Ahmet Taşgetiren’in bugün Karar’da çıkan yazısından bir bölüm şöyle:
Muhafazakar camiada içinde tanınmış hocaların değerlendirmesinin de yer aldığı bir WhatsApp mesajı dolaşıyor. “Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmayalım.”
Malum bu bir halk deyimi. “Evdeki bulgur” artık yetinilmeyen, belki küçümseneni, “Dimyat’a pirince gitmek” ise “daha iyisi”ni bulma arayışını ifade ediyor. Halkın kadim bilgeliği ise bu arayışa mesafeli durulması gerektiğini, işin içinde Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma riski bulunduğunu hatırlatıyor.
Bu özdeyişin şimdilerde muhafazakar camiada dolaşıma girmesinin sebebi, tahmin edileceği gibi siyaseten kafası karışanları uyarmakla ilgili.
İçinde tanınmış hocalarımızın da bulunduğu, diyelim –aksakal– bir çevre, insanların iktidar konusunda daha sorgulayıcı hale geldiğini, yeni arayışlara girdiğini, bunun da iktidarı kaybetme riskini ortaya çıkardığını düşünüyor, seslerinin etkili olacağına inandıkları insanlara “işin içinde evdeki bulguru kaybetme riski var” ikazında bulunuyor. Yani kazanımları kaybetme riski.
Daha önce de yazdım, bu bir “Ya giderse” ve hemen peşinden gelen “Ya gelirse” kaygısıdır. “Ya giderse”den kasıt Ak Parti iktidarının gitmesi, “Ya gelirse”den kasıt ise CHP’li bir ittifakın gelmesidir.
Muhafazakar camianın bu kaygılarını yabana atma eğiliminde değilim. Ak Parti iktidarı ile en azından özgürlükler alanındaki kazanımlar hayati değerdedir, CHP’li bir iktidarın ise Kılıçdaroğlu ile gelişen bütün değişim görüntülerine rağmen en azından belirsizliklerinden doğan, en azından değişimin yeterince içselleştirilip içselleştirilmediği sorusundan doğan kaygıların dikkate alınması gerektiğini düşünürüm.
Ancak ben, bu “evdeki bulgur” meselesine yeniden bakılması gerektiğini de ifade etme gereği duyarım.
Bu mesajı benimle de paylaşan dostum, muhtemel ki iktidara yönelik eleştirel duruşumdan dolayı beni de uyarma gereğiyle hareket etmiştir.
Ne diyoruz:
Bu iktidar evet muhafazakar görünüyor ama bizzat muhafazakarlığa, samimi dindarlığa da bir bedel ödetiyor. Tüm yanlışları insanların İslam’la ilişkilerine aşındırıcı etki yapıyor. Özellikle genç nesillerin iktidarın yanlışlıklarına bakıp “İslam buysa” gibi çıkarımlarda bulunması ülkenin geleceği adına kaygı veriyor. Adaletsizlikler var, oysa muhafazakar düşüncenin olmazsa olmazı adaletsizlikten kaçınmaktır. Yolsuzluklar var, iktidar eliyle zenginleştirmeler var, bunun yanında yaygın bir yoksullaşma var, bürokraside yaygın adam kayırma var, toplumun belli kesimlerine yönelik dışlama var, siyasi çıkar için sürdürülen kamplaştırma politikası var, var, var… Bunlar çoğaldıkça, dindar – muhafazakar çizgi, taşınamayacak bir bagaj altına giriyor.
Bunlara “yanlış” demek, bunların düzelmesi lazım demek, bir noktada iktidarı yıpratır mı, yıpratır, insanlarda yeni arayış eğilimi geliştirir mi geliştirir.
Bu o kaygılı çevreye göre “Evdeki bulgur”u bırakıp “Dimyata pirince gitmek” demek, oysa uyarı “Dimyat’ta pirinç bulunmayabilir” demek istiyor. “Orada evdeki bulguru kaybettiğinize de yanabilirsiniz” ikazı da peşinden geliyor.
Bu halk hikmetini bütünüyle yabana atıyor değilim. Orada yadırgadığım şey, varılan sonucun zımnen “O zaman evdeki bulgura razı olmak gerekiyor!” olmasıdır.
Yukarda iktidarın icraatına ilişkin sıralananlar ne olacak o zaman?
Bunlar evdeki bulgurun kurtlanmış, böceklenmiş, karakteri bozulmuş olması anlamına geliyorsa, insanlar ondan yapılacak yemekten hoşnut değillerse, üstelik bu sebeple, bundan böyle “Bulgur”dan bahsetmek bile insanlarda alerji uyandırmaya başlıyorsa…. Ne olacak?
Bir Hocaefendi bana “Zulüm var ama…” diye başlayan cümleler kurmuştu ben yaşanan haksızlıkları anlattığımda. Hocaefendi zulmün farkında idi, çünkü ona da onlarca zulüm hikayesi ulaşıyordu “Ama iktidar bizim iktidarımızdı, onun için susmak, katlanmak gerekiyordu…. Hem uyarınca sonuç alınabilir miydi ki, yöneticimizin karakteri biliniyordu vs…”
Problem şu bana göre: Bizde aşağıdan yukarıya denetleme geleneği oluşmuş değil. Hep söylüyorum, o Halife Ömer’i ikaz eden kişi, üzerindeki elbisenin kumaşını sorgulayan kişi, o kadın haklarına dokunduğunda “Sen Kuran’da Allah’ın verdiği hakkı nasıl kısıtlarsın” diye çıkışan kadının dirayeti… Nerede onlar? Hikayeden mi ibaret? Birkaç hoca, birkaç alim, birkaç şeyh çıkıp, “Şunlar şunlar yanlış gidiyor” diyebilseydi, muhafazakar camia adına, İslam’ın tüm görünülürlüğü, siyasi alandaki bir kısmı çarpık, bir kısmı problemli manzaralardan ibaret olmazdı.
“Evdeki bulgura razı olalım?” Yooo olmayalım, o bulgur kurtlandı çünkü, böceklendi, mayası değişti… En azından bunu söyleyelim. Ki bulgurun kurtlardan, böceklerden temizlenmesi mümkünse, mayasının düzelmesi mümkünse o yapılsın.
Sorayım hocalarımıza: Evdeki bulgurun böcekli halinden sizlere yemek yapılsa onu yer miydiniz?
Yazıyı okumak için
https://www.karar.com/yazarlar/ahmet-tasgetiren/evdeki-bulgur-1590679