Kamuoyunda son haftalarda altı muhalefet partisinin bir araya gelerek oluşturduğu ‘altılı masa’nın heyecan yaratamadığı yönünde eleştiriler var. Siz bu eleştirilere katılıyor musunuz?
Hem doğru hem eksik bir tespit bu. Doğru çünkü muhalefetin karşısında daha organize, adayı belli, vurguları belli bir blok var. Kendisinden çok şey beklenen muhalif kesimde ise henüz bir netlik yok. Altı siyasi partinin nasıl hareket edeceği, bir program hazırlayıp hazırlamayacağı, hangi adayı ön plana çıkartıp aday yapacağı belirsiz. Bu belirsizlik doğal olarak bir beklenti düşüklüğüne yol açıyor.
Diğer taraftan baktığımız zaman, eksik bulduğum ve hak vermediğim noktası şu: Altı farklı siyasi partinin, eğilim olarak ekonomiden dış politikaya kadar farklı duran siyasi partilerin bir araya gelip bir aday çıkartmaları, bir anda program hazırlamaları çok kolay değil. Burada daha sabırlı olmakta fayda var. Eğer bir programa dayalı siyaset üzerinden yol alacaksa muhalefet, o zaman bu siyasetin örülmesi, adım adım işlenmesi gerekiyor. Bu da bir anda olmaz. Dolayısıyla heyecanı şu anda yaratmıyordur ama öyle bir an gelir ki o heyecanı yaratır. Aceleci olmamak lazım. Ben bu konuda gidişatın bu bakımdan çok sorunlu olduğu kanaatinde değilim. Bir de aday açıklanması talebi var.
Beklenti güçlü bir adayın sorumluluğu üstlenip taşıması yönünde. Bizde fikirlerden çok kişilerin fikirleri taşıdığı bir gelenek var. Ama şu da bir gerçek ki adayın kim olacağı konusunda henüz partiler arasında bir uzlaşı yok. Kamuoyunda, köşe yazarlarında, yorumcularda öne çıkan fikirler ya da kamuoyu araştırmaları üzerinden yapılan küçük aday politikaları bu çerçevede henüz çok belirleyici değil. Gördüğüm kadarıyla aday isimler arasındaki yarışta adım adım yürüyen, adım adım olgunlaşan bir istikamet var. Eğilimler farklı çünkü. CHP kendi genel başkanını tercih ediyor, İYİ Parti muhtemelen bir belediye başkanını tercih ediyor, diğerleri henüz suskun durumdalar. Bu çerçevede bakıldığında işleri başından koparabilecek bir aday kavgasına girmemeleri doğal ve normal. Bu da işleri yavaşlatıyor.
Muhalif alan bakımından iç tartışmaların, iç kararsızlıkların olduğu ve kamuoyuna açık bir şekilde kimin aday olmasıyla ilgili peşrevlerin çeşitli partiler tarafından çekildiği bir yer. Dolayısıyla ‘Bu alanda heyecan yok’, ‘Hadi bu alan hemen toparlansın’ diyen talebin çok real politiğe çok uygun olduğunu düşünmüyorum.
Diğer taraftan şunu söylemek lazım ki, bütün bunlar dışında muhalefetle ilgili elbette bir sorun var ki asıl heyecansızlığı üreten şey bence o: Türkiye tasavvuru ile ilgili donukluk. Bu donukluk hala birçok açıdan devam ediyor. Parlamenter sisteme dönüş dışında hiçbir siyasi konuda netlik yok; Kürt meselesinden ekonomiye ve hatta dış politikaya kadar giden bir durum bu. Oysa bir ülkeye ya da bir topluma verilecek tahayyülün temel ayaklarını bunlar oluşturuyor. Yoksa sadece AK Parti’yi kovalamak ve onun yerine geçmek fikri yetmiyor. Hukuk devletine dönüş için hamleler yapmak, geçiş döneminin nasıl olacağını inşa etmek ötesinde bir tahayyül lazım. Belki bu tahayyül, seçilecek kişi göreve gelir gelmez hemen hayata geçmeyecektir ama bu tahayyül o eksik olan heyecanı artıracaktır diye düşünüyorum.
Mevcut siyasi partilerin Türk toplumunun son 15-20 yılda yaşadığı değişimi, bu toplumsal katmanların kendi içerisinde yaşadığı dönüşümü, bu dönüşümün uluslararası dalgalarla etkileşimini çok iyi değerlendirdiklerini düşünmüyorum. Daha iyi değerlendirseler, en azından alternatif bir dış dil, alternatif bir toplumsal dil geliştirebilir ve kendi aralarında tartışabilirler. Ama gördüğüm kadarıyla muhalefette hiçbir siyasi lider ve çevresi bu fikre sıcak değil.
Kolay olan elbette kötü giden bir siyasi iktidarın kötü yanlarının altını çizmek, düne kadar uygulanmış olan kimlik-değişim ilişkisi yerine bir tür sosyo-ekonomik ögeler-değişim ilişkisini koymak, kimileri için sosyalizan kimileri için ise daha liberalizan bir program etrafında, ortalama vatandaş üzerinden siyaset yapmak. Bunların yeterli olmadığını düşünüyorum. Tabii bu seçmen oy vermez anlamına gelmiyor ama yeterli olsa daha çok oy alırlar. O zaman da daha çok heyecan ürer.
Cumhur İttifakı’nın Meclis’ten geçirdiği yeni seçim kanunu ‘altılı masa’ ile ilgili yeni tartışmalara sebep oldu. 8 farklı seçenek ile seçime gidilmesi tartışılıyor. Bunlar arasında tek bir çatı, Millet İttifakı altında seçime gidilmesi, 4+2, 3+3 gibi ittifak içi formüller, üçüncü ayrı bir ittifak modeli gibi ihtimaller dillendiriliyor. Bazı yorumcular altılı masanın dağılması gerektiğini savunurken bazıları ise birlikte hareket edilmeli diyor. Siz; yeni seçim kanununu da göz önünde bulundurarak altılı masanın geleceğini ve bu masa etrafında yürütülen tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu konuda ilk günden beri benim fikrim değişmedi. Seçim kanunu bazı zorunluluklar getirdi ama bazı kolaylıklar da getirdi. Örneğin bir ittifak içerisinde yer aldığınızda yer aldığınız ittifak yüzde 7’yi geçiyorsa siz de barajı geçiyorsunuz. Ama milletvekili çıkaracak kadar oy almak nasıl olacak, özellikle küçük partiler için? Soru bu.
Aslında bu tartışma yeni bir tartışma değil. Eski seçim kanunu olsaydı da küçük partiler böyle bir sorunla karşı karşıya kalacaktı. Şu andaki oy oranları öyle çok milletvekili çıkartacak gibi gözükmüyor ama yeni seçim kanunuyla büyük partiler biraz daha yontulduğu için biraz daha fazla sıkıntı yaşayacaklar. Burada bence iki şeyi ayrı telakki etmek lazım: Bir tanesi başkanlık yarışı, asıl yarış, belirleyici yarış. Bununla parlamento seçimlerindeki yarışı ben birbiri içine çok sokmamaktan yanayım. Herhangi bir ittifak kurmadan da siz bir başkan adayını destekleyebilirsiniz. Bir kişi aday olur ve tüm siyasi partiler onu destekleyebilir örneğin. Ya da bütün siyasi partiler birlikte bir aday açıklayabilirler. Nitekim bu ihtimali yüksek görüyorum. HDP dışındaki siyasi partiler, en azından şu ana kadar, ortak bir aday çıkartma iradesini beyan ediyorlar. Dolayısıyla bu bakımdan mevcut ittifakın bir sorunu yok. Öbür tarafa gelince, parlamento seçimlerinde nasıl bir yapılanma olacağı konusunda ise kafa karışıklığı var. Senin de bahsettiğin, kamuoyundaki yazarların, danışmanların, analizcilerin yaptıkları yorumlar kısmen objektif ama kısmen de sübjektif. Siyasi partilerden yana okumalar da söz konusu olabiliyor. Ben şöyle görüyorum açıkçası; bazı siyasi partilerin bazı sorunları var. Örneğin CHP listesinde yer almak istemeyen Gelecek partisi var. O zaman Davutoğlu diğer partilerle bir ittifak yapmak durumunda olabilir. Bu pekala mümkün. Öyle sanıyorum ki seçimler yaklaşırken yapılacak son anketler, liderlerin kendi partilerine dair güç değerlendirmeleri etrafında iki farklı ittifak istikametinde bir yol alınacaktır. Dolayısıyla burada da biraz erken yapılıyor tartışma. Aslında bu bir tartışma değil, bir yönlendirme. Kendine ön açma ya da ötekine çelme takma. Bunların o yüzden şu an için çok gerçekçi olduğunu düşünmüyorum. Nitekim böyle tartışmalara girilirse işin asıl program kısmı, siyaset kısmı geride kalır ve iktidar bloğunun istediği gerçekleşmiş olur.
Dediğin gibi birçok açıklama yapıldı. DP genel başkanının ölçüsüz açıklaması gibi, Ümit Özdağ’ın manevraları gibi, Karamollaoğlu’nun ittifak açıklaması gibi. Ama bunlar şu an için çok belirleyici değil. Ana hatlarında bir değişiklik yok nehrin akışının. Sonuç olarak; muhalefet heyecansız değil ama eksik bazı ayakları var. Onları tamamlayabilecek mi göreceğiz. Aday meselesinde ise ben şu anda ilan edilecek bir adayın iki büyük soruna yol açacağını düşünüyorum. İlki iktidara ve bu adayı belirleyen grupların zaaflarına vurması için zaman verilmiş olunacak. İkincisi ise adayın kim olacağına dair tartışmalar bile şu anda yapıldığı takdirde bir bozucu etki gösterebilir bu partiler arasında. Dolayısıyla benim şu an için gördüğüm tek sorun, kendi ifademle kurucu siyaset ve tahayyül eksikliğidir. Onun da tamamlanabileceğini bu şartlarda çok sanmıyorum.