Ana SayfaHaberlerÇevirilerÇEVİRİ | Trump'ın Orbán'a hayranlığı, yeni bir Trump döneminin nasıl...

ÇEVİRİ | Trump’ın Orbán’a hayranlığı, yeni bir Trump döneminin nasıl olacağına dair kuvvetli ipuçları veriyor

Princeton Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörü Jan-Werner Müller yazdı: “Eski ABD Başkanı Trump kısa bir süre önce 'güçlü ve kuvvetli bir adam' ve gerçek bir 'patron' olarak nitelendirdiği Macar kleptokrat Orbán’ı Mar-a-Lago'da ağırladı. Acaba burada neyin provası yapılıyor? Orbán 2002 seçimlerini kaybetmesinin büyük bir haksızlık olduğunu düşünüyordu; 2010'da göreve döndüğünde intikamını iktidarı bir daha asla bırakmama stratejisiyle yaptı. Pennsylvania'dan daha küçük bir nüfusa sahip bir ülkeden çok fazla çıkarım yapmak yanlış olur. Ama Trump'ın kendisinin " ikizi" ilan ettiği iki siyasetçi arasındaki paralellik bundan daha net olamazdı.

Donald Trump ön-seçimler sırasında görevdeki bir başkan gibi hareket etmekle kalmıyor, zaman zaman kendi evinde de başkan rolü oynamaya soyunuyor. Cuma günü, Macaristan başbakanı Viktor Orbán’ı Mar-a-Lago’daki malikanesinde yarı-devlet düzeyinde ağırladı. Trump’ın bu malikanesi çoğu eleştirmen tarafından “üçüncü dünya kleptokratlarının tercih ettiği zengin diktatörlerin seveceği bir CEO-Başkan-Kral sarayı” olarak tanımlanıyor.

Orbán son 14 yılını ülkesini Avrupa Birliği’nin tam ortasında kleptokratik bir otokrasiye dönüştürmeye harcadı. Açıkçası, Trump’ın Orbán’ın genel rehberliğine ihtiyacı yok. Trump zaten otoriter güdülere fazlasıyla sahip bir figür.

Yine de Orbán’ın Macaristan’ı ile ABD arasındaki tüm bariz farklılıklara rağmen, Orbán’ın yönetimi Amerikan sağının benimsemeye hazır olduğu somut dersler barındırıyor. Trump yandaşlarının Orbán’ı herkese tanıtma heyecanı ve “ulusal muhafazakârlığın” başkenti olarak Budapeşte’ye sık sık yaptıkları ziyaretler göz önünde bulundurulduğunda, Macaristan ikinci bir Trump döneminin ön izlemesini sunuyor gibi.

Muhafazakarlar açısından alınacak bir numaralı ders: Ülkeyi kontrol etmek istiyorsanız, kendi partinizi tamamen kontrol etmek zorundasınız. Üst üste iki ulusal seçimi kaybettikten sonra Orbán’ın kariyeri bitmiş gibi görünüyordu. Bunun yerine, Fidesz (Macar Yurttaş Birliği) partisini demir yumruğu altında idare etmeyi başardı. Aşırı sağcı popülist liderlerin her yerde partilerini kişisel araçları olarak görmeleri ve bırakın muhalefeti, gerçek bir iç tartışmaya bile müsamaha göstermemeleri elbette bir tesadüf değil.

Bunun bir bütün olarak siyasi sistem(ler) için de bazı sonuçları olmakta: Lider(ler), ulusal sahnede hareket ederken hem güvendiği hem de kendisine partizan biçimde bağlı siyasi figürler tarafından hiçbir kısıtlama ile karşılaşmıyor(lar).

2020 yılına gelindiğinde Trump, Cumhuriyetçi partiyi çoktan bir tür kişilik kültüne dönüştürmüştü bile. 6 Ocak’taki olaylara giden yolda kimsenin onu durduramamasının bir nedeni de buydu. Cuma günü, Trump’ın gelinini eş başkan olarak atamasıyla partinin tamamen boyunduruk altına alınmasında bir adım daha atılmış oldu (bir yandan da siyasi bir aile şirketi kurmuş oldu).

Elbette yalnızca Trump işin asıl bilinmeyen kısmını yüksek sesle dile getiriyor ve diktatörlük arzusunu açıkca ilan ediyor. Orbán’ın “güçlü bir lider” ve gerçek bir “patron” olduğunu övgüyle anlatıp duruyor. Trump’ın yandaşları ise daha temkinliler.

Yine de geri durmadıkları bir alan eğitim. “Orbán’ın modeli” hakkında övgüler yağdırmaya devam ediyorlar. Örneğin, Ohio’dan Cumhuriyetçi senatör J.D. Vance, üniversiteleri “düşman” ilan ediyor.

Vance ayrıca “muhafazakarların üniversitelerdeki solcu hakimiyetiyle başarılı bir şekilde başa çıkmaya en çok yaklaştıkları örneğin Viktor Orbán’ın Macaristan’daki yaklaşımı olduğunu” dile getiriyor. Güya Orbán’dan çıkarılacak önemli ders “üniversiteleri ortadan kaldırmak değil, onlara hayatta kalma ya da eğitime daha az önyargılı bir yaklaşım getirme arasında bir seçenek sunmakmış”.

Peki burada tam olarak neyin provası yapılıyor?

Macaristan, Avrupa Birliği’nde akademik özgürlüğün sistematik ve yapısal olarak ihlal edildiği tek ülke. Macaristan’da neyin akademik bir konu olup neyin olmadığına hükümet karar veriyor. Örneğin toplumsal cinsiyet çalışmaları elbette ki akademik kategorisi içinde değil. Orbán ayrıca bir üniversiteyi açıkça siyasi nedenlerle kapılarını kapatmaya bile zorladı.

Buradaki amaç sadece eğitim ve kültür üzerinde kontrol sağlamak değil, aynı zamanda devleti partizan bir araca dönüştürmek. Diğer aşırı sağcı popülistler gibi Orbán da kariyer sahibi devlet memurlarını kendine sadık olanlarla ikame etti. ABD’li sağcıların hevesle kendini kaptırdığı bir ders de tam olarak bu.

Orbán Palm Beach’te sürgünde yaşayan Trump’a saygılarını sunmadan evvel Herritage Foundation’a konuşmuş. Bu düşünce kuruluşu “derin devleti” yok etmek adına tarafsız olması icap eden bürokrasiyi ele geçirmeye yönelik Trumpist stratejileri ile biliniyor.

Orbán AB içinde Putin’in müttefiki olmuş, yaptırımları engellemeye çalışmış ve mümkün olduğunca Ukrayna’ya destek vermekten kaçınmıştır. Orbán ve Purin arasındaki benzeşme ise yalnızca ideolojik. Her ikisinin de izledikleri politikalar “güçlü aile kurumuna” ve sınırları savunmada “ulusal egemenlik” argümanlarına dayanıyor. (Elbette Putin gibi birinin ailesine nasıl davrandığını ya da ulusal egemenlik gibi bir konunun başka ülkeleri işgal etmeyi içerip içermediğini sorgulamadan bu argümanları okumamız gerekiyor.)

Fakat bu ilişki nihayetinde alışverişe dayalı. Orbán, ülkesindeki rejimi güçlendirmek için Çin ve İran da dahil olmak üzere ulaşabildiği her güce elini uzatacaktır. “Ulusal muhafazakarlık” propagandası altında yapılanlar, Amerikalı Putin destekçileri da düşünüldüğünde yolsuzluk ve demokrasinin yok edilmesi gibi konular yerine, kitlelerin eşcinsel evliliği gibi konulara odaklanmasını sağladığı için oldukça faydalı.

Trump’ın meseleye bir ticaret adamı gibi yaklaşması görevde olduğu süre boyunca belirgindi ve yeniden seçilmesi halinde muhtemelen ikinci dönemde de bu ticari yaklaşımını sürdürecek görünüyor. Trump’ın yaşadığı başkanlık deneyiminden ders çıkarıp çıkarmadığı cevaplanması zor bir problem. Anlaması zor olmayan ise Trump’ın intikam almaya hevesli olup olmadığı.

Orbán 2002 seçimlerini kaybetmesinin büyük bir haksızlık olduğunu düşünüyordu. 2010’da göreve döndüğünde bunu büyük bir kızgınlık ve iktidarı bir daha asla bırakmama stratejisiyle yaptı. Elbette Pennsylvania’dan daha az bir nüfusa sahip bir ülkeden çok fazla çıkarım yapmak yanlış olur. Lakin görünen o ki bizzat Trump’ın kendisinin “ikizi” olarak ilan ettiği iki siyasetçi arasındaki paralellik bundan daha net olamazdı.

Kaynak: https://www.theguardian.com/commentisfree/2024/mar/12/trump-viktor-orban-reelection

Çeviri: Hasan Ayer.

- Advertisment -