İslam ve Arap ülkelerinin dışişleri bakanlarından oluşan bir heyet Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesini kapsayan bir tura çıktı.
Amaçları Gazze’deki savaşa ateşkes getirmek, oradaki insanlara daha fazla insani yardımın ulaşmasını sağlamak ve beş konsey üyesinden Filistinlilerin bağımsız bir devlet kurmalarına destek olmalarını istemek.
Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) Riyad’daki zirvesinde oluşturulan heyette Mısır, Endonezya, Ürdün, Nijerya, Filistin Yönetimi, Katar, Suudi Arabistan, Türkiye ve İİT Genel Sekreteri’nden temsilciler yer alıyor.
Heyet turuna Pazartesi günü Pekin’de Çin’in en üst düzey diplomatı Wang Yi ile bir araya gelerek başladı.
Çin’deki görüşmeyi Salı günü Moskova’da Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve daha sonra Londra’da İngiltere Dışişleri Bakanı David Cameron ile yapılan görüşmeler takip etti.
Heyet, Çarşamba günü ise Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile bir araya geldi.
Heyetin ziyarete başlamasından kısa bir süre sonra insani yardım amaçlı durakmadan söz edilmeye başlandı ve Çarşamba günü erken saatlerde bu anlaşma ilan edildi
Anlaşmaya göre Hamas, İsrail hapishanelerindeki Filistinli kadın ve çocuk tutukluların üç katına karşılık yaklaşık 50 kadın ve çocuğu serbest bırakacak.
Peki heyet tura neden Pekin’den başladı.
Pekin ziyareti sırasında Çin’in dış politikadaki bir numaralı ismi Wang, Çin’in ilk durak olarak seçilmesinin, heyetteki ülkelerin Çin’e güvendiğinin ve aralarındaki karşılıklı anlayışı takdir ettiğinin bir göstergesi olduğunu söyledi:
“Çin her zaman … Filistin halkının meşru ulusal hak ve çıkarlarını yeniden tesis etmek için haklı davasını kararlılıkla desteklemiştir.”
Ağustos ayında Çin, İran ve Suudi Arabistan arasında diplomatik bağları yeniden tesis eden bir barış anlaşmasına aracılık etmiş ve analistler bunun Ortadoğu’nun önemli bir müttefik olarak ABD’den uzaklaştığının bir işareti olduğunu söylemişti.
Orta Doğu Enstitüsü’nde kıdemli araştırmacı olan Randa Slim’e göre “Çin’in ilk ziyaret edilen ülke olması ABD’ye bir mesaj. Suudi Arabistan ve diğer Arap devletleri ABD’ye “artık bölgedeki tek güç sen değilsin” diyor.
Pekin son dönemde, diğer dört büyük gelişmekte olan ekonomiyle birlikte üyesi olduğu BRICS gibi Batılı olmayan çok taraflı gruplarla ilişkilerini güçlendirdi ve analistlere göre daha çok kutuplu bir dünya düzeni inşa etme çabaları çerçevesinde Küresel Güney ile daha güçlü bağlar kurdu.
ABD Barış Enstitüsü tarafından hazırlanan bir rapora göre Suudi-İran anlaşması “ABD liderliğindeki küresel düzene alternatif bir vizyon sunmaya çalışan Çin için diplomatik bir kazanım.”
Arap liderler son yıllarda ABD’nin bölgeden çekilmesinden şikâyetçi. ABD’nin politikası büyük ölçüde eski Başkan Donald Trump’ın İsrail ve Arap ülkeleri arasındaki normalleşme anlaşmaları olan İbrahim Anlaşmalarını zorlama stratejisini takip etmeye odaklandı.
Başta Mısır ve Suudi Arabistan olmak üzere Arap liderler kısa süre önce ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ı bu stratejinin bölgedeki istikrarsızlığa katkıda bulunduğu konusunda uyardı.
7 Ekim’den önce Suudi Arabistan ve İsrail’in de ilişkileri normalleştirme yolunda ilerlediği yönünde yaygın haberler çıkmıştı. Analistlere göre bu anlaşma, Filistinlilerle çalışmak yerine bölgesel güçlerle anlaşmalar yapmak isteyen İsrail için büyük bir darbe olacaktı.
Blinken ve diğer ABD’li yetkililerin Trump yönetiminin kestiği Filistinlilere yardımı geri vermek gibi politikaları vurgulamalarına rağmen, ABD’nin İsrail’in sadık bir müttefiki olduğu yönündeki kamuoyu algısı 7 Ekim’den sonra arttı ve Orta Doğu’daki ABD algısına büyük zarar verdi.
(Al Jazeera)