CHP, Komisyon üyelerinin Abdullah Öcalan’la görüşmesine karşı çıkarak oylamaya katılmamıştı. Sözcü’nün 20 Kasım’daki manşetiyle birlikte, Salıcı’nın İmralı Adası’na gidilmesi yönünde tavır aldığı iddiası basına yansımıştı.
Komisyon’un kararı sonrası Oğuz Kaan Salıcı, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“”Süreç”i en başından itibaren ‘Kürt meselesinin silahtan arındırılması’ olarak tanımlıyor ve bunu bir devlet politikası olarak görüyorum. Devletin çıkarı ve toplumun ortak yararı doğrultusunda; güvenlik bürokrasisinin, siyasi iktidarın ve diğer siyasi partilerin bu hedef etrafında bütünleşmesini önemli buluyorum. Türkiye’nin güvenliği ve toplumsal barışı, günlük siyasi polemiklerin çok ötesinde bir sorumluluk gerektirir. Komisyonumuzun kararı ülkemiz için, Partimizin kararı Partimiz için hayırlı olsun.”
Orta Doğu’da her şey güllük gülistanlıkmış gibi davranmamak lazım
Salıcı, paylaşımında geçmişteki açıklamalarına da yer verdi. O açıklamalar şöyle:
-Parti kararıyla, CHP’nin genel merkezinin vereceği kararla hareket edilmesi gerektiği kanaatindeyim. Benim, Abdullah Öcalan’ı görme yönünde özel bir sempatim yok. Onu söyleyeyim.
-Mesele şu: Bir silah bırakma çağrısı var. Ve ‘Ben örgütü lağvetme çağrısı yapıyorum’ diyen bir Abdullah Öcalan var. Bu kıymetli. Kimse bunu önemsiz ya da sıradan, her zaman olabilecek bir şey gibi görmesin. Bunu küçümsemeye çalışan kesimler var. Bunu çok anlamıyorum. Bunu küçümsemeye çalışmak ‘Böyle iyiydik işte’ anlamına gelir ki biz böyle iyi değiliz. Terörün olduğu bir ortamda Türkiye iyi olamaz.
-İktidar partisinin yetkililerinin ağzından da biz sürecin bir devlet politikası olduğunu duyuyoruz. Devlet politikası, bir iktidarın ömrünü aşsa dahi meselenin çözülmesi gerektiğini düşünür. Yarın öbür gün Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarda olmayabilir ama bu meselenin çözümü artık hepimiz için, devleti oluşturan bütün kesimler için, bütün siyasi partiler için önemli bir mesele olarak ortaya konmuştur.
-Bu meseleyi siyasi partilerin kendi aralarındaki günlük rekabetin, bir seçim hesabının üstüne çıkarıp baktığımızda devlet politikası oluyor. İktidarlar değişebilir, partiler değişebilir, liderler değişebilir ama çözüm iradesi Türkiye’nin toplumsal barışı ve güvenliği önemsendiği için devam eder. Devlet politikası olmanın temel esprisi bu. Biz ana muhalefet partisiyiz. Adalet ve Kalkınma Partisi’ni kıyasıya eleştireceğiz. Ama bu meseleyi o tartışmaların bir parçası haline getirmeden, Türkiye’nin sınırlarının güven içinde olabilmesi için hep beraber ortak bir çalışma yürüteceğiz. Son 9 ayda Suriye’de rehin değişti, Lübnan’da Hizbullah neredeyse tasfiye edildi, Hamas ateşkesi kabul ediyor, İsrail ile İran arasında 12 gün savaş oldu, Hindistan-Pakistan bir hava savaşı gerçekleştirdi, Rusya-Ukrayna savaşı devam ediyor. Böyle bir ortamda sanki hiçbir şey olmamış, Türkiye bu meselelerin tamamından uzakmış, Orta Doğu’da her şey güllük gülistanlıkmış ve Türkiye bir anda böyle bir fikir ortaya atılmış gibi davranmamak lazım.

