13 Kasım Cuma günü The New York Times, El Kaide’nin ünlü isimlerinden el-Masri’nin Tahran’da öldürüldüğüne dair, altında dört ayrı gazetecinin imzasının olduğu bir haber yayımladı.
Habere göre, asıl adı Abdullah Ahmet Abdullah olan el-Masri,en erken 2015 tarihinden beri Tahran’ın lüks bir semti olan Pasdaran bölgesinde yaşıyordu ve aracıyla trafikte seyir halindeyken öldürülmüştü. Saldırıda ayrıca, araçta bulunan kızı Miriam da hayatını kaybetmişti.
Miriam, Usame Bin Ladin’in Afganistan’daki bir antiterör operasyonunda öldürülen oğlu Hamza’nın eşiydi.
https://www.nytimes.com/2020/11/13/world/middleeast/al-masri-abdullah-qaeda-dead.html?auth=login-facebook
İran Dışişleri Bakanlığı ertesi gün haberi yalanladı.
Bakanlık, Washington ve Tel Aviv yönetimlerinin İran’ı bu tür terörist gruplarla bağlantılandırmak amacıyla medyaya kasıtlı olarak yanlış bilgi sızdırdığını da açıklamasına ekledi.
https://tr.euronews.com/2020/11/14/el-kaide-nin-2-numaras-israilli-ajanlar-taraf-ndan-olduruldu-iddias-na-iran-dan-yalanlama
İran İslam Cumhuriyeti ile El Kaide’nin birlikteliği sıradan bir Batılı için ilk bakışta normal görülebilir. Oysa Selefiler Şiileri rafizi, Şiiler Selefileri Yezid’in günümüzdeki temsilcileri olarak görüyor; birbirine ölümüne düşmanlar.
Zaten Selefiler ve Şiiler Suriye, Yemen ve başka bölgelerde de sık sık çatışıyorlar.
Fakat haberi yapan gazeteciler bu farkı bilmeyecek isimler değil. Gazetenin FBI muhabiri Adam Goldman; terörizm ve ulusal güvenlik konularında ülkenin önde gelen gazetecilerinden birisi kabul edilen Eric Schmitt; savaş muhabiri Farnaz Fassihi ve İsrail’in uluslararası suikastlarına ait, ancak doğrudan istihbarat servislerinin bilebileceği detayları “Rise and Kill First” kitabıyla anlatan Ronen Bergman.
Bu dört önde gelen gazetecinin birlikte imza attığı haberin kaynağının da ABD istihbaratı olduğuna dair, haberde göndermeler var.
Örneğin: “Amerikan istihbarat yetkilileri, el-Masri’nin 2003’ten beri İran’ın ’gözaltında’ olduğunu, ancak en az 2015’ten beri Tahran’ın lüks bir banliyösü olan Pasdaran bölgesinde özgürce yaşadığını söylüyorlar.”
İran’ın haberi yalanlaması da şaşırtıcı değil. İran’ın ülkede El Kaide üyelerinin varlığını kabul etmesi, bütün iddialarının inkârı olur. Aslında, 7 Ağustos’ta Tahran’da İran’ın da kabul ettiği bir saldırı gerçekleşmişti, ancak hedef isim farklıydı.
https://avatoday.net/tr/node/11032
İran resmi haber ajansı gece saat 21:00 civarındaki saldırıda ölenleri kamuoyuna, Lübnanlı tarih profesorü Habib Davut ile kızı 27 yaşındaki Meryem olarak aktarmıştı ve İran İslam Devrim Muhafızları Birliği’ne bağlı sosyal medya hesapları da Davut’u, Lübnan Hizbullahı’nın bir üyesi olarak anıyorlardı.
Görgü tanıklarının anlatımına göre, bir motosiklet üzerindeki 2 kişi, seyir halindeki araca yaklaşmış ve susturucu takılmış bir otomatik tabancayla, aracın şoför tarafından 5 atış yapmışlardı.
Mermilerden biri bir başka araca, dördü ise Profesör Davut ve kızına isabet etmişti.
Saldırı, tam da Beyrut limanında 4 Ağustos’ta meydana gelen büyük amonyum nitrat stoku patlamasından hemen sonra ve BM Güvenlik Konseyi’nin, İran’a silah ambargosunu uzatmayı oylayacağı tarih olan 15 Ağustos’tan bir hafta önce gerçekleştirilmişti.
Olay, ABD-İran gerginliğinin iyice arttığı bir ortamda meydana gelmişti ve İran saldırıyı bir provokasyon olarak etiketledi.
İran’ın yorumlarına göre saldırı, BM oylamasından önce BM’nin şiddetli bir tepkisini tetiklemek ve aleyhte sonuç çıkmasını sağlamak üzere tasarlanmış bir Batı provokasyonuydu.
BM oylaması yapıldı ve İran’a ambargonun uzatılması teklifi reddedildi. http://www.diken.com.tr/bmde-irana-silah-ambargosunun-uzatilmasi-tasarisina-ret/
Saldırıda uygulanan taktiğin, daha önce İran’ın nükleer programında çalışan bilim adamlarına İsrail tarafından düzenlenenlen saldırılarla aynı olması da bu iddiayı destekler nitelikteydi.
Ayrıca hikâye, (İsrail’in bir savaşı kışkırtmamak için Hizbullah görevlilerini öldürmekten uzun süredir bilinçli olarak kaçındığı gerçeği dışında) İsrail’in İsrail’le savaşmaya kararlı bir Hizbullah görevlisini rahatlıkla hedef almış olabileceği açısından da mantıklı bulunuyordu.
Hikâye belki mantıklıydı ama gerçek değildi.
Çünkü Habib Davut diye biri yoktu.
Lübnan medyasında, İran’da öldürülen Lübnanlı bir tarih profesörüne dair hiçbir haber olmadığı gibi, Lübnan’da Habib Davut adında bir tarih profesörü de hiç olmamıştı.
Kısa bir süre sonra, tarih profesörü Habib Davut’un el-Masri’yi gizlemek için İran tarafından uydurulmuş bir kişilik olduğu bilgisi sızdırıldı. Onu şahsen tanıyan Mısır İslami Cihat Örgütü eski lideri Nabil Naeem, Suudi haber kanalı el Arabia’ya verdiği bir demeçte bu bilgiyi teyid etti.
The New York Times’ın haberi böyle bitiyor.
Henüz olayda ölen kişinin el-Masri olduğu kanıtlanmış sayılmaz; İran’ın iddiayı reddi de sürüyor — ama haber dünya medyasında hızla yayıldı ve kimi eklerle de zenginleştirildi.
Washington Post, yine NYT’yi kaynak aldığı ve olayı yorumladığı haberinde, CIA, FBI ve Pentagon’un konu hakkında yorum yapmaktan kaçındığını ve Beyaz Saray’ın da sorulara cevap vermediğini söylüyor; aynı şekilde İsrail tarafının da sessiz kaldığını haberine ekliyordu.
https://www.washingtonpost.com/national-security/al-masri-qaeda-killed-iran/2020/11/14/63b5590e-2626-11eb-a688-5298ad5d580a_story.html
Ancak Washington Post’un habere bir de katkısı vardı; WP, el-Masri’nin ölümüne dair haberin bir ay kadar önce El Kaide’ye bağlı forum ve hesaplarda dolaştığını, ancak sonra hızla silindiği bilgisini veriyor ve kaynak olarak da internet gözlemcisi SITE Intelligence Group’u gösteriyor.
Washington Post, haberini, SITE–IG yöneticisi Rita Katz’ın “El Kaide son 2 yılda yöneticilerinin ölümünü defalarca gizlemeye çalıştı çünkü bunu bir zayıflık göstergesi olarak kabul ediyor” yorumuyla bitiriyor.
Olguyu destekleyen bir diğer veri, Telegram üzerinden yapılan ve El Kaide hesaplarından biri olduğu söylenen Nureddine’nin ekran görüntüsü alınmış paylaşımı: Bir taziye mesajı şeklinde yazılmış içerikte, Ebu Muhammed el-Masri’nin “şehit” edildiği bilgisi veriliyor.
Yine el-Masri’nin öldürüldüğüne dair bir başka bilgiye, Birleşik Arap Emirlikleri Dubai merkezli akhbaralaan.net adlı sitede, Nihat el-Jariri imzalı, 22 Ekim tarihli bir haberde rastlanıyor ki bu, yukarıda haberi ilk kez verdiğini söylediğimiz The New York Times’in 13 Kasım tarihli haberinden önceye rastlaması bakımından bir kanıt niteliğinde sayılabilir.
Yazının başlığı; “El Kaide Ebu Muhammed el-Masri cinayetini örtmeye mi çalışıyor?”
https://www.akhbaralaan.net/news/special-reports/2020/10/22/%d9%87%d9%84-
İran, ona bağlı militer gruplar, El Kaide ve IŞİD arasında, bilinen çatışmalı halin dışında bir geçişkenliğin de olduğunu gösteren iddialar ve haberler bununla sınırlı değil, ama muhtemelen bu en iz bırakıcı nitelikte olanlardan biri. Ancak yukarıda sıralanan bu haber ve yorumlara yine de mesafeli yaklaşmak gerekiyor.
Her ne kadar haberi ilk yayımlayan kaynak olarak The New York Times ile onun ABD istihbaratına yakınlığıyla bilinen dört gazetecisi ve konuyu haberleştiren diğer medya organları bilinen, güvenilir isimler olsa da, tutarlı hikâyesine rağmen habere asgari bir kuşkuyla yaklaşmakta fayda var.
Zira ABD ve İsrail için çok önemli bir hedef olan el-Masri’nin öldürülmüş olduğu daha önce de söylendi ama doğru çıkmadı.
Bu yanlış haberlerden en çok bilineni yaklaşık 10 yıl öncesindeydi ve üstelik de Irak Başbakanı Nuri el-Maliki tarafından bizzat açıklanmıştı.
https://www.yenisafak.com/dunya/el-kaide-lideri-el-masri-olduruldu-253001
El Masri kimdir?
1963 yılında Mısır’ın El Garbiye bölgesinde doğan el-Masri, gençliğinde ülkenin futbol liginde top koşturan profesyonel bir futbolcuydu. 1980’li yılların ilk yarısında Sovyetlere karşı savaşmak üzere Afganistan’a gitti.
Sovyetlerin Afganistan’dan çekilmesinden sonra Mısır’a girişi yasaklanmış olan el-Masri, Afganistan’da kaldı ve El Kaide’yi oluşturan en büyük 3 grubun; Mısır İslami Cihad yapılanması, Libyalı yabancı savaşçılar ve Körfez kökenli örgüt üyeleri arasındaki ilişkinin kurulup sürdürülmesinde rol oynadı.
Adı, El Kaide’yi kuran 170 kişilik ABD hedef listesinin en başlarında yer alıyordu. El Kaide’nin Afrika yapılanmasının başı ve stratejinin fikir babası denebilecek el-Masri, sonradan El Şebab örgütünün kurucu kadroları olacak isimleri de bizzat eğiten kişiydi.
Sinemaya ‘Black Hawk Down’ ismiyle aktarılan Mogadişu’daki olayda, iç savaşın önemli bir aktörü konumundaki Muhammed Ferah Aidid’e bağlı milisleri, RPG roketlerinin helikopterlere karşı kullanımı için eğiten kişinin de el-Masri olduğu kabul ediliyor.
Bu kabule, ABD’nin Sovyet helikopterlerini en düşük maliyetle hedef aldırabilmek için Afganistan’daki mücahitlere aktardığı askeri bilgilerin, birkaç ülke gezdikten sonra Somali’de, bu kez Amerikan helikopterlerine karşı kullanılmasından yola çıkarak varılıyor ve doğal olarak da oklar el-Masri ile arkadaşlarını gösteriyor.
1990’lı yılların ikinci yarısında El Kaide gerekli operasyonel güce ulaştığını düşünüyordu ve bu evreye gelene kadar yapılan bütün saldırıların başında Ebu Muhammed el-Masri vardı.
El-Masri, Bin Ladin ile sürekli irtibatta bulunan üç kişiden birisiydi ve ayrıca Bin Ladin ile dünürdüler.
Bin Ladin, onu doğrudan ABD’yi hedef alacak operasyonları planlamakla görevlendirdi; 11 Eylül saldırısını planlayan isim olarak da el-Masri gösteriliyor.
Aynı şekilde Kenya, Nairobi ve Darusselam’da bombalı araçlarla düzenlenen saldırılar da el-Masri tarafından yönetilen hücrelerin işi olarak kabul ediliyor.
ABD’nin bütün gücünü El Kaide ve Taliban’a karşı seferber etmesinden sonra Afganistan’da barınamayacağını anlayan el Masri, başka birkaç El Kaide üyesiyle birlikte 2003’te, ABD ile olan husumetinden ötürü kendilerini teslim etmeyeceğine inandığı İran’a gitti.
Başlangıçta İran’da bir kahraman gibi karşılanan El Kaide’ciler için işler, Suriye savaşı ve Yemen’deki karışıklıklarla birlikte değişmeye başladı.
Kimisinin İran’ı terk etmesine izin verilirken, kimisi göz hapsine alındı ve hattâ hapsedildi.
2015 yılında Yemen El Kaidesi tarafından kaçırılan İranlı bir istihbarat görevlisinin teslim edilmesi karşılığında Tahran’da serbest bırakılacağına dair söz verilen 5 isimden birisi de Ebu Muhammed el-Masri idi.
https://www.dunyabulteni.net/ortadogu/iran-ile-el-kaide-arasinda-esir-takasi-iddiasi-h341062.html
İran elbette her zaman yaptığı gibi bu takası da reddetti.
Aynı şekilde El Kaide de el-Masri’nin ölümünü resmi olarak kabul etmiş değil.
Gerçek adıyla Abdullah Ahmet Abdullah, veya örgüt ismiyle el-Masri, ABD tarafından başına konulmuş 14 milyon dolar ödülle aranıyordu.