2016 yılında gerçekleşen başarısız darbe girişimi sonrasında, Erdoğan bütün yasama, yargı ve yürütme organlarını kendi elinde toplamış durumdadır.
Bu durum, ülkenin 83 milyon nüfusu için ciddi sonuçları içermektedir;
Aralarında pro-Kürt parti HDP’li eski Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş gibi, halk tarafından seçilmiş politikacılar, 2016 yılı güz mevsiminden beri, görüşlerinden dolayı cezaevinde bulunmaktadır.
Basının/medyanın yüzde 95 oranından fazlası Erdoğan tarafından kontrol edilmektedir. İfade ve basın özgürlüğü hemen hemen tamamıyla ortadan kaldırılmıştır. Türkiye yıllardır gazeteciler için Dünya’nın en büyük hapishanesi durumundadır ve Sınır Tanımayan Gazeteciler’in basın özgürlüğü endeksinde 154. sırada yer almaktadır.
Farklı/muhalif düşünenlerin keyfi biçimde kitlesel olarak işlerinden atılmaları ve gözaltına alınmaları gündelik yaşamın bir parçası durumundadır. Sosyal medya alanlarında yapılan bir paylaşım, bir kişi için yıllarca hapis cezası almak, işkence görmek veya kariyerinin sona ermesi anlamına gelebilir.
Erdoğan’ın farklı düşünenleri/muhalifleri keyfi olarak baskı altına almasının ağır bedelini ödeyenlerden birisi de, ünlü Silivri hapishanesinde dört metrekarelik küçük bir hücreye hapsedilmiş olan 70’li yaşlarında bulunan Ahmet Altan’dır. O, darbe teşebbüsünden hemen sonra yakalanarak tutuklandı ve üç yıldan fazla hapiste kaldı. Ahmet Altan hakkındaki iddiaları sürekli olarak reddetmektedir ve üzerine atılan ”suçlar” ile ilgili her hangi bir kanıt bulunmamaktadır.
Ahmet Altan, Türkiye’nin en fazla etki sahibi, en saygın ve en fazla okunan yazarlarından birisidir ve kitapları 23 ülkede yayınlanmıştır. Altan eserlerinde genellikle tıpkı P O Enquist’e benzer biçimde, örneğin Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerindeki tarihi olaylardan hareket ederek, kurgu ile gerçeklik arasında bir denge kurmaktadır. Tarihsel ve sosyal kontekst/bağlam içinde, insanların duygu dünyaları ve Türkiye’nin iç ilişkileri onun romanlarında sürekli tekrar edilen bir vurgudur. Onun ”Dünya’yı asla bir daha görmeyeceğim. Hapsedilen bir yazarın anıları” başlıklı kitabının İsveççe çevirisi Nisan ayında yayınlanacaktır.
Erdoğan rejiminin, milyonlarca hayranı olan ve sadece ifade özgürlüğünü kullanarak kendi görüşlerini Türkiye’nin geniş kitleleri ile paylaşan bu bağımsız ve güçlü sesi susturmak istediği hakkında hiçbir kuşku yoktur.
Ahmet Altan’ın avukatı, Ocak ayı başında Covid-19 salgınının/pandemisinin, Altan’ın tutulduğu cezaevi bölümünde yayılmış olduğunu açıkladı. Bu durumda Altan’ın durumu çok ciddidir ve onun yaşamından endişe duymaktayız.
Belirttiğimiz nedenlerden dolayı, Ahmet Altan’ın içinde bulunduğu esaretten serbest bırakılmasını talep ediyoruz. Altan, Erdoğan’ın emri ile hapsedilmiş olduğu için, Türkiye Cumhurbaşkanı’na şu açık ve net mesajımızı göndermek istiyoruz; sen, farklı düşünenleri ve muhaliflerini absürt/saçma, Kafka benzeri gerekçelerle hapsettirebilirsin, ancak özgür düşünceyi asla/hiçbir zaman hapsedemezsin!
Ahmet Altan’ı derhal serbest bırak!
Kristina Ahlinder, İsveç Yayıncılar Derneği Genel Müdürü
Robert Aschberg, İsveç Ulusal Basın Kulübü Başkanı
Kurdo Baksi, Yazar
Jesper Bengtsson, İsveç PEN Kulübü Başkanı
Anders Q Björkman, Svenska Dagbladet gazetesi Kültür Şefi Yrd.
Helena Giertta, Journalisten gazetesi Şef Redaktörü
Erik Halkjaer, Sınır Tanımayan Gazeteciler Başkanı
Ulrika Hyllert, Gazeteciler Federasyonu Başkanı
Lisa Irenius, Svenska Dagbladet gazetesi Kültür Şefi
Oal Larsmo, Yazar ve Uluslararası PEN Kulübü Yönetim Kurulu Üyesi
Martin Kaunitz, Ahmet Altan’ın İsveç’teki yayıncısı,
Jesper Monthán, İsveç Yayıncılar Derneği Başkanı
Karin Olsson, Expressen gazetesi Kültür Şefi
Nalin Pekgul, Eski Milletvekili ve Hemşire
Karin Pettersson, Aftonbladet gazetesi Kültür Şefi
Grethe Rottböll, İsveç Yazarlar Birliği Başkanı
Björn Wiman, Dagens Nyheter gazetesi Kültür Şefi
İsveççe’den çeviri: Vildan Saim Tanrıkulu