Abdurrahman Kurt, Yeni Journal’den Çınar Ayser Çınar’ın sorularını şöyle cevapladı:
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 9 Temmuz’da Diyarbakır’daki açılış töreninde yaptığı konuşmada, “Çözüm sürecini biz başlattık. Çözüm sürecini sonlandıran biz olmadık. Bunların art niyetleri, gizli gündemleri sonlandırdı” dedi. Erdoğan’ın yıllar sonra çözüm sürecine dair yaptığı bu çıkış günlerdir gündemdeki yerini koruyor ve daha çok konuşulacak gibi… Siz hem AK Parti’yi hem de bölgeyi iyi bilen isim olarak Erdoğan’ın bu çıkışını nasıl yorumluyorsunuz?
AK Parti iktidara gelince halının altına süpürülmüş, çözmek yerine yönetilmeleri tercih edilmiş toplumun can alıcı sorunlarına, büyük dirençleri karşısına alarak neşter vurdu. Kapatma davaları, suikastler, darbe teşebbüssü ve tehditler gibi pek çok komplonun nasıl yaşandığını, her birinin de mağduru olarak ben çok iyi hatırlıyorum. Tüm bu yaşananlar toplumumuzun da hafızasında çok diri bir şekilde durmaktadır. Kürt meselesini de içine alan demokratikleşme adımları 2002 ile birlikte start aldı. Mesele varlık kavgası olmaktan eşitlik, vatandaşlık kavgası olmaya evrildi ve o günler için bu bir devrimdi! Türkiye’deki tüm toplumsal sorunların çıkış kaynağı, menbaı, müsebbibi olan CHP bugün birileri tarafından AK Parti’nin alternatifi olarak sunuluyorsa burada bir şeytanlık var diye düşünmeliyiz.
İşte tam da burada bu şeytanlığı, bu oyunları bozmak adına Sayın Cumhurbaşkanı kimin kim olduğunu vurgulama ve hatırlatma gereği hissetti. Bugün TRT Kürdi’den, üniversitelerdeki Kürt dili ve edebiyatı bölümlerine, Kürt tarihi ve seçme edebi kültür değerlerinin devlet desteği ile Kültür Bakanlığı’nca basım ve yayımlarının yapılmasına, yerleşim yerlerinde halkın kullandığı adların kullanılmasının serbest bırakılmasına, orta dereceli okullarda Kürtçe öğretimin yasallaşmasına ve daha onlarca adımın atılmasına, yasağın kaldırılmasına büyük bir direnişle hayat veren, bunu bedellerini göze alan ve ödeyen AK Parti ile CHP’nin kıyaslanması değil, yan yana anılması bile akla, insanlığa, matematiğe, vicdana ihanettir. Belki de bir dönem AK Parti’nin HDP’nin bu ihanetine olan tepkisi de bundandır diye düşünmek lazım. Ama siyasette itidal ve makuliyet belirleyici olmalıdır. Bu nedenle Sayın Cumhurbaşkanımız bizzat bu oyunları bozacak, makuliyet ve itidal çizgisini belirleyecek hatırlatmaları yaptı.
Çözüm sürecinde Akil İnsanlar Heyeti’nde yer aldınız, şu anda da AK Parti Merkez Karar ve Yürütme Kurulu üyesisiniz. Dolayısıyla süreci en iyi bilen ve yakından takip eden isim olarak, Türkiye’deki mevcut koşulları göz önünde bulundurursak, yeni bir süreç mümkün mü?
Yeni bir süreç elbette mümkün, siyasetin doğası, dinamik ve sürekli ileriye götüren süreçleri hayata geçirmektir. Ancak her bir süreç tecrübe ve birikimlerin üzerine oturursa neticeye varabilir. Bu nedenle çözüm sürecinin neticelerini bir bir hatırlamak lazım.
Birincisi; PKK ve HDP barış yapma niyeti ve iradesi olmayan unsurlardır. HDP içerisindeki bazı iyi niyetli unsurların varlığı, iradesiz bir kuruluş olmaları karşısında bir anlam ifade etmiyor.
İkincisi; çözüm süreci ile büyüyecek bir Türkiye uluslararası güçlerin işine gelmedi. Hinterlandını Kürtleri de içine alarak Ortadoğu’da oldukça geniş bir alana yayması engellenmiş ve bunun için de süreç PKK’ya bozdurulmuştur. PKK Fırat’ın doğusuna geçecek, sen de mal mal bakacaksın, seni başkan yaptırmayacağız ve benzeri onlarca gaza gelmiş cümle ile şeytanlaştırılmış bir AK Parti imajını Kürtlere sunarak adeta süreci bombalamış ve yerle bir etmişlerdir.
Üçüncüsü; PKK barış sloganı arkasında savaşı, terörü örgütleyen, çözüm maskesi arkasında bölgesel hegemonya peşinde koşan, bölge halkını adeta esir alan uydurma mahkemelerde sözde yargılamalar yapan, haraç alan, adam kaçıran, tehdit ve şantajlarla toplumun iradesine musallat olan, en kritik zamanlarda ihanet edebilen, sözlerini asla tutmayan ve iftira, yalan, ajitasyon ve toplumsal manipülasyonları stratejik olarak içselleştirmiş, kendine ait hiçbir iradesi olamayacak kadar da bulunduğu bölge ve ülkelerin derin yapıları ile bağımlı ilişkilere mahkum olmuş bir yapı olduğu kanaatini oluşturmuştur. Dolayısıyla gelinen noktada muhatap alınması hem devlet, hem de toplum nezdinde imkansızdır. Burada yapılması gereken terörün demokrasiyi rehin almasına müsaade etmeden, gerçekten derdi demokratikleşme sürecine emek ve katkı sunmak isteyen terör ve şiddete yaslanmayan tüm dinamik ve katmanlarla yola devam etmektir.
Peki AK Parti ile HDP yeni bir süreç için bir araya gelebilir mi? Ya da şöyle sorayım; Kürt sorunun çözümünde iktidar partisinin muhatabı kim veya kimler olur?
Az önce bu sorunun da cevabını içeren bir açıklama yaptım. Hele öz eleştirisini adam akıllı yapamamış bir HDP, iradesi olmayan postacı bir HDP, pek bir anlam ve katkı sahibi olamaz bu süreçte.