Ana SayfaHaberlerDNA’nın sırrını çözen dahi mi ırkçı bir genetikçi mi? James Watson, 97...

DNA’nın sırrını çözen dahi mi ırkçı bir genetikçi mi? James Watson, 97 yaşında hayatını kaybetti

DNA’nın çift sarmal yapısını çözerek 20. yüzyıl biliminin yönünü değiştiren ve 34 yaşında Nobel alan James Watson, 7 Kasım 2025’te, 97 yaşında yaşamını yitirdi. 2007’de verdiği bir röportajda “Afrika için karamsar olmamın nedeni, onların bizimkiyle aynı zekâ yeteneklerine sahip olduklarına şüpheyle yaklaşmamdır” deyince akademiden kovulan Watson kadınlar ve ırklar üzerine yaptığı açıklamalarla kariyeri boyunca bitmeyen bir tartışmanın öznesi oldu.

DNA’nın çift sarmal yapısını Francis Crick’le birlikte çözerek 20. yüzyıl biliminin yönünü değiştiren James Dewey Watson, 7 Kasım 2025’te, 97 yaşında yaşamını yitirdi. Modern genetiğin kurucu isimlerinden biri olarak anılan Watson’ın hayatı, bilimsel dehası kadar, kendi sözleriyle tetiklediği skandallar ve karakterine yöneltilen eleştirilerle de şekillendi.

1928’de Chicago’da dünyaya gelen Watson, çocukluk yıllarında içine kapanık, kuş gözlemlerine meraklı bir öğrenci olarak tanınıyordu. Akademik hayatı erken başladı; 15 yaşında Chicago Üniversitesi’ne kabul edildi. İlk ilgisi zoolojiydi ancak İkinci Dünya Savaşı sonrası ırk biyolojisinin ideolojik kullanımına duyduğu merak, onu genetiğe yöneltti. Bu karar, insanlığın moleküler düzeyde anlaşılmasının önünü açacak bir kariyerin başlangıcıydı.

Watson’ın küresel bilim sahnesine çıkışı 1950’lerin başında Cambridge Üniversitesi’nde gerçekleşti. Cavendish Laboratuvarı’nda tanıştığı Francis Crick ile kurduğu ortaklık, bilim tarihinin en ünlü ikililerinden birini doğurdu. İkili, Rosalind Franklin’in laboratuvarında elde edilen X-ışını kırınım verilerini de kullanarak 1953’te DNA’nın çift sarmal modelini önerdi. Bu keşif, kalıtımın moleküler temelini açıklaması açısından çığır açıcıydı; modern genetik tıbbın, biyoteknolojinin ve genom biliminin zemini bu model üzerine inşa edildi.

1962’de Watson, Crick ve Maurice Wilkins ile birlikte Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü’ne layık görüldü. O yıllarda 34 yaşındaydı ve Nobel tarihinin en genç ödül sahiplerinden biri olarak tüm dünyada tanındı.

Bilimsel etkisi Nobel’le sınırlı kalmadı. Watson, bilim yönetiminde etkisini Cold Spring Harbor Laboratory’nin başına geçerek genişletti; burada moleküler biyolojiyi yapılandıran birçok programın öncülüğünü yaptı. İnsan Genom Projesi’nin ilk yıllarında etkin rol oynayarak genetik verilerin kamusal ve ücretsiz kalması gerektiğini savundu. Genomun ticarileşmesine karşı verdiği mücadele, bilim çevrelerinde büyük saygı uyandırdı.

Ancak Watson’ın kariyerindeki zirveler, her zaman keskin bir düşüşün gölgesinde oldu. 1968’de yayımlanan The Double Helix, DNA’nın keşif sürecinin perde arkasını anlatırken bilim dünyasında bir deprem yarattı. Watson’ın kitaptaki üslubu —hem meslektaşlarını hem de özellikle Rosalind Franklin’i küçümseyen ve zaman zaman alaycı ifadeler— tepki çekti. Franklin’in verilerinin izinsiz kullanıldığı iddiası, keşfin etik boyutunu tartışmalı hâle getirdi. Crick ve Wilkins kitabı eleştirirken, Harvard University Press yayımlamayı reddetti. Watson kitabı sonunda yayımlattı ama ömür boyu üzerinden atamadığı bir tartışmayı da başlatmış oldu.

Fırtınanın patlak verdiği an ise 2007’de, The Sunday Times gazetesine verdiği röportaj oldu. Watson, Afrika toplumları hakkında konuşurken, “Afrika için karamsar olmamın nedeni, onların bizimkiyle aynı zekâ yeteneklerine sahip olduklarına doğuştan şüpheyle yaklaşmamdır,” diyerek büyük bir tepki topladı. Üstelik sözlerine, “İnsanların eşit entelektüel kapasiteye sahip olduğunu varsayan sosyal politikalar var, ama bunu destekleyecek bilimsel bir veri yok,” şeklinde devam etti. Genetik biliminde onlarca yıldır kabul edilen ilkelerle çelişen bu iddialar, ırkçılık olarak tepki aldı.

Watson gençlik yıllarında Nazi Almanyası’nın ırkçı biyoloji uygulamaları inceleyerek bu alana yönelmişti. Watson’ın genetiğe yönelmesinin bir nedeni, ırkçı biyolojinin nasıl felaketlere yol açtığını anlamak istemesiydi.

Ancak kariyerinin sonraki döneminde, bilimsel zemini olmayan genetik determinizm iddiaları nedeniyle eleştirilerin hedefi oldu.

Tartışmalar yalnızca bu röportajla sınırlı değildi. Watson daha önce de çeşitli üniversite konuşmalarında bazı toplumların “genetik olarak daha az zeki olabileceğini” ima eden sözler söylemişti.

Bu çıkışların sonucunda Cold Spring Harbor Laboratory yönetimi, Watson’ın tüm görevlerine son verdi, onursal unvanları geri çekildi.

Watson’ın kişiliği üzerine farklı yorumlar yapıldı. Kimileri onu parlak sezgilere sahip, düşüncelerini filtresiz ifade eden bir bilim insanı olarak gördü; kimileri ise toplumsal sorumluluk bilincinden kopuk, empati yoksunu bir karakter olarak tanımladı. Ancak herkesin üzerinde uzlaştığı bir gerçek vardı: Bilim tarihi, Watson’ın keşfi olmadan asla aynı olmazdı.

- Advertisment -