11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 25. Avrasya Ekonomi Zirvesi’nde “Covid-19 ve Rusya-Ukrayna Savaşı Sonrası Barışı Engelleyen Sorunlar, Tedarik Zinciri, İklim Değişikliği, Gönülsüz Göç” konulu bir konuşma gerçekleştirdi.
Sözlerine dünya olarak içinden geçtiğimiz zamanın ileride altın harflerle yazılacak bir zaman dilimi olmadığını söyleyerek başlayan Abdullah Gül, 3 aydır Ukrayna-Rusya savaşının devam ettiğini ve aynı anda dünyanın zaten çok önemli problemler yaşadığını belirtti. Bu problemleri sıralayan Gül, “Covid-19 pandemisi hepimizi hazırlıksız yakaladı ve dünyada nerdeyse 6 milyona yakın insan öldü. Şiddetli iklim değişikliği zaten hissediliyordu. Bununla ilgili hep toplantılar yapılıyordu ama son zamanlarda yangınlar, afetler, kuraklıklar işin ciddiyetini anlayamayanları çok daha fazla anlama noktasına getirmeye başladı. Artan düzensiz göç 2. Dünya Savaşı’ndan sonra en ciddi seviyesine ulaştı. Göç edenler de her zaman kendilerini ikinci sınıf vatandaş hissetmeye devam ettiler. Göç ettikleri ülkelerde de ciddi sosyal, kültürel, güvenlik problemleri yaşanmaya başlandı. Gıda arzındaki sıkıntılar ve gıda güvenliği zaten dünyanın hep korktuğu meselelerden birisiydi ve giderek ciddileşti. Öyle ki geçen haftalarda Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin yaptığı açıklamalarda açlık sınırına gelen yani yarın ne yiyeceğim diyen insanlar bir buçuk milyara çıkmış durumda. Ama çok daha tehlikelisi 250 milyon insanın açlığın pençesine düştüğünü hep beraber gördük ve dehşete düştük” dedi.
Enflasyonun herkesin hissettiği, herkesi rahatsız eden bir ekonomik gerçek olarak yine yaşanmaya başladığını vurgulayan 11. Cumhurbaşkanı Gül, sözlerini “Bütün bu ekonomik sorunlar yaşanırken herkesin hayret edeceği ve üzüleceği şey silahlanmaya bu kadar para harcanmaya başlanması. Bir taraftan daha çok eğitime, sürdürülebilir kalkınmaya, sağlığa para harcamak gerekirken, bütçelerde savunmanın ve silahlanmaya harcanan paranın miktarının giderek arttığını gördük. İşte bütün bu olumsuzluklarla beraber şimdi Rusya-Ukrayna savaşı ne yazık ki bütün şiddetiyle, yıkıcılığıyla devam ediyor. Herkesin gözü önünde, kimse bilmiyordum, görmüyordum deme lüksüne sahip değil” diyerek sürdürdü.
Rusya-Ukrayna savaşı önlenebilir miydi?
“Rusya-Ukrayna savaşı önlenebilir miydi” diye soran Gül, Ukrayna’nın doğusunda büyük bir Rusça konuşan nüfusun olduğunu, hatta bu savaş önlensin ve o nüfusun da Ukrayna’nın içerisinde eşit vatandaş ve mutlu şekilde yaşamalarını sağlayacak bir düzen kurulsun diye Almanya, Fransa, Ukrayna ve Rusya’dan oluşan Normandiya dörtlüsünün Minsk’te AGİT’in de önderliğinde bir araya geldiğini, çalıştığını ve uğraştığını hatırlattı.
Netice olarak gelinen noktada, nüfusu 45 milyon olan ülkenin 6.5 milyonunun göç ettiğine değinen Gül, Ukraynalıların en çok komşuları Polonya’ya gittiğinden bahsederek, “Binlerce sivil hayatını kaybetti. On binlerce asker savaşın her iki tarafından da hayatlarını kaybediyor. Ve Ukrayna topraklarının yüzde 20’si de işgal edilmiş vaziyette.2. Dünya Harbi’nden sonra en büyük yıkımın olduğunu gözümüzle görüyoruz. Bunları ancak biz eski belgesellerde görürdük. Şehirlerin nasıl yıkıldığını canlı olarak televizyonlarda görüyoruz” dedi.
Bütün bunlar olurken sıkıntılara sıkıntılar eklenmeye başladığını ifade eden Gül, “Gıda sıkıntısı var derken dünyanın ekmek sepeti olarak bilinen, en çok tahıl üreten iki ülkesi Ukrayna ve Rusya’nın ürettiği tahıllar neredeyse çürümeye sevk edildi. Bu tahıllar nasıl tekrar kurtarılır diye büyük gayretler var. Türkiye de bu yönde önemli gayretler gösteriyor. Tabii bunları hep takdir etmek gerekir” dedi.
Savaşın kıvılcımlarının çok daha önceden belli olduğunu belirten 11. Cumhurbaşkanı, Ukrayna’da var olan nüfusa bir çözüm bulunamadığından ve bütün bu şartlar altında Ukrayna’nın NATO’ya üyelik gayretlerinin bölgesel gerçekçiliğe çok uygun olmadığından söz etti ve şöyle dedi:
“Benim kanaatim Ukrayna’nın Finlandiya gibi AB’ye üye olup Avrupa güvenlik şemsiyesine girip NATO’ya girmemesiydi. Çünkü Sovyetler’in dağılmasından sonra çok büyük bir travma geçiren Rusya’ya da fırsat vermemek gerekirdi. Rusya bunu fırsat olarak değerlendirdi. Rusya’nın burada hiçbir haklılık payı yok. Bütün bunlar uluslararası hukuku aykırı. Çünkü BM’ye üye olan ülkelerin toprak bütünlüğünü, egemenliğini tanımak, hele hele güvenlik konseyinin bir üyesi olan ülke için kaçınılmazdır. Ama gerçekçilik açısından baktığımızda ne yazık ki Rusya’ya böyle bir fırsat çıkmış oldu.”
Savaş olurken bir başka şaşırtıcı şeyin Ukrayna halkının bu kadar direnmesi oldu diyen Gül, bu durumun bize Ukrayna halkının Belarus gibi bir rejimde yaşamak istemediğini, Çekler, Romanlar, Estonyalılar gibi bir rejimde yaşamak istediğini ve Ukraynalıların bunun için savaştıklarını gösterdiğini ifade ederek, “Yani Ukraynalıların demokrasiyi tercih ettiklerini, otoriter bir rejimde yaşamak istemediklerini gördük. Bunun için kadınlar ve kızlar ülkeyi terk ederken bütün erkeklerin sonuna kadar savaştıklarını gördük. Burada tabii ülkelerin kaderini kendileri tayin edecekler. Bunun hukuki uluslararası meşruiyeti de var. Soğuk savaş döneminde 1975’te Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Konferansı toplandığında, Helsinki Nihai Senedi’ne baktığımızda oarda da ülkelerin egemenliği, eşitliği, toprak bütünlüğü, her ülkenin kendi güvenlik tercihini, hangi blokta olacağını tercih etme hakkının olduğu uluslararası hukukun bir parçası haline gelmişti. Doğrusu bütün bunlar dururken bir işgal, savaş, sen tercihini öyle kullanmayacaksın deme hakkı hiç kimseye doğmaz” dedi.
Bütün bu gelişmelerin Avrupa’da ve dünyada yapısal değişikliklere yol açtığını vurgulayan Gül, bugün gelinen noktaya baktığımızda tarihten ders alınmadığı için her iki taraf için de bir kayıp söz konusu olduğunu belirtti. “Kazan-kazan” yerine “kayıp-kayıp” söz konusu diyen 11. Cumhurbaşkanı Gül şöyle devam etti:
“Ukrayna tarafına baktığımızda yıkımlar, ölümler, bütün bunlar bir tarafta, Ukrayna eğer Odessa’yı koruyabilirse ve tabii oranın hiçbir şekilde işgal edilmesine müsaade edilmemesi lazım. Çünkü müsaade edilirse o zaman Ukrayna tamamen Karadeniz’e kıyı olmaktan çıkacak. Eğer orası böyle bir tehlikeden korunsa bile neticede Abhazya ve Osetya’da olduğu gibi kendisinin Donetsk ve Luhansk’ı fiili olarak kaybettiği ortaya çıkıyor. Çok üzücü ama fiili durum bu. Rusya tarafına baktığımızda Ukrayna’nın NATO üyeliğinden korkarken Finlandiya, İsveç gibi tarihte tarafsızlık üzerine dış politikalarını yürüten ülkeler öyle bir korktu ki ne pahasına olursa olsun bu ülkeler NATO’ya üye olma kararı aldılar. Bu durum sadece bununla kalmadı dünyada da hissedildi. Japonya bile 2. Dünya Harbi’nden sonra ilk defa ben de güçlü ordu kuracağım, askeri harcamalara ve orduya büyük para ayıracağım ve bütçemi ona göre harcayacağım dedi. Dolayısıyla bu savaşın neticelerini bütün dünyada görüyoruz.”
Savaşın mali tablosuna da değinen Gül, “ABD’nin 40 milyar dolarlık yardım edeceği geçenlerde senatolarında kabul edildi. ABD savaştan bu yana yine kendi kaynaklarından yaptıkları açıklamalara göre savaşa destek için günde 100 milyon dolar veriyor. AB ilk defa askeri yardım yapma kararı aldı. İlk defa 2 milyar avro askeri yardımda bulunuyor. En çok destekleyen, silah yardımı yapan ülkelerden İngiltere, uzun menzilli silahlar verme kararı aldı. Rusya kendi açıklamasında savaşa günde 300 milyon dolar harcadıklarını deklare etti. Şimdi bütün bunları topladığınızda okadar büyük miktarlar ortaya çıkıyor ki bugünkü insanlık bu büyük paraları savaş için ayırıyor. Ama hepimiz biliriz ki açlık, sefalet içerisindeki ülkelere yardım yapalım diye bir araya geldiğimizde herkesin taahhüt ettiği miktarlar çok küçük kalır. Bunların gerçekleşmesi de bazen hayal olur. Ama savaş için bu paralar hiç düşünülmeden harcanabiliyor” diyerek sözlerini sürdürdü.
Konuşmasının son bölümünde her savaşın kendi yükünü de beraberinde getirdiğini ifade eden 11. Cumhurbaşkanı Gül, savaşın yükünün tarafları, bölgeleri ve tüm dünyayı derinden sarsmaya devam edeceğini söyleyerek sözlerini şöyle sonlandırdı: “Günün sonunda insanlık ve herkes kaybediyor. Açıkçası bu bir zihniyet meselesi. Nihayetinde devlet adamlarının, yöneticilerin, siyasetçilerin, bütün bu kritik kararları almak durumunda olanların zihniyetleriyle ilgili bir şey. Dolayısıyla bu zihniyet değişmediği, savaş, kahramanlık, öç almak veya başka saiklerle bu savaşları yapmak yerine barış zihniyeti oluşmadığı sürece insanlık bu acıları ne yazık ki çekmeye devam edecek. Onun için dileğimiz savaşın durması. Sadece burada değil başka yerlerde de bu savaştan dolayı görmemezlikten geldiğimiz çok ciddi kavgalar, savaşlar var ki insanların canını çok derinden yakıyor. Bütün bunların sona erdirilmesi için tabii ki müzakereleri, diplomasiyi ve samimi arabuluculukları desteklemek ve yapanları takdir etmek gerekiyor.”