Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın konuşma tarzında ilginç bir şey var. İzah ediyor gibi yaparken mesele daha karmaşık bir hal alıyor. Kötü niyetliyseniz şöyle bile düşünebilirsiniz:
“Zaten söylediklerinin muğlak kalmasını istiyor. Asıl meselesi gerçeği bir şekilde perdelemek olduğundan böyle anlaşılmayan cümleler kurmakta ustalaşmış.”
Aylardır izleyegeldiğimiz basın toplantıları da ‘kötü niyetliler’i doğrular nitelikte değil mi? O toplantılarda (da) bir şeyler hep muğlak kalmıyor mu?
Aslında yumuşaklığıyla olsun, bu dönemin alâmet-i fârikası basın toplantılarında ‘akredite gazeteci’ uygulamasını reddetmesiyle olsun kendisine rahatlıkla soru sorulabilir bir bakan profili çizmesine rağmen, gazetecilerin basın toplantılarında sorularla bakanı sıkıştırmaması da büyük ölçüde onun bu tarzına bağlanabilir: Gazetecileri sakinliğiyle, açıklıyor gibi yapıp açıklamıyor oluşuyla yoruyor ve onlardaki soru sorma hevesini kırıyor.
Hafta sonunda Hürriyet’ten Ertuğrul Özkök’e verdiği söyleşi, yalnız genç sağlık muhabirlerinin değil tecrübeli gazetecilerin de bu ‘tarz’ karşısında silahsız olduğunu gösterir gibiydi.
Konu, Türkiye’nin test politikasına dair Bakanın önceki hafta yaptığı açıklamalardı. O açıklamalardan anlamıştık ki, Bakanlığın her gün duyurduğu ve herkesin ‘vaka sayısı’ zannettiği rakamlar hasta sayısıymış. Yani bakanlık testi ‘pozitif’ çıkanların hepsini ilan etmiyormuş, sadece semptom gösterenleri yani hastaları ilan ediyormuş.
Ertuğrul Özkök işte bu konuyu soruyor bakana ve arada bakın nasıl bir diyalog geçiyor (kelimesi kelimesine aktarıyorum):
Özkök: Tam yeri gelmişken sorayım. Dünya Sağlık Örgütü sözünü ettiğiniz raporunda ‘Rakamları uluslararası standartlara uygun bildirin’ diyor. Herkesin kanaati, Türkiye’nin mücadeleyi iyi götürdüğü şeklindeydi. Niye durup dururken vaka sayısından hasta sayısına geçtik?
Koca: Bakın orada yanlış bir algı oluşturulmak istendi. Her ülke kendi test politikasını belirliyor. Biz de Dünya Sağlık Örgütü’ne bizim test rehberimizle, test politikamızla ilgili her bilgiyi verdik. Dedik ki: ‘Semptomlu yani hastalık bulgusu olan kişilere test yapıyoruz’. Oxford’un yayımladığı, hangi ülkenin nasıl test yaptığıyla ilgili tabloda da bu görünüyor.
Özkök: Buraya kadar sorun yok. Temmuzda ne oldu da değişti?
Koca: Temmuz ayından itibaren artık normalleşme dönemi başladı. Sınırlamalar kalktı, ülkeler arasındaki geçişler başladı. Biz de havaalanı gibi, yurtdışına gidenler gibi, cezaevinde olanlar gibi, çeşitli kesimlerde kesitsel taramalara başladık.
Özkök: Bunun vaka ve hasta kavramlarıyla ilgisini anlayamadım.
Koca: Var. Kesitsel taramalarda semptom yok. Bundan sonra yapılan kesitsel taramaları da toplumla paylaşacağız. Semptomu olmasa da paylaşacağız.
Özkök: Sayın Bakanım bir dakika önemli bir şey söylüyorsunuz. Yanlış anlamıyorum değil mi? Vaka diyorduk, sonra hasta dedik kafalar karıştı. Şimdi bunların hepsini açıklayacağız diyorsunuz. Ne zaman başlayacaksınız bunu yapmaya?
Koca: Bu ayın 15’inde başlıyoruz. Ortalama 1.5-2 ayı geçmeyecek şekilde bütün toplumu kapsayacak şekilde saha taramaları yapmaya devam ediyor olacağız. Bundan sonra yapılan kesitsel taramaları semptomu olmasa da paylaşacağız. Bunu da Dünya Sağlık Örgütü’ne bildireceğiz.
Dikkat edin: Özkök’ün “Yanlış anlamıyorum değil mi? Vaka diyorduk, sonra hasta dedik kafalar karıştı. Şimdi bunların hepsini açıklayacağız diyorsunuz” sorusuna şöyle serâzad bir “evet” cevabı vermiyor Bakan. Zımnen “evet” demiş oluyor ama rezervini de koyuyor: “Bundan sonra yapılan kesitsel taramaları semptomu olmasa da paylaşacağız.”
Kesitsel taramalar… Hatırlayın, neydi bu: Havalanları, falan… Peki onların dışında “semptomu olmasa da” testi pozitif çıkanlar? Onlar ne olacak?
Ertuğrul Özkök gibi tecrübeli bir gazetecinin, bu muğlaklık karşısında şöyle ısrar etmesi gerekmez miydi: “Sayın Koca, bu ‘kesitsel tarama’ kavramı yine kafa karıştırıcı olabilir. Bu dediklerinizden PCR testi pozitif çıkan tüm vakaları açıklayacağınız sonucunu çıkartabilir miyiz? Semptomlu ya da semptomsuz, hastaneye yatacak kadar hasta ya da değil, PCR pozitif olan herkes, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) standartlarına uygun bir biçimde günlük tablolarda açıklanacak mı, açıklanmayacak mı?”
Sormamış işte, o noktada durmuş Özkök, belli ki kendisi de cevaptan tatmin olmamış ama sormamış, soramamış.
Ben, Ertuğrul Özkök’ün de tıpkı genç sağlık muhabirleri gibi Bakan Koca’nın ‘tarzı’ karşısında yorulduğunu, ne yapsa ilerleyemeyeceğini düşünüp teslim olduğunu düşünüyorum.
Son olarak şu nevzuhur “kesitsel tarama”yla ilgili spekülatif bir şey söylemek istiyorum.
Bana öyle geliyor ki DSÖ’nün Türkiye’ye yönelik “Test standartlarınızı bizim standartlarımızla uyumlu hale getirin” çağrısını karşılıksız bırakamayacağını değerlendiren Bakanlık, “kesitsel tarama”yı, DSÖ standartlarına tam uyulsa açıklanması gereken rakamın yüksekliğinden ürkerek icat etti. Bakanlık böylece, diyelim vaka sayısını 30 bin yerine 20 bin olarak ilan etme ‘imkânına’ kavuşmuş oluyor.
Spekülasyonumu sürdürüyorum: Kamuoyunun bu yeni rakamlara alıştırılmasından sonra, muhtemelen DSÖ’nün “hadi bir adım daha atın” uyarısından sonra “semptomlu-semptomsuz”, “kesitli-kesitsiz” bütün PCR pozitif vakalar açıklanacak. Böylece Türkiye üç hamlede DSÖ’nün test standartlarını yakalamış olacak.
Bakalım gerçek, spekülasyonumu izleyecek mi?