Üyesi olduğum WhatsApp grubuna gönderilen iki ‘ekonomi tıkırında’ manşetinden bir gün sonra Doların ve Euronun başına gelenler bende keskin bir dejavu duygusu yarattı. Bir anda kendimi bankaların battığı, enflasyonun, faizlerin birlikte yükseldiği 2001 krizi günlerinde Sabah ve Hürriyet gazetelerini izlerken buldum.
Oraya geleceğim, fakat önce taze olana bakalım: Evet, grubumuza gönderilen iki manşetten biri Sabah’a, öbürü de Hürriyet’e aitti. İkisi de Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın Türkiye’nin ekonomide ‘Tarihi dönüm noktasında’ olduğu müjdesini paylaşıyordu okurlarıyla: “Ekonomik büyümenin öncü göstergesi olan Türkiye İmalat PMI (Satın Alma Yöneticileri Endeksi) Temmuz ayında 56,9 seviyesinde gerçekleşti. Bu tarihi bir dönüm noktası: Şubat 2011’den bu yana en yüksek seviye. Böylece yılın ikinci yarısına ilişkin pozitif beklentilerimiz güçleniyor.”
Bir siyasetçinin kendisi için en “uygun” parametreleri seçip öne çıkarması anlaşılabilir bir şey. Fakat bir gazetenin, başka hiçbir şeye bakmadan o siyasetçinin “seçtiğiyle” yetinip onun propaganda bülteni gibi çıkması sorunlu.
Nitekim bu açıklamadan bir gün sonra, yazarımız İzzet Akyol’un birkaç gün önceki yazısında açıklıkla anlattığı gibi bütün yabancı dövizler patladı.
Bu tablonun bana 2000‘in sonbaharında başlayıp 19 Şubat 2001’de ülkenin cumhubaşkanının ülkenin başbakanına Anayasa kitapçığı fırlatmasıyla zirveye yükselen büyük krizi; yanı sıra o günlerin Sabah’ını ve Hürriyet’ini hatırlatmaması, bende bir dejavu duygusu uyandırmaması mümkün değil.
O günlerde de her şey işte aynen işte bugünkü gibi olmuştu ve ben o sırada Kürşat Bumin ve Ümit Kıvanç’la birlikte Bilgi Üniversitesi’nde hazırladığımız Medyakronik’te hikâyeyi adım adım izlemiştim.
Fakat o günlerde hiçbiri iktidar destekçiliğinde Sabah’ın eline su dökemezdi (bugün olduğu gibi).
Şimdi insanlara tuhaf gelebilir; o zamanlar her medya grubunun bankası vardı ve o bankalar o medya gruplarına para akıtmak için vardı. Fakat iş sonunda öyle bir noktaya vardı ki, hükümetin açık desteği olmaksızın grubun bankasının kapısını açık tutmak mümkün olmadı. Eh, böyle bir durumda Sabah’çılar da “rasyonel” olanı yapıp sınırsız bir hükümet destekçiliğine soyundu. Ama ne soyunma! Ülke krize giderken ekonominin ne şahane olduğu hususunda akla ziyan haberler dönemi… O günlerde, Medyakronik’te kaleme aldığım “Etibank ‘atakta’, hükümet ‘iyi yolda’” başlıklı yazıyı buraya alıyorum. Yazı, 2000 yılının Ekim ayında Sabah gazetesinin manşetlerinden ya da birinci sayfalarından duyurulan ekonomi haberlerinin sıralanmasından ibaretti. O günleri anlatmak için başka bir şey yazmaya hiç gerek yok (lütfen haber diline de dikkat edin):
“Etibank ‘atakta’, hükümet ‘iyi yolda’” (Medyakronik, 30 Ekim 2000)
4 Ekim 2000: Etibank’ta katrilyon sevinci… İki yıl gibi kısa bir sürede sıfırdan katrilyon liralık mevduata ulaşmayı başaran Etibank, önümüzdeki dönemde bireysel bankacılığın üssü olmayı hedefliyor.
9 Ekim: Borsada çıkış başlıyor…
12 Ekim: Cesur kararlar… Devlet oh diyecek… Rüya gibi tablo…
13 Ekim: Hükümet 2001 yılında bütçe açığını 5,2 katrilyona indirmeyi hedefliyor… İkili paket geliyor… Başarı ek önlemlere bağlı…
13 Ekim: Borsa’da bütçe çıkışı: yüzde 2,11…
17 Ekim: Borsada ‘büyük’ şov: Yüzde 6,8…
18 Ekim: Reformlar Türkiye’yi dünyada ilk 10’a sokar…
18 Ekim: Yatırımın gözdesi Türkiye…
21 Ekim: Etibank orta sınıftaki yerini sağlamlaştırdı… Etibank Genel Müdürü Karakaya, “Toplam 700 milyon dolarlık likit varlığımız var” dedi…
24 Ekim: Nereden Nereye… Feryadın yerini güven aldı… 10 yıl sonrasını görebiliyoruz… İşler iyi gidiyor…
26 Ekim: Etibank’tan kurumsal kredi atağı… Etibank, bireysel bankacılık alanında gösterdiği performansı kurumsal bankacılık alanına taşımayı hedefliyor.
27 Ekim: Etibank, iki yıldır uygulanan istikrar programının mali sektör üzerindeki etkileri sonucu faaliyetlerini sağlıklı bir biçimde yürütemez hale gelmiştir… (“SABAH’tan açıklama”).
30 Ekim: Etibank, bazı şanssızlıkların ve özellikle de ekonomik şartların etkisiyle, bankacılık otoritesinin müdahale etmesini gerektirecek bir duruma gelerek Fon’a devredildi… (Güngör Mengi’nin başyazısından).
Sonu benzemesin
Sadece banka değil ülke ekonomisi de batmıştı ama dert başkaydı. Bu ‘dert’ doğrultusunda, ekonominin nereye gittiği biliniyor olsa da bunun tam tersini yazmak zaruretti.
Ne var ki ülkenin büyük gazetelerinin “her şey yolunda” haberciliği hiçbir işe yaramadı. Nitekim dört ay sonra, Şubat 2001’de Türkiye ekonomi tarihinin en büyük krizi fiilen başladı.
Medya-iktidar ilişkileri hep böyle oldu Türkiye’de, hiç değişmiyor.
Aradan 20 yıl geçmiş, iki hikâye ne kadar çok benziyor birbirine değil mi?
Sonu benzemesin.