Halk TV programcıları İpek Özbey, Barış Pehlivan, Fikret Bila ve Salim Şen; 2016 yılından beri tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a gündeme ilişkin sorular yöneltti. Dünya kadınlarını derinden etkileyen ve İran’da da geniş çaplı bir protesto dalgasına dönüşen, öldürülen Mahsa Amina için yapılan saç kesme eylemleri ve Demirtaş’ın da buna katılmasından, Demirtaş’ın eski açıklamalarına kadar pek çok başlıktaki soruya yanıtlar geldi.
İşte o sorular ve Demirtaş’ın yanıtları:
İpek Özbey: Saçınızı kazıtma protestosu çok konuşuldu. Sizi bunu yapmaya iten şey neydi? Nasıl gelişti?
Gece uyumak üzere ışığı kapatıp yatağa uzandığımda biraz önce televizyonda izlediğim Mahsa Amina’nın görüntüleri ile İran’daki halk direnişi kafamda dönüp duruyordu. Bu gibi durumlarda insan cezaevinde kendisini çok çaresiz hissediyor. Bir şeyler yapmak isteseniz bile imkânlar çok kısıtlı. Mahsa, saçları nedeniyle katledildiği için o anda, saçlarımızla bir mesaj verebiliriz diye düşündüm. Hemen Selçuk Hoca’ya söyledim, o da destekledi. Sabahında da saçlarımızı kazıttık.
Barış Pehlivan: Cezaevinde tutuklu olduğunuz süreçte HDP’nin size ve ailenize yeteri kadar destek olduğunu düşünüyor musunuz? Yalnız bırakıldığınızı hissettiğiniz oldu mu? Daha önce dile getirdiğiniz ‘sizi yaralayan dost fiskeleri’ nelerdir?
Açıkçası ilk zamanlarda bazı sorunlar, yetersiz yaklaşımlar oldu. Ancak zamanla tüm sorunlar aşıldı. Bu sorunlar kurumsal olmaktan çok bazı kişisel tutumların sonucuydu. Dost fiskesi dediğim, bu kişisel tutumlara bir sitemdi. Ailem hiçbir zaman yalnız bırakılmadı. Altı yıldır her hafta ailemi İstanbul’dan Edirne’ye HDP’li arkadaşlar getirip götürüyor. Keza avukat arkadaşları da HDP’li arkadaşlar cezaevine getirip götürüyor. Avukatlar aracılığıyla, HDP yönetimi ile düzenli iletişimimiz var. Bu konuda hiçbir sıkıntı yok. Dediğim gibi, ilk zamanlar bazı kişilerin öznel tutumlarından kaynaklı bazı sorunlar oldu ama kısa sürede aşıp yolumuza devam ettik.
Barış Pehlivan: Cezaevi muhasebe yerleridir de… Bugünkü Selahattin Demirtaş’ın dışarıda yaptıklarına ya da yapamadıklarına dair ‘keşke’leri nelerdir?
Deneyimli bir mahpus olarak cezaevini biliyorsunuz tabii 🙂 Elbette yaşamın her dönemi bir muhasebeyle geçmek zorunda. Cezaevi de bunun için “ideal” bir yer. Çok fazla keşkem yok açıkçası. Ancak Çözüm Süreci’nin başarılı olması için daha fazla inisiyatif alabilirdim. Her ne kadar AKP süreci istismar etse, kendine yontmaya çalışsa da. Bazı eksikleri ve yöntem hataları olsa da. Daha şeffaf, daha hukuki bir süreç yürütülmeliydi ve konuyu TBMM zeminine çekebilmeliydik diye hayıflandığım oluyor. Bir de bugün olsa kurmayacağım ya da o şekilde ifade etmeyeceğim bazı cümleler var. Örneğin “Başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz” ifadesi hem bağlamından koparılmaya hem yanlış anlaşılmaya çok müsait bir ifadeydi. Ben orada, Öcalan PKK’ye silah bıraktıracak ve barışa katkı sunan hiç kimsenin yaptıkları toplum tarafından unutulmayacak demek istiyorken istismara açık bir cümle kurmuş oldum. Bir de atlanıyor ama o günlerde AKP çevreleri Erdoğan ve Öcalan’a Nobel Barış Ödülü verilmeli demekten geri durmuyorlardı. Öyle bir atmosferdi. Benim o cümleyi sarf ettiğim dönemin siyasi atmosferi unutuluyor, unutturuluyor. Aslında ben öyle heykel meraklısı biri değilimdir. Heykelini dikmeyi, mecazi anlamda kullanmıştım. Hatta aynı gün, yani o sözleri söylediğim gün, heykel meraklısı olmadığımı söylemiştim de. Ama meydan meydan dolaştırılarak aleyhime propaganda olarak kullanılan videonun devamındaki o bölümü hiç kimse yayımlamıyor.
Size o kısa videoyu iletiyorum. Dikkat edilirse o meydan meydan dolaştırılan, sosyal medyada paylaşılan videonun devamıdır.
Bir de şöyle bir gerçek var; o video Çözüm Süreci bittikten sonra AKP medyası tarafından piyasaya sürüldü. Üç yıl boyunca kimsenin aklına bile gelmedi o konuşma. Savcı bile üç yıl sonra soruşturma açtı. Yine de istismar edilmeye açık bir cümle kullanarak ellerine koz vermiş oldum. Bu arada, Öcalan’ın kendisi de heykelinin dikilmesi meraklısı değil. O da barış olsun, demokratik çözüm olsun düşüncesindeydi. Bunu da belirtmeden olmaz. İşte bu ve benzeri bazı konuşmaları daha dikkatli yapmalıydım diye düşünüyorum. Elbette bu açıklamaların hiçbiri suç değil. Buna rağmen ben sadece konuşmalarımdan dolayı 144 soruşturma, 47 dava, 10 bin yıl ve 38 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle karşı karşıya kaldım, şu ana kadar. Altı yıldır tutukluyum ve dokuz yıl da hapis cezası verildi bana. Buna rağmen mağdur değil, mağrur olmaya ve her konuya özeleştirel yaklaşmaya gayret ediyorum.
Fikret Bila: Kılıçdaroğlu aday olursa HDP destekler mi, yoksa aday mı çıkarır?
Bu soruya HDP adına cevap vermem mümkün değil, takdir edersiniz ki. Sorunun doğrudan muhatabı HDP yönetimi. Bununla birlikte, HDP’nin bu konudaki yaklaşımını hatırlatabilirim. Şöyle ki, HDP geçen yıl tam da bugünlerde açıkladığı 11 maddelik tutum belgesinde açık, şeffaf bir şekilde müzakere ederek ortaklaşacakları bir adayı desteklemeye hazır olduğunu açıklamıştı. Yani son dakikaya, son saniyeye kadar ortak adayda ısrarcı olunacak, kapılar açık tutulacak. Ben de bu yaklaşımı tümüyle destekliyorum. Eğer ortak adaylık süreci HDP’nin de görüş ve önerileri alınarak ve HDP tutum belgesindeki 11 madde müzakere edilerek belirlenirse HDP kendi adayını çıkarmayacağını ilan etti, ki bu son derece açık, dürüst ve mantığa uygun bir tutumdur. Dolayısıyla bizim için isimden çok, ilkeler ve uzlaşma önemlidir.
İpek Özbey: Geçtiğimiz günlerde Kemal Kılıçdaroğlu esnaf ziyaretlerinde bulunmak ve vatandaşlarla konuşmak için Elazığ’a gitti. Kılıçdaroğlu Elazığ’a ulaşmadan önce şehrin sokaklarındaki bazı bilboardlara CHP’li yöneticilere ait olduğu iddia edilen sözlerin yer aldığı afişler asıldı. Bunun üzerine siz bir açıklama yaptınız; “Elazığlı hemșehrilerim başta olmak üzere tüm halkımız sağduyulu davranacak ve bu provokasyonlara asla alet olmayacaktır” dediniz. Provokasyonların halkta bir karşılığı olduğunu düşünüyor musunuz?
Bugün itibarıyla provokasyonların geniş kitlelerde herhangi bir karşılığı yok. Halkın çoğunluğu, iktidarın yalan ve iftira siyasetine prim vermiyor. Ancak iktidardan çıkar elde eden bir kesim var ki, onlar her an provoke olmaya teşneler, hazırlar zaten. Sayın Kılıçdaroğlu’na Çubuk’ta yapılanların üzerinden çok zaman geçmedi. Belki Elazığ’da ya da başka bir yerde benzer girişimler olabilir. Elazığ’da sorumsuzca asılan ve halkı tahrik etmeye dönük afişler karşısında sessiz kalmam doğru olmazdı. Toplumdaki kanaat önderleri, siyasi liderler, aydınlar bu tür kışkırtma girişimlerine sessiz kalırlarsa işte o zaman bu tür girişimler amaçlarına ulaşabilir. Dolayısıyla bu durumlarda sağduyulu, sakin hareket ederek halkı uyarmak çok önemlidir. Ben bunu yapmaya çalıştım sadece.
İpek Özbey: “Toplum kutuplaşacaksa, demokrasiye ve insani evrensel değerlere inananlar ile faşistler ve hırsızlar halinde iki kutba ayrılmalı” demiştiniz. Şimdiki kutuplaşmanın adını nasıl koyarsınız?
Demokrasi yanlıları ile demokrasi karşıtları şeklinde bir kutuplaşma var. Tabii ki bu kutuplaşmanın bir gerilime, çatışmaya dönüştürülmemesine özen gösterilerek ve kutuplaşmanın siyasi zeminde kalmasına dikkat ederek hareket edilmeli. Yani bir kişi demokrasi karşıtı bile olsa düşman, vatan haini, suçlu değildir; o da eşit yurttaştır. Demokrasi yanlılarının bunu hiç unutmaması gerekir. Elbette demokrasi yanlısı olmayı en geniş anlamıyla ele almamız lazım. Demokrasi yanlısı olmak sırf seçime ve sandığa inanmak değildir. Temel insan haklarının tamamına eksiksiz, amasız, ancaksız saygılı olmayı, bilinçli olmayı gerektirir. Demokrasi yanlısı olmak, demokrat olmak aynı zamanda ahlaklı ve erdemli olmayı da gerektirir. Tüm bu davranış, düşünüş ve ilişki biçimlerine demokrasi kültürü diyoruz. Örneğin haram yemeyen, haksızlık etmeyen, zulme sessiz kalmayan, herkesin hakkına saygılı davranan bir Müslüman demokrattır, demokrasi yanlısıdır. Ama oruç tutup rüşvet yiyen, zekat verip kul hakkı yemekten hiç çekinmeyen, namaz kılıp adaletsizliğe ortak olan bir Müslüman, İslam’a göre günahkar olmasının yanı sıra, aynı zamanda demokrasi karşıtıdır. Veya sokakta su içip şişesini yere atan biri demokrasi karşıtıdır.
Avukat Salim Şen: Bugün tahliye olsanız, çıkar çıkmaz yapmayı planladığınız proje/plan/ eylem planı nelerdir, ilk atacağınız adım ve önceliğiniz ne olur?
Sanırım halkın bizden en ciddi beklentisi toplumsal barışı sağlamakta sorumluluk almamızdır. Ben de Kürt sorunundan kaynaklı her türlü şiddet yönteminin kalıcı olarak son bulması için elimden gelenin fazlasını yaparım. Artık silahlar susmalı ve siyaset konuşmalı. Silah, bir hak arama yöntemi olamaz, bu soruna mutlaka ama mutlaka siyasi ve barışçıl bir çözüm bulunmalı. Yani ilk işim barış için girişimde bulunmak olur. Bunu de en makul şekilde, kimseyi incitmeden, acıları yarıştırmadan, hukuk içinde ve TBMM zemininde başarmak zorundayız.