed Emin Yıldırım’ın Sumud Günlüğü-4: Uhdûd, Sumud ve umut

Gazze’ye varmamıza sadece birkaç gün kaldı. Hırçın dalgaların üzerinde yol alan teknemizde zihnimde üç kelime sürekli yankılanıyor: Uhdûd, Sumud ve Umut.

Gazze’ye varmamıza sadece birkaç gün kaldı. Hırçın dalgaların üzerinde yol alan teknemizde zihnimde üç kelime sürekli yankılanıyor: Uhdûd, Sumud ve Umut.

Kur’ân-ı Kerîm’de anlatılan Ashâb-ı Uhdûd kıssası, zulmün ve imanın en sarsıcı sahnelerinden biridir. Bir halk, sadece “Rabb’imiz Allah’tır!” dedikleri için ateş dolu hendeklere atılmışlardı. Ve hikâyenin başındaki mümin bir genç; uyuyan bir toplumu uyandırmak/diriltmek için kendi canını feda edip, şehadetiyle yüzlerce insanın yüreğine iman tohumları ekmişti. Dönemin zalim kralı öfkeden deliye dönmüş ve hendekler kazdırıp, iman eden o topluluğu diri diri yaktırmıştı. Hendeklerin dumanı göğe yükselirken, o halkın sarsılmaz teslimiyeti yeni uyanışları beraberinde getirmişti.

Bugün Gazze’ye baktığımızda, o eski hendeklerin dumanının yeniden yükseldiğini görüyoruz. Yanan evlerin gölgesinde ağlayan bebekler, bombalanan hastaneler, aç ve susuz bırakılan çocuklar… 21. yüzyılın modern hendekleri algoritmalarla hedef alınıyor, ekranlarda “yan etkisiz” bir savaş olarak sunuluyor. Ama Gazze halkı, tıpkı Ashâb-ı Uhdûd gibi, aynı sözü yineliyor:
“Rabb’imiz Allah’tır!” Onlar da kapanan göz kapaklarının ardında bir secde, bir dua edasında sonsuzluğa uzanıyor.

Ve tam bu sessizliğin ortasında, denizlerden yükselen bir seda var: Sumud Filosu.
Defalarca söyledik; bu filo yalnızca bir yardım filosu değildir. Bir kimlik, bir hafıza, bir ahlâk ve bir adâlet mücadelesidir. Küresel körlüğün duvarlarını delmeye niyetli, silahsız ama kararlı; yalın ama onurludur. Tıpkı Mescid-i Aksâ’nın avlusunda oynayan o savunmasız ama yenilmez çocuklar gibi…
Bu filo, devletlerin diplomatik labirentlerinde kaybolmuş sözde adâlet çağrılarına değil, doğrudan vicdanın sesine kulak veriyor. Dolayısıyla filo, dünyaya bu sesi duyurmak için yola çıktı.

Ve asıl burada sorulması gereken soru şu:
Bu mücadele, bu direniş, bu yolculuk, bu gayret ne içindir?
Cevap bir tek kelimede saklıdır: Umut.
Gazze bugün yalnızca harabeye dönmüş bir şehir değil; ümmetin ve insanlığın aynasıdır. O aynaya bakan kimimiz korkak, kimimiz suskun, kimimiz de cesur görünür. Ama Gazze halkı bize her sabah yeniden dirilen bir umudu gösterir.

Ashâb-ı Uhdûd’un ateşle yazdığı iman mücadelesi, Sumud’un sessizlikle haykırdığı direniş, bugün bize bir umut haritası sunuyor.

Bu umut, sadece Filistin’in ve Gazze’nin değil, insanlığın yarınıdır. Bir annenin gözyaşında, bir çocuğun tebessümünde, bir mazlumun sabrında filizlenen ışıktır.
Gazze yanarken susanlar, yarın yandıklarında duyulmayı bekleyemez. Ama bugün ses verenler, tarihin onur sayfalarını yazılacaklardır.

İşte Sumud, vicdanların taşıdığı bu umudu, Gazze’ye ve dünyaya yeniden üflüyor. Ve sanki dalgaların üzerinden şöyle haykırıyor:
“Hendekler kazıldı, ateşler yakıldı, ama umut hiç sönmedi…”

- Advertisment -