Ana SayfaHaberlerGündemİmamoğlu “Biz zaten yola çıktık” dedi, cumhurbaşkanlığı adaylığında asıl kararı milletin vereceğini...

İmamoğlu “Biz zaten yola çıktık” dedi, cumhurbaşkanlığı adaylığında asıl kararı milletin vereceğini söyledi

İBB ve TBB Başkanı Ekrem İmamoğlu Ankara’da basınla buluştu, anayasanın ilk dört maddesinin değiştirilip değiştirilmeyeceğinden Yenidoğan Çetesi’yle mücadeleye, cumhurbaşkanlığı adaylığından erken seçim tartışmalarına, çözüm sürecinden CHP’nin muhalefet kapasitesine kadar gündemdeki her konuda mesajlar verdi. İmamoğlu, İstanbul Barosu başkanlığına seçilen İbrahim Kaboğlu’nun anayasanın ilk dört maddesinin pozitif yönde değiştirilebileceği yönündeki açıklamasını “talihsiz ve kötü başlangıç” olarak niteledi. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in kendisi ile Mansur Yavaş’ı cumhurbaşkanlığı adaylığı potasına koymasına eleştirel yaklaşımını Özel’le paylaştığını anlatan İmamoğlu’nun kendisi için “Biz zaten yola çıktık” ifadesini kullanması, cumhurbaşkanlığı adaylığına da esas olarak “milletin karar vereceğini” söylemesi dikkat çekti.

Türkiye Belediyeler Birliği’nin (TBB) aylık toplantısı için geldiği Ankara’da gazetecilere CHP’li belediyelere hükümetin koyduğu bütçe engelini anlatırken “Sadece maaş ödemekle uğraşan hatta maaş ödemeyi geciktiren belediyelerimiz var. Bu, hukuka aykırı” çıkışında bulunan İmamoğlu, İstanbul’da tüm engellere karşın özellikle depremle mücadele seferberliğinden vazgeçmeyeceği mesajı verdi. 

Gündemin en sıcak konularına dair soruları yanıtlamaktan kaçınmayan İmamoğlu’nun basın buluşmasına Hürriyet’ten TRT’ye kadar uzanan geniş yelpazede medya kuruluşlarının temsilcilerinin katılması dikkat çekti. 45 gazetecinin katıldığı basın buluşmasında Sabah ve BengüTürk dışında hemen her medya organından temsilcinin olduğu görüldü. 

Daha özgür bir basın istediğini söyleyerek açıklamalarına başlayan İmamoğlu, “Birleştirici dili yaymak zorundayız” çağrısı yaptıktan sonra TRT’nin spor organizasyonları dahil İBB’nin hiçbir etkinliğine, kendisinin hiçbir açıklamasına yer vermemesini “iç acıtıcı, utanç verici bir durum” olarak değerlendirdi. 

İmamoğlu’nun gazetecilerin sorularına yanıtları şöyle: 

“Ağır bir çürümenin içindeyiz. Nerede bu devlet?”

– Yenidoğan çetesi ile ilgili gelişmelere nasıl baktınız? Türkiye’de neler yaşanıyor sizce?

Son zamanlarda patlak veren can yakıcı meseleler toplumsal kaygıları derinleştirmiştir. Milletten uzak olmayan herkes tehlikeli bir eşiğe geldiğimizi farketmiştir. Artık bireyin kamunun koruyucu, kollayıcı gücünü hissetmediği, adaleti hissetmediği bir dönem yaşıyoruz. Bu, tehlikeli bir safhadır. 1999 depreminde hafızalara kazınan bir söz vardı orada. Nerede bu devlet, nerede bu millet diye bağıran vatandaşlarımızı dün gibi hatırlıyorum. Ben de sormak istiyorum: Bebeklerin canına kastedilirken nerede bu devlet? Gasp, cinayet, tecavüz suçluları salıverilip, aynı suçları tekrar işlerken nerede bu devlet? Hakimi, savcısı, polisi, konusu belgesellere konu olan, kötü koşulları, bazen rezillikleri yıllarca yaparken nerede bu devlet? Bakanken kendi bakanlığına mal satacak kadar fütursuzlaşanlar, mafyalar, bahis çeteleri, uyuşturucu çeteleri, gösteriş budalaları utanç verici işleri rahatça sergilerken nerede bu devlet? Devlette üst düzey görevi olan memurların havalimanından ülkeye kaçak altın soktuğu günlere nasıl denk geldik, bunları niçin yaşıyoruz? Tüm bunlar ve çok daha fazlası olurken nerede bu devlet diye sormak istiyoruz. Ağır bir çürümenin içindeyiz. Bu düzeni değiştirmek hepimizin vazifesidir. 

“Bu seçimi kaybedersek bir tek muhalefet olarak biz kaybederiz”

-Türkiye için nasıl bir çıkış yolu öngörüyorsunuz? Erken seçim beklentinizi büyütecek misiniz?

“Türkiye mutlaka çıkış yolu bulacaktır. İnanılmaz bir genç nüfus var. Ümitsizliğini de görüyorum ama beklentilerini de her gün dinleyen birisiyim. Ortak akılla, süreci iyi yöneten, kurumsallığını net olarak ortaya koyan, bugünkü kötü sistemin, ekonomiyi batıran, hukuku sorunlu hale getiren bu sistemin ortadan kalktığı demokratik bir parlamenter sistemin var olduğu, milletin temsil edildiği TBMM’nin etkili olduğu bir dönemin var olması her şeyi tek tek düzeltecektir. Eğitimden başlar, hukuka, adalete, tarıma, ticarete, ekonomiye yansır. Ekonomide bu duruma niye geldik? Liyakatsizlikten geldik. Bir meseleyi eş-dost akrabayla yönetmeye kalkarsanız olmaz ama milletin iyi yetişmiş evlatlarına teslim ederseniz bu milletin sırtı yere gelmez. Tam aksine kaçan trenleri olan değil trenin en ön kompartımanında olan bir millet haline dönüşürüz. Bizim baktığımız pencere budur. 

Bu aşamadan itibaren erken seçiminin -bekliyoruz, beklemiyoruz- tarafına girmek istemiyorum ama şu tarafını söylemek istiyorum: Bugün itibariyle bu seçimi kazanacak bir iktidar önümüzde yoktur. Bu seçimi kaybederse, bir tek muhalefet olarak biz kaybederiz. Kendi hatalarımızla, eksikliklerimizle ya da uyuşmazlığımızla kaybederiz. Buna fırsat vermeyecek bir muhalefet yapısını kurmak, toplumsal muhalefeti güçlü bir biçimde biraraya getirmek, çocuklarını-gençlerini dahi Türkiye’nin geleceğine nasıl hazırlayacağını net, kalem kalem her konuda izah edecek hale getirecek bir muhalefet duruşu, ortak aklın hakim olduğu bir ortam bize bugünden seçimi kazandırmıştır. Yeter ki, bunu yapalım. Bana göre bugünün iktidarı Türkiye’nin hem ulusal hem de uluslararası alanda yarattığı yükü taşıyacak kapasiteye sahip değildir. “

“Kaboğlu kötü başlangıç yaptı. Talihsiz bir açıklama yaptı”

İstanbul Barosu başkanlığına seçilen İbrahim Kaboğlu’nun anayasanın ilk dört maddesine pozitif dokunulabileceğine dair açıklamasını nasıl karşıladınız?

İlk dört maddesi gayet güçlü bir biçimde tariflenmiştir ve bu dört maddenin Türkiye’mizde mevzu edilecek durumu yoktur. Sayın Kaboğlu’nun açıklamasını talihsiz bir başlangıç açıklaması olarak görüyorum. Tabii ki avukatları temsil ediyor, baronun bir tercihi var, ona bir şey diyemem ama bugünden ürettiği polemiğin hem kendi iş düzenine ve anlayışına hem kapsadığı baronun anlayışına ters olduğunu düşünüyorum. Baro başkanı olarak kişisel fikrini açıklamaktan ziyade baronun bakışı temsil eden açıklamalar yapmasını buradan öneriyorum. Şahsı adına üzüldüm. Kötü bir başlangıç yaptı. 

“Gülen’i Allah’a havale ediyorum” 

-Fethullah Gülen’in öldüğü haberlerini nasıl karşıladınız? 

Fethullah Gülen’i Allah’a havale ediyorum. Başka bir önemi yok benim için. Bu ülkeye çok büyük bir travma yaşatılmıştır. Şu kaygımı dile getirmek istiyorum. Başka örgütlerin, başka oluşumların üreme ve türeme kapasitesi vardır bu ülkede. Halen ülkenin kurumlarına sızan, güzel dinimizi ve inancımızı alet ederek mekanizmalar oluşturan yapılar vardır. Bunların karşısında halen susanlar vardır. Bu susanlar, buna imtiyaz gösteren anlayış Türkiye’nin niçin halen uçurumun kenarında gezdirilmesine imkan veriyor. Türkiye hukuk ve kurallar ülkesi olmayı başaramayacak mı? İnsanı yaşat, devlet yaşasın. 

“Ciddi yargısal tacize uğradığımı düşünüyorum” 

-Hakkınızda siyasi yasak kararı ihtimalini güçlendiren davada neler oluyor? Nasıl mücadele edeceksiniz?

“Teamüllere uygun olmayan şekilde hakim değiştirildi. Ve hakim Samsun’a sürüldü. Daha acısı son İBB meclisinde AK Parti grup sözcüsü -Hakimi neden Samsun’a sürdüğümüzü birazdan anlatacağım- dedi. Bu, trajik bir durum. Eylemin dile vurmuş hali. Hukukumuz evrensel standartlarda olsa bir siyasinin aklına gerçekten bu cümlenin gelmesi mümkün değil. Bu cümle onun aklına geliyor ve bunu ifade ediyorsa, bu acı bir durumdur. Hakim kararını birkaç kişiye söylemiş, bu da doğru değil. Kaldı ki, hakim çırpınıyor. -Ben bir yere yaşadıklarımı anlatsam- Ben öyle hissediyorum. Haksızlığa uğramış. Ve biz HSK’ya başvuru yapıp, ifadesinin alınmasını istiyoruz. HSK defalarca bunu reddediyor. Eğer hakim kalkıp bu davada -iki yıldan fazla ceza verilemez- demişse, der. Ama buna başsavcının verdiği tepki ne? HSK’nın duyarsızlığı ne? Kaldı ki işin özü ben kimseye ahmak demedim. Bana ahmak diyene, sözünü iade ettim. Bunu sokaktaki çocuk da anlatacak durumda. Konu ülkemizi meşgul ediyor ve ben de açıkçası üzgünüm. Ciddi bir yargısal tacize uğradığımı düşünüyorum. 2019’dan beri bu konunun gündemde tutulması, yargıya sevkedilmesi komik bir durum. Yurtdışında da soruluyor bana. Utanıyorum ve nasıl anlatacağımı bilemiyorum. 

Sınıfta kalmış bir iktidar var. Biz ülkemize sınıf atlatan bir muhalefet olmak istiyoruz. Sınıf atlayabilseydik 2023 seçimini kazanmış olurduk. Özeleştiri yapan, sorun nerde varsa onu gören, ona tedbir alan bir parti olmamız gerekiyor. Bebek ölümlerinde sorumlu bir partili varsa, uzak duracak bizden. İstifa etmesi gereken bir meclis üyemiz de istifa etti. “

Cumhurbaşkanlığı adaylığı: “Biz zaten yola çıkmış durumdayız”

-Cumhurbaşkanlığına aday mısınız? Mansur Yavaş’ın cumhurbaşkanı yardımcısı formülüne nasıl bakıyorsunuz?

“Ne hikmetse o soruyu duymuyorum. (Cumhurbaşkanı adayı mısınız?) -Aday mısınız- boyutu kirlendi. Her gün yazılan, çizilen, bizi yoran bir pozisyona evrildi.  Biz zaten yola çıkmış durumdayız. Bakın ben bu kadar cümleyi o kadar net kuruyorum ki. Bu sisteme karşıyız. Yeni bir demokratik düzeni kurma konusunda kararlıyız. Yeni, güçlü, demokratik bir halkçılık, dayanışmacı bir ülke, kapsayıcı bir toplum var etme duygusu, sıçrayarak kalkınan bir ülke var etmek istiyoruz. Bu yolun, yol arkadaşı olmak, yolcusu, öncüsü olmak, her konuda buna müsaade eden birisiyim ben. Yeni değil bu. Hem de 2023 seçimlerini kaybettiğimiz günün hemen ertesinde hedef ortaya koyan birisiyim. Bu bağlamda bunun bir adaylıkla tarif edilecek pozisyonu yok. Günü geldiğinde adaylara da milletimiz karar verecek. O işe de elitlerin yön vereceği gibi bir durum yok. Benim bir partim, onun alacağı karar var. 

“Genel başkana sempatik eleştirilerimi söylüyorum. O da ‘doğru söylüyorsun’ diyor”

Ben Mansur Bey’in başarısıyla, onun beğenilmesiyle gurur duyarım. Bizim belediye başkanlarımızla diyaloğumuz, dayanışmamız 2019’un ilk aylarından itibaren başlamıştır. Yarış ettiğimiz gibi bir durum yok. Ben bu mevki işine, pozisyon işine hiç sıcak değilim. Biz takım arkadaşıyız. Bu işin sağı, solu olmaz. Yol arkadaşlığı müessesesi benim için önemlidir. Bunu genel başkanımla da paylaştım. Yol, takım arkadaşlığının hedefi tektir. Biz o hedefe koşan insanlarız. Günü geldiğinde hem partimizin kurulları hem de milletimiz en doğru kararı verecektir. 

Ben bir kişinin sağ, bir kişinin sol bek olduğu gibi değerlendirmelere katılmıyorum. Bu yöndeki sempatik eleştirilerimi de genel başkanımıza söyledim. O da bana “doğru söylüyorsun” diyor. Bizim belediye başkanlarımızla rekabetimiz başarı rekabetidir.”

“Benim azınlık diye vatandaşım olamaz. Benim vatandaşım asildir” 

-İktidar cephesinden gelen yeni çözüm süreci girişimlerine nasıl bakıyorsunuz?

“Kürt meselesi memleketin önemli meselesidir. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına bu meseleyi taşımış olmak gerçekten sıkıntılı. Bunu, çoktan çözmeliydik. Meclisteki el sıkışma üzerinden yorum yapılacak mesele de değil bu. Tabii ki el sıkışma değerlidir. Bir el sıkışmayı eleştirmek yerine bugüne kadar niçin el sıkışılmadığını sormak, eleştirmek daha doğru olur. Biz konuşamayacağız, özeleştiri yapamayacağız, başkasının fikrine saygı duymayacağız, bir seçimde herkesi vatan haini ilan edeceğiz. Her gün vatan hainliği propagandası yapan siyasilerin topluma çıkamaması lazım. Türkler, Kürtler ve diğer etnik kökenler bu milletin ayrılmaz parçasıdır. Bizim birliğimiz, beraberliğimiz sadece Türkiye’nin değil yakın coğrafyamızın güvenliği için de çok kıymetlidir. Ülkenin farkı etnik gruplarının birliği için de bir düşman aramaya gerek yoktur. Düşman arayarak birlik beraberliğe çağrı olmaz. Mecliste, toplumsal zeminde birlik beraberliğin konuşulması gerekir. Hiçbir vatandaşımızın azınlık diye tarif edilmesini ben kendime yakıştırmıyorum. Benim azınlık diye bir vatandaşım olamaz. Benim vatandaşım asildir, ne demek azınlık. Öyle bir hukuk devleti olmalıyız ki, her vatandaş  güvenle, eşitçe bu devletin bir parçası olacak. 

Pazarlık meselesi değil bu. Samimi konuşulma meselesi. Samimiyeti inşa etmenin de yolları var. Şu anda boşuna hapis yatanlar, hukuksuzluğa uğrayanlar, belediyelere kayyum atamalar gibi birçok uygulama tak tak tak yapılır, düzeltilir, görürüz bazı iyi niyetleri. Umarım yapılır. Güzel şeyleri alkışlamak o kadar keyiflidir ki. Avuçlarım patlarcasına alkışlarım.”

Pazarlık meselesi değil bu. Samimi konuşulma meselesi. Samimiyeti inşa etmenin de yolları var. Şu anda boşuna hapis yatanlar, hukuksuzluğa uğrayanlar, belediyelere kayyum atamalar gibi birçok uygulama tak tak tak yapılır, düzeltilir, görürüz bazı iyi niyetleri. Umarım yapılır. Güzel şeyleri alkışlamak o kadar keyiflidir ki. Avuçlarım patlarcasına alkışlarım.”

“CHP her gün -erken seçim- demek yerine ülke sorunlarına çözümleri anlatmalı” 

-Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden adaylığını ne kadar hukuki buluyorsunuz? Erken seçimde ne kadar ısrarlısınız?

Bir dahaki genel seçimden sonra Sayın Erdoğan’ı cumhurbaşkanı olarak görmek istemem ama ondan önce nerede olacağı beni ilgilendirmiyor. Ama elbette hukukun işlemesi şarttır. Meşru bir düzenle adaylıkların oluşması gereklidir. Günü geldiğinde hukukun engellenmediği yerde herkesin aday olabileceği gibi Erdoğan’ın da aday olması haktır. 

Erken seçim de siyasi partiler tarafından körüklenen bir mesele değildir, halkın nabzı tarafından belirlenmeli. Bu bağlamda da bir zemin oluşuyor. Bir muhalefetin sürekli “erken seçim” demesi yerine, benim partim CHP’nin her gün ülkenin sorunlarına çözüm anlatan bir parti olmasını daha değerli bulurum. 

“Genel başkanlık gündemim yok ama…”

-Hakkınızda siyasi yasak ihtimaline karşı CHP genel başkanı olabileceğinize, başkan olmanız durumunuzda siyasi yasakla daha rahat başa çıkabileceğinize dair yapılan yorumlara ne diyorsunuz?

“Ben öyle bir fırsatçı insan değilim. Böyle bir gündemin parçası olmam, olmadım da. Partinin bir genel başkanı var. Gerçekten böyle sıradan, dava bile denmeyecek bir meselenin, işte -kurtuluş genel başkanlıkta- vs., ben görevimin başındayım. İstanbul’a hizmet ediyorum. Yani böylesi bir kavramla değil ama bir süreç gelişir, oluşur ya da dönemimin sonu olur, başka bir vesile olur, oluşana kadar da İstanbul’a hizmet etmeyi çok önemli buluyorum. Ve başarılı olmayı istiyorum. Öyle bir gündemim yok. Bir ülkede yargının işlemesi için böyle bir bahanenin konuşulmasını bile çok garipsiyorum.”

- Advertisment -