Geçtiğimiz Ağustos ayında Suriye’nin kuzeyindeki Beşar Esad karşıtlarının kontrolündeki bölgelerde, başka ülkelerde iyi iş imkanları olduğu söylentileri dolaşmaya başlamıştı.
Bana hikayesini anlatan bir Suriyeli, “Bir arkadaşım ‘Tam sana göre çok güzel bir iş var, sadece Azerbaycan’daki kontrol noktalarında durulacak’ dedi” diyor.
Burada gerçek adıyla değil Kutaiba olarak anacağım bir diğer Suriyeli, “Görevimizin sınırda barış gücü olarak devriye hizmeti yapmak olduğunu söylediler. Ayda 2 bin dolar teklif ediyorlardı! Gözümüze bir servet gibi göründü” diye anlatıyor.
Her ikisi de, Türkiye tarafından desteklenen ve Suriye Milli Ordusu şemsiyesi altında toplanan Devlet Başkanı Beşar Esad karşıtı örgütler üzerinden bu işe başvurmuşlar.
Günde ancak 1 dolar kazanabildikleri bir yerde, ayda 2 bin dolar maaş vaadi onlara Tanrı’nın bir lütfu gibi görünmüş.
Bu işe başvuran ve bir Türk askeri nakliye uçağıyla Türkiye üzerinden Azerbaycan’a götürülen Suriyelilerin sayısının 1500 ile 2000 arasında olduğu tahmin ediliyor.
Fakat iş göründüğü gibi çıkmıyor. Birçoğu askeri deneyim sahibi olmayan bu kişiler, kısa süre içinde savaşmak için cepheye götürüldüklerinde, aslında savaşmaya gittiklerini anlıyorlar.
Kutaiba “Hayatta kalabileceğimi düşünmüyordum. Yüzde 1’lik bir şans gibi görünüyordu. Her yanımız ölümdü” diyor.
Savaşın arka planı
Azerbaycan toprakları içindeki Dağlık Karabağ, 1994 yılında yaşanan kanlı bir savaşın ateşkesle son bulmasının ardından bölgede yaşayan Ermenilerin yönetimine geçmişti.
Bu süreçte, bölgeden ve çevresinde Ermeni güçlerinin işgal ettiği diğer alanlardan onbinlerce kişi göç etmek zorunda kalmıştı.
Uluslararası toplum Dağlık Karabağ’da Ermeni yönetiminin ilan ettiği cumhuriyeti tanımıyor.
Yıllar içinde askeri üstünlük oluşturan Azerbaycan bu yaz işgal altındaki bölgeleri geri alma hedefiyle bir saldırı harekatı başlattı.
İsmail: Bir gün sonra savaşa girdim
Azerbaycan ve müttefiki Türkiye son savaşta paralı asker kullanıldığını reddediyor.
Fakat savaşçılar tarafından internete konan videolar ve fotoğrafları tarayan araştırmacıların ulaştığı kayda değer miktarda görsel kanıt, farklı şeyler söylüyor.
Suriyeliler, ilerleyen Azeri gücünün güney kanadına, yani her iki tarafın da çok yüksek kayıp verdiği alana konuşlandırılmış görünüyorlar.
Konuştuğum Suriyeli savaşçılar şiddetli ateşle karşılaştıklarını anlatıyorlar ve yaşadıklarından çok sarsılmış görünüyorlar.
Milis komutanlarının kendilerini cezalandırması korkusuyla gerçek isimlerinin yazılmamasını istediler. O nedenle bu haberde kendilerinden farklı isimlerle söz edeceğim.
İsmail, “Gittiğimin ertesi günü ilk çatışma başladı” diyor.
“Ben ve yaklaşık 30 kişi cepheye gönderildik. 50 metre kadar yürümüştük ki yakınımıza bir roket isabet etti. Kendimi yere attım. Çatışma, yarım saat aralıksız sürdü. O dakikalar sanki yıllar sürdü. O an Azerbaycan’a gittiğime pişman oldum.”
Bir diğer Suriyeli, Samir ekliyor:
“Ne yapacağımızı, ne tepki göstereceğimizi bilmiyorduk. Etrafımda ölen adamları, çılgınca kaçan başkalarını gördüm. Ne olup bittiğini anlamıyorlardı çünkü aslında sivil insanlardı.”
‘Nasıl sağ kaldım bilmiyorum’
Görüştüğüm kişilerin tümü kendilerine çok az koruyucu ekipman veya tıbbi destek verildiğini söyledi. Onlarla birlikte olan birçok savaşçının, kolayca tedavi edilebilecekken savaş alanında kan kaybından öldüğünü düşünüyorlar.
“En zoru, arkadaşlarımdan birinin vurulduğu andı” diyen İsmail de şarapnel parçalarıyla yaralanarak daha sonra hastanede tedavi görmüş.
“Arkadaşım vurulduğunda 20 metre ötemdeydi. Düştüğünü gördüm. Bağırarak benden yardım istiyordu. Fakat bulunduğu nokta Ermeni makineli tüfek ateşinin alanındaydı. Ona yardım edemedim. Sonunda oracıkta öldü” diyor.
Bir başka Suriyeli çatışma başladığında korkudan donakaldığını anlatıyor.
“Öylece bulunduğum yerde oturup ağladığımı hatırlıyorum ve yaralı arkadaşlarım da ağlamaya başladı” diyor ve sürdürüyor:
“Birinin başına şarapnel isabet etmişti. Orada öldü. Her gün gözümün önünde. Hatırladığımda hâlâ oturup ağlıyorum. Nasıl sağ kaldım bilmiyorum.”
Kaç Suriyeli savaşçı öldü?
Dağlık Karabağ savaşında tam olarak kaç Suriyeli savaşçının öldüğü konusunda farklı tahminler yapılıyor.
Suriye’deki savaşı izleyen, muhalefete yakın İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, bu sayının 500’ü geçtiğini tahmin ediyor.
Bu oran, savaşta Ermeni tarafında 2400, Azeri tarafında 3 bin can kaybı olduğu yolundaki haberlerle tutarlı görünüyor. Fakat Azerbaycan, kayıplarının arasında Suriyeli bulunduğunu kabul etmiyor.
Devlet Başkanı İlham Aliyev, Ekim ayında Fransa’nın France 24 haber kanalına “Biz paralı asker kullanmıyoruz” demiş ve şöyle devam etmişti:
“Bu bizim resmi açıklamamız ve başından bu yana tek bir ülke bunu kanıtlayabilmiş değil. Ayrıca buna ihtiyacımız da yok. 100 bini aşkın savaşçımız var ve alanda yaptıklarımız ordumuzun kendi topraklarını kurtarmaya kadir olduğunu gösterdi.”
Azerbaycan neden paralı asker kullansın?
Gerçekten de Azerbaycan’ın askeri üstünlüğü düşünüldüğünde bu ilginç bir nokta.
Azerbaycan niçin Suriyeli savaşçı kullansın?
Bu soruyu Washington DC’deki CNA askeri araştırmalar düşünce kuruluşunun Rusya masası başkanı, askeri analist Michael Kofman’a yönelttik.
Kofman “Azeriler başlangıçta, özellikle de Güneydoğu’da epey bir kayıp verdiler. Bu paralı askerler esasen öne sürülecek, harcanabilir hücum birlikleri olarak kullanıldı” diyor ve sürdürüyor:
“Başta bu hücum harekatları başarılı olmazsa, bu durumda can kayıplarının Azeri askerleri değil paralı askerlerden olmasının daha iyi olacağının hesabını yaptılar.”
‘Paralı askerler kimsenin umrunda değil’
Çatışmaya katılan onlarca Suriyeli ile bizzat görüşen Washington DC’deki Centre for Global Policy (Küresel Politika Merkezi) adlı düşünce kuruluşundan Elizabeth Tsurkov da paralı askerlerin “ölüme gönderilebilir birlikler” olarak cepheye sürüldüğünde hemfikir.
“Ucuzlar. Çok az bir hazırlıkla cepheye sürülebiliyorlar ki, Azerbaycan’da olan bu. Esasen eline bir Kalaşnikof verip ‘Git şu tepeyi al, ormanlık alanı ele geçir’ diyebileceğin insanlar” diyor.
Tsurkov bu insanların çok yoksul olduklarına dikkat çekerek “bu yüzden gidip hayatlarını tehlikeye atmaya gönüllü oluyorlar” diyor.
Ne var ki Eylül ayı sonlarında, Dağlık Karabağ’da çatışmaların patlak vermesinden hemen sonraki günlerde yüzlerce Suriyeli silah bırakarak savaşmayı reddetti.
Konuştuğum Suriyelilerden ikisi bunlar arasındaydı. Birisi, kaldıkları kışlanın önünde savaşmayı reddedenlerin görüldüğü bir video kaydını da yolladı.
Samir, “Komutanlar bizi Azerbaycan’da hapse atmak ve dokuz ay tutmakla tehdit etmeye başladılar. Sonra Suriye’ye dönsek bile orada tutuklanacağımızı bile söylediler” diyor.
“Fakat orada savaşmayı reddeden 500 kişiydik ve kabullenmeye başladılar. İsimlerimizi kaydettikleri bir liste hazırladılar. Beş veya altı gün sonra tekrar gelip ‘Hazırlanın gidiyorsunuz’ dediler.”
Samir o aşamada savaşmayı reddederek geri dönenlerden hiç birine, giderken vaat edilen 2 bin dolardan bir kuruş verilmediğini ve bir çoğunun Azerbaycan’a gelirken yanlarında taşıdıkları kişisel eşyalarını bile alamadan döndüklerini söylüyor.
Samir’in bir başka iddiası da, Suriye’ye döndükten sonra isyancı gruplardan birinin komutanlarının, savaşmayı reddedenleri örgütleyen dört kişiyi kurşuna dizdiği. BBC, bu iddiayı başka kaynaklardan doğrulatamadı.
Libya’ya gönderilen Suriyeliler
Dağlık Karabağ Suriyeli savaşçıların son zamanlarda yollandığı tek çatışma bölgesi değil.
Rusya ve Türkiye’nin desteğine sahip özel güvenlik şirketleri üzerinden, Suriye’nin gerek hükümet gerekse de rejim karşıtları tarafından kontrol edilen bölgelerinden işe alınan Suriyelilerin, Libya’daki iç savaşın iki tarafında da bir yılı aşkın süre savaştıkları iddia edilmişti.
Libya’nın Türkiye tarafından desteklenen ve uluslararası toplum tarafından tanınan hükümet güçlerini temsil eden bir paralı asker bana bizzat, Rusya’nın desteğine sahip General Halife Hafter’e bağlı birlikleri püskürttükleri dönemde aldıkları esirler arasında Suriye ordusunun eski askerleri bulunduğunu söyledi.
Türkiye ise Libya’da Suriyeli savaşçılar bulunduğunu kabul etmekle birlikte onları bu ülkeye kendisinin götürmediğini söylüyor.
Londra’daki Türkiye Büyükelçisi Ümit Yalçın “Biz Libya’ya savaşçı göndermiyoruz. Libya ile derin tarihi ve akrabalık bağlarımız var ve bu ülkede siyasi bir çözüm görmek istiyoruz. Şimdi barış ve müzakereler için bir şans doğdu” dedi.
Suriyeli savaşçıların, Dağlık Karabağ’da savaşmaya götürülmelerinde Türkiye’nin rolüyle ilgili olarak bana anlattıklarından söz ettiğimde ise büyükelçi, daha önce Azerbaycan tarafından yapılan açıklamalara benzer bir yanıt verdi.
“Elbette ki bu iddialar temelsizdir ve adalet, barış ve istikrara ulaşılmasına hizmet etmez. Bölgeye barış ve adalet getirecek anlaşmaya odaklanmalıyız” diye konuştu.
Büyükelçi Yalçın ayrıca Ermeni tarafında Kürt paralı askerlerin savaştığını da iddia etti. Ermeni tarafı bu iddiaları reddediyor.
Şu anda durum ne?
11 Kasım’da çatışma bölgesindeki paralı askerlerin çekilmesi çağrısı yapan Birleşmiş Milletler uzmanları, Türkiye’nin Azerbaycan’a götürmek üzere çok sayıda Suriyeli ile anlaşılması ve nakillerinde rol oynadığına dair yaygın haberler olduğunu söylemişti. Uzmanlar aynı zamanda, Ermenistan’ın da çatışmada yabancı savaşçılar konuşlandırdığı haberlerini de incelediklerini bildirmişlerdi.
Bugün Dağlık Karabağ’da Rusya’nın arabuluculuğuyla varılan ateşkes anlaşması geçerliliğini koruyor.
Anlaşma gereğince Azerbaycan 1990’lı yıllarda kaybettiği toprakların önemli bir kısmını geri almış oldu.
Askeri yorumcular Azerbaycan’ın bunu herşeyden önce Türk ve İsrail insansız hava aracı teknolojisi kullanımı yoluyla elde ettiği hava üstünlüğü sayesinde başardığını söylüyor.
Bu arada Suriye’ye geri dönen paralı askerlerden ikisi yaşadıklarını geride bırakmaya çalışıyor.
Samir cephedeki üçüncü gününde savaşmayı reddettiği halde “Paralı asker olduğum için kendimi suçlu hissediyorum. Utanıyorum” diyor.
“İnsanlar bana seyahat edip etmediğimi sorduğunda, gittiğimi bildikleri halde ‘hayır’ diyorum. Onların gözünde küçüldüğümü hissediyorum. Oraya gittiğimde savaşmaya hayır dedim. Olanlara karşı çıktım. Ama utanıyorum çünkü paralı askerlere güvendim. Bu yüzden utanıyorum.”
Hükümet bölgelerinden Venezuela’ya gidiş iddiaları
Bu ay Suriye medyasında yer alan ve başka kaynaklardan doğrulanamayan haberlerde, hükümet kontrolündeki bölgelerde yeni bir ‘muhafız’ alımı süreci başladığı iddiaları yer aldı.
Bu haberlerde, Beşar Esad hükümetine bağlı orduda savaşmış eski askerlerin, Rus arabulucular yoluyla Venezuela’daki petrol tesislerini korumak üzere muhafız alındığı ve kendilerine yüksek maaşler teklif edildiği öne sürülüyor.
BBC olarak bağımsız kaynaklardan bu iddiaları doğrulatamadık. Fakat askeri yorumcu Elizabeth Tsurkov, eğer doğru ise kaydıyla, bu iddiaların şimdiye kadarki uygulamalarla tutarlı olduğunu söylüyor.
“Sorun şu: Suriye o kadar harap, ekonomisi o kadar tahrip olmuş halde ki, ucuza savaşçı bulmak isteyen biri onları Suriye’de bulabilir” diyor.
“Biliyorsunuz, bu, korkunç koşullar altında acı çekmiş bir nüfus. Zorunlu göç, kimyasal silahlar, açlık, kuşatma, yargısız infazlar… ve Suriyeliler artık, uluslararası toplumun kendi hayatlarına değer vermeyen ve onları birer piyon gibi gören mantığını kabulleniyor” diye sürdürüyor.
‘Yoksulluğumuzu görmüyorlar’
Samir’e başka ülkelere gitmeleri için teklif alan başka Suriyelilere bir mesajı olup olmadığını sorduğumda “Onlara diyeceğim şudur: Her şeyinizi kaybedersiniz, onurunuzu bile. Hiç bir şey elde edemediğiniz gibi hayatınızı da kaybedebilirsiniz. Fakir bile olsanız, Suriye’de çaresiz olmak, hakkında hiç bir şey bilmediğin uzak bir yerde ölüp gitmekten çok daha iyidir” diye yanıt verdi.
Suriye’deki ayaklanmaların başında, öğrenciyken Özgür Suriye Ordusu’na katılan Kutaiba ise, Azerbaycan’a giden Suriyelileri yargılayanların, çocuklarına süt ya da bez almaya gücü yetmemenin nasıl bir şey olduğunu bir hayal etmelerini istiyor:
“Bizi paralı asker olarak görenler, yoksulluğumuzu, ihtiyaçlarımızı görmüyor. Çocuklarımıza bakabilmek için herşeyi yaparız. Çocuğuna süt lazım olduğunu görüp alamamak kadar kötü bir şey yok. Bizim yerimizde olsanız siz de aynı şeyleri yapardınız.”