Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının ve Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun teklifi Meclis gündeminde. Bu torba kanun teklifiyle sadece kitle imha silahlarının yayılması ve finansmanının engellenmesi hedeflenmiyor. Yanı sıra başka pek çok konuda da değişiklikler öngörülüyor.
Bu kanun tasarısının yasalaşması durumunda Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun doğrudan ya da dolaylı yaptırımına uğrayan kişi ve kuruluşların hesapları dondurulabilecek. Teklifle İçişleri Bakanlığı’na verilen yeni yetkilere göre, soruşturma açılan dernek kapatılabilecek, dernek yöneticileri görevden alınabilecek, kayyum atanabilecek ve yardım toplamaya sınır getirilebilecek.
Bu düzenleme ile İçişleri Bakanlığı’na sınırları belirsiz yetkiler veriliyor. Dernek kurma özgürlüğü fiilen sınırlandırılmış oluyor. Dernek üyelerinin ve yönetim kurullarında yer alanların herhangi bir soruşturma geçirmesi İçişleri Bakanlığı’nın bu yetkileri kullanması için yeterli olacak. Bu ise pratikte sınırlamalar, yasaklar, belki malvarlığına el koyma, kapatmalar, kayyum atanması anlamına geliyor.
Bu kanun tasarısının Anayasanın giriş kısmında yer alan demokratik hukuk devleti ile eşitlik ilkesi, yargı erkinin kullanılması, mülkiyet hakkı ve masumiyet karinesi gibi pek çok temel hakka aykırı olduğu açıkça ortada.
Ayrıca Anayasa madde 33, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve diğer kanunlarla düzenlenen örgütlenme özgürlüğünün ihlâli söz konusu.
Zaten sürekli baskılar altında faaliyetlerini yürütmeye çalışan pek çok muhalif dernek var. Yeni yasa belli ki pek çok muhalif derneğin kapatılması, kayyum atanması ve mal varlıklarına el konulması hedefi ile gündeme getirilmiş. Kanun teklifi yasalaştığında kısa süre içerisinde pek çok keyfi ve hukuksuz uygulama ile karşı karşıya kalacağımız ortada.
Bir toplumun demokratikliğinin ve gelişkinliğin en temel ölçülerinden biri elbette ki örgütlenme özgürlüğü. Bu özgürlük genişletileceğine ve yasal güvence altına alınacağına tamamen ortadan kaldırılmaya çalışılıyor.
Yasadaki bir diğer sorun ise avukatlara şüpheli işlemleri bildirme yükümlülüğü getirmesi. Avukatlık Kanunu 36. madde ve genel hukuk ilkeleriyle çelişen bir düzenleme söz konusu. Böylece avukatların sır saklama yükümlülüğünün ihlâli açıkça yasalaştırılıyor. Avukatlara açıkça “muhbirlik yapın” deniyor. Her şeyden önce suçu ve suçluyu açığa çıkarmak avukatın değil devletin görevi. Devlet bu sorumluluğu avukatlara yüklemeye çalışıyor ki bu kabul edilemez bir durum.
Torba kanunlara başvurmak son yıllarda sık başvurulan bir yol haline geldi. Tüm toplumun hayatını etkileyecek kanunların torba kanunlar ile yapılması ise ayrı bir garabet. Oysa bir konudaki kanun teklifinin bir bütünlük içerisinde ele alınması ve bağlı diğer kanunlarla birlikte değerlendirilmesi ve düzenlemenin öyle yapılması gerekiyor. Bütünlüklü bir düzenleme olmayınca birbiriyle çelişen pek çok kanun ve Anayasa’ya aykırı pek çok düzenleme ortaya çıkıyor. Anayasamız demokratik bir anlayışla, toplumsal mutabakat ile yeni baştan yazılmaya zaten muhtaç. Bu ve benzeri yasalar ile delik deşik ediliyor.
Tüm bu düzenlemeler ile ortaya çıkacak en önemli sonuç ise, zaten eser miktarda kalmış olan hukuk güvenliğinin tamamen ortadan kaldırılması olacak.