Türkiye’de yoğun tartışmalara neden olan sokak köpeklerine ötanazi yolunu açan 7527 sayılı Kanun’a ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararı yayımlandı. Mahkeme çoğunluğu düzenlemeyi Anayasa’ya uygun bulurken, üyeler Engin Yıldırım ve Kenan Yaşar ayrıntılı karşı oylarında kararın hem anayasal hem etik açıdan ciddi sorunlar taşıdığını belirtti.
Karşı oy yazılarında en dikkat çeken ortak nokta, mahkemenin çoğunluk görüşünün hayvanları yalnızca insan yararı üzerinden değerlendirmesi, çevre hakkını daraltması ve Anayasa’nın 56. maddesinin koruma kapsamını “insan merkezli” bir çerçeveye sıkıştırması oldu.
“Hayvanların yaşamı, anayasal olarak korunması gereken başlı başına bir değerdir”
Engin Yıldırım, karşı oyunda mahkemenin yaklaşımını “araçsallaştırıcı” olarak nitelendirdi:
• “Hayvanların korunmasını yalnızca insanın sağlığı ve güvenliği için gerekli olduğunda anlamlı bulan bu yaklaşım, çevre hakkının özüne aykırıdır.”
• “Hayvanların yaşamı, doğrudan anayasal değerdir; insanlar için faydalı oldukları ölçüde değil.”
Yıldırım, Anayasa’nın 2. maddesindeki hukuk devleti ilkesinin “ekolojik bir adalet anlayışıyla” yorumlanması gerektiğini vurgulayarak, devletin yalnızca insanı değil, “korunmaya muhtaç tüm varlıkları” kapsayan bir yükümlülüğü bulunduğunu belirtti.
“Ötanazi, zorunluluk halleri ile sınırlanmalıdır; belirsiz risk gerekçesi yeterli değildir”
Karşı oyda Yıldırım ayrıca, devletin sokak hayvanlarına ilişkin ötanazi uygulamasını “bilimsel, somut, ölçülebilir ve zorunlu hallerle sınırlı” kullanması gerektiğini belirterek çoğunluk kararını şöyle eleştirdi:
• “Belirsiz sağlık ve kamu düzeni gerekçeleriyle geniş bir ötanazi yetkisi tanınamaz.”
• “Demokratik toplum düzeniyle bağdaşmayan ölçüsüz bir müdahaledir.”
Kenan Yaşar: “Çevre hakkı yalnızca insan haklarının türevi değildir”
Diğer karşı oy sahibi Kenan Yaşar da çoğunluk kararını insan merkezci içerikten dolayı eleştirdi.
Yaşar’ın metnindeki bazı kritik tespitler şöyle:
• “Çevre hakkının yalnızca insanı koruyan bir hakmış gibi yorumlanması yanlıştır.
Hayvanlar bu hakkın asli unsurlarıdır.”
• “Hayvan yaşamının korunmasını, insanların menfaatine indirgemek çevre hakkının kapsamını anlamsızlaştırır.”
Yaşar, dünyadaki yeni anayasa mahkemesi örneklerine atıf yaparak –Ekvador, Kolombiya, Hindistan, Pakistan, Brezilya– hayvanların hukuk süjesi olarak görülmesinin çağdaş eğilim olduğunu, AYM çoğunluğunun ise bu gelişmenin gerisinde kaldığını vurguladı.
Sivriada’ya atıf
Yaşar şu ifadeleri kullandı:
Görselde sarı ile işaretlenmiş (yanına çizgi çekilmiş) 7. ve 8. paragrafların metni şöyledir:
“1910 yılında yaklaşık 80.000 sokak köpeğinin Sivriada’ya sürgün edilerek telef olması kamu vicdanında derin bir infial doğurmuş; akabinde meydana gelen deprem hadisesi “köpeklerin ahı” şeklinde tevil edilmiştir. Bu elim tecrübe, müteakip yıllarda hayvanlara müdahaleden kaçınma yönünde toplumsal bir hassasiyet geliştirmiştir. Türk-İslam geleneğinde, zulüm neticesinde ölen kedi sebebiyle uhrevî cezanın tasviri yahut susuz köpeğe su verenin bağışlanacağına dair rivayetler, merhametin mühim ahlâkî mertebesini teyit etmektedir.
Bu tarihsel ve kültürel arka plan karşısında, sokak hayvanlarının toplu itlafına veya fiilen benzer sonuçlar doğurabilecek düzenlemelere cevaz veren kanun hükümleri, Anayasa’nın başlangıcında mündemiç “milli, ahlaki, insani idealler” ile bağdaşmaz. Zira Anayasa, zayıfın korunmasını ve canlıya saygıyı telkin eden kadim değerleri normatif bir ilke olarak benimsemekte; kamusal otoriteye, hayvanların yaşam hakkına yönelen ölçüsüz müdahalelerden kaçınma ödevi yüklemektedir.”
“Ekosistemin bütünlüğünü esas alan bir yaklaşım şart”
Her iki şerhte ortak olan temel eleştiriler şöyle özetlenebilir:
• Hayvanların korunması insan yararına indirgenemez.
• Çevre hakkı, ekosistemin tüm unsurlarını kapsayan bütüncül bir hak olarak yorumlanmalıdır.
• Ötanazi ancak zorunluluk, somut ve bilimsel kriterlerle sınırlı olabilir.
• Düzenleme, “genel belirsiz riskler” üzerinden hayat hakkına ölçüsüz müdahale içermektedir.
• Anayasa, hayvanların “menfaatleri olan varlıklar” olarak korunmasını gerektirir.













