Ana SayfaHaberlerAnalizANALİZ – Çanta, medya, yargı, siyaset…

ANALİZ – Çanta, medya, yargı, siyaset…

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın çantasıyla ilgili tartışmalar, bu ülkenin medyasına, yargısına ve siyasetine dair çok şey söylüyor. Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’na yönelik “Sende zerre kadar yürek varsa benimle ilgili konuş, eşimle ilgili konuşma” cümlesi en kritik soruyu akla getiriyor: Emine Erdoğan’ın kullandığı çanta kamuoyunu ilgilendirir mi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın, değeri 50 bin Avro olduğu söylenen bir çanta kullandığına dair epeydir gündemde olan iddialar, Cumhurbaşkanının Fransız mallarını boykot çağrısıyla birlikte yeni bir muhteva kazandı, çünkü bugüne kadar değeri üzerinden tartışılan çanta da Fransız malıydı.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Emine hanımın bir çantası var. Onu da Saray’ın bahçesinde yaksın, protesto ediyorum desin” çıkışına kadar, çanta konusu sessizlikle geçiştirilmişti. Şimdi, gerek bir gazeteci üzerinden iletilen “Çanta çakma, pahalı değil” mesajı, gerekse de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Sende zerre kadar yürek varsa benimle ilgili konuş, eşimle ilgili konuşma” çıkışıyla birlikte, çanta bir anda kamusal bir tartışmanın konusu oluverdi.

Çanta üzerinden yürüyen tartışma, Türkiye’nin siyaseti, medyası ve yargısıyla ilgili zengin bir malzeme içeriyor. Bunlara sırasıyla bakalım. Önce yargı, sonra medya, en son da siyaset…

Çanta ve yargı: ‘Güzel vasıf atfetmeyerek hakaret’

İşin yargı boyutu son günlerdeki tartışmalara bakarak görülemez. Bunun için biraz geriye gitmeli, mesela Evrensel gazetesinin 24 Haziran 2020 tarihli bir haberini hatırlamalıyız: “Evrensel yazarı Ender İmrek ‘Hermes çanta’ yazısı nedeniyle hâkim karşısına çıktı.”

Okuyalım:

“Evrensel yazarı Ender İmrek, ‘Parıl parıl parlıyordu Hermes çanta’ başlıklı yazısı nedeniyle Emine Erdoğan’a ‘güzel vasıf atfetmeyerek hakaret’ iddiasıyla hâkim karşısına çıktı. Duruşma ertelendi.”

Biraz daha ayrıntı:

“29 Haziran 2019’da Evrensel’de yayımlanan yazıda, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun Çağlayan Adliyesi’nde mahkemeye çıkması ile aynı tarihlerde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın Japonya’daki G20 Zirvesi’ne 50 bin dolar değerindeki timsah derisi Hermes çanta ile katılmasını eleştiren İmrek, ‘İki Türkiye fotoğrafı… Biri ünlü markanın çantasıyla zenginliği, ihtişamı, gösterişiyle gündem olan Emine Hanım, diğeri uyduruk bir iddianameyle hakim karşısına çıkarılan blucinli Canan Hanım… Emine Hanım tüm dünyaya çantasıyla tanıttı Türkiye’yi… Canan Hanım duruşmasıyla, duruşuyla… Tarihe ayakkabılarıyla, çantalarıyla, gardıroplarıyla geçenler, saraylarıyla, sarayın itibarıyla övünenler, halklar nezdinde hiç de iyi intiba sahibi olmadılar. Tarihten ders çıkarmakta yarar yok mu?’ diye sordu.”

İşte bu yazı nedeniyle bir gazeteci yargılanıyor Türkiye’de… ‘Çanta’nın yargı boyutu için fazla söze gerek olduğunu sanmıyorum.

Çanta ve medya: ‘Orijinal değil, imitasyon’

Bir gazetecinin ‘Güzel vasıf atfetmeyerek hakaret’ suçlamasıyla yargılanmasına vesile teşkil eden Hermes çanta vakasına başka bir gazetecinin müdahil olma biçimi ise bizi olayın ‘Çanta ve medya’ boyutuna taşıyor.

Hürriyet gazetesi yazarı Hande Fırat’ın dünkü (30 Ekiml) Hürriyet’te yer alan yazısından söz ediyorum. Yazının bizi ilgilendiren bölümü şöyle:

“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan çantalara asla büyük paralar vermiyor. Orijinal marka çanta kullanmamaya özen gösteriyor. Yani iddia edildiği gibi büyük rakamlara çanta alınmıyor. Daha çok yerli malını tercih ediyor. Orijinalin yerine çakma yani imitasyonlarını alıyor.”

Hande Fırat “kaynaklarına” dayandırıyor haberi. Fakat tam şu anda mevzuya dahil olmasının, haberin “gazetecinin sorusu – kaynağın cevabı” çizgisini izlememiş olması hususunda haklı kuşkular yaratacağını; gördüğümüz şeyin gazetecilikten ziyade “yazıcılık” olabileceğini akla getireceğini düşünmemiş olamaz. Yazısında, böyle bir algının doğmaması için sorulabilecek ve sorulması gereken hiçbir sorunun olmaması, bu yöndeki kuşkuları kaçınılmaz olarak derinleştiriyor.

Meselâ: Bu konuda şimdiye kadar bir sürü laf dönmesine, hattâ bir gazetecinin yargılanmakta olmasına rağmen neden şimdiye kadar bir açıklama yapılmamıştı?

Meselâ: Böyle bir ülkede 50 bin Avroluk bir çantanın sosyolojik etkisi ortadayken, neden imitasyon ve ucuz olduğu yönünde şimdiye kadar bir açıklama yapılmamıştı?

Meselâ: Fransız malının taklidi de Fransa propagandası olmuyor muydu?

Meselâ: Cumhurbaşkanı’nın ‘boykot’ çağrısı düşünüldüğünde Emine Erdoğan’ın ‘gerçek veya değil’ hiçbir Fransız markası kullanmayacağını beyan etmesi tutarlılık açısından daha isabetli olmaz mıydı?

İşte herkesin aklına gelen bu soruların gazetecinin aklına gelmemesi, bizi şöyle bir kuşkuyla karşı karşıya bırakıyor: Acaba gazetecinin derdi ne? Hakikati mi kolluyor, başka bir şeyi mi?

Çanta ve siyaset: Emine Erdoğan’ın kamusal kimliği?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Sende zerre kadar yürek varsa benimle ilgili konuş, eşimle ilgili konuşma” cümlesinin ataerkil bir muhtevasının olmadığını varsayalım ve bu cümleyi şöyle yorumlayalım: “Eşimin kamusal kimliği yok, benimle ilgili bu türden eleştiriler yapabilirsin fakat eşimle ilgili olarak yapamazsın.”

Evet, bu nokta bizi meselenin siyasi magazin boyutundan salt siyaset boyutuna taşıyor. Soru şu: Emine Erdoğan’ın kullandığı çanta kamuoyunu ilgilendirir mi?

Benim şahsi kanaatim, Emine Erdoğan’ın, inandığı değerleri kamuoyuna doğrudan aktaran tarzıyla ve mesajlarıyla kamusal tartışmaya açık, böyle bir tartışmayı meşru kılan bir profil çizdiğidir.

Öte yandan ve ilaveten, “ünlü, öne çıkan” bir figür olarak sorgulamaya açık olması gerekir. Hepimiz biliyoruz ki, sıradan insanlar için yapıldığında “ayıp, uygunsuz” sayılan bazı sorgulamalar, kamusal figürler için öyle sayılmazlar; onlardan da böyle eleştirilere açık olmaları beklenir.

Emine Erdoğan’ın çantasının bedelinin hazineden ödenmediği, dolayısıyla tümüyle özel hayatıyla ilgili bir mesele olduğu öne sürülebilir belki. Yani tabii ki cumhurbaşkanının istifasını gerektiren bir fiil yok ortada, fakat zaten burada kamunun zarara uğratılmasından değil, kamuoyunun duygusunun rencide edilmesinden söz ediyoruz. Bir yoksulluk ve işsizlik ülkesinde Cumhurbaşkanının eşi 50 bin Avroluk bir çanta kullanıyorsa, bunun yasal-hukuki bir karşılığı olmasa da ahlâkî bir karşılığı olur: Hele ki bunu dile getiren bir gazeteci yasal-hukuki takibata uğruyorsa ve başka bir gazeteci çok kritik bir anda akla bir sürü soru getirten bir yazı yazıyorsa…

- Advertisment -