Nihal Bengisu Karaca’nın yazısının bir bölümü şöyle:
“Ekrem İmamoğlu’nun Meral Akşener ve Pervin Buldan’ın kadınlar gününü aynı tivitte kutlaması ilk anda büyük bir şaşkınlık yarattı. Pek çok kişi CHP ile İyi Parti’yi karşı karşıya getirecek bu çıkışta bir bit yeniği aradı.
Nedeni basit.
Çünkü bu tivit Meral Akşener’i zor duruma düşürdü.
Çünkü Cumhur ittifakı’nın kanaat önderleri günlerce fezlekeleri meclise gelen HDPli milletvekilleri “HDP kapatılmalı” gibi görüşler eşliğinde tartıştı, Millet İttifakı kanaat önderleri de buna anlamlı bir rest çekmiş değil.
Bilindiği gibi, AK Parti HDP’nin kapatılmasına sıcak bakmıyor, ama ittifak içinde olduğu güçleri memnun etme adına bu ihtimalin kapısını aralık bırakıyor, HDP ile arasına mesafe koymayan Millet İttifakı partilerini tabanlarına şikayet etme siyaseti izliyor.
Açıkçası ben de ilk anda İmamoğlu’nun söz konusu tivitle “İstanbul Belediye Başkanıyım ama aslında müstakbel seçimin cumhurbaşkanı adayıyım. Millet İttifakı adına Kürtlerden oy alabilecek yegane kişi de benim” dediğini düşündüm.
Sonra olaylara böyle bakmamak gerektiğini fark ettim.
Ekrem İmamoğlu bu tiviti birkaç hafta içinde bir Nihal Atsız paylaşımı, bir “Kudretli devletimiz” güzellemesi ile dengelemeye çalışırsa görüşümü revize etme gereği duymam.
Ama eğer İmamoğlu, bu tivitle “Eyyy devlet, sistem, AK Parti ve rejim, ben Kürt milliyetçisi bir partinin genel başkanı ile, tabanı Türk milliyetçisi olan bir partinin genel başkanını ‘eşit’ görüyorum ve ikisinin kadınlar gününü aynı anda kutluyorum. Ve bana bu yüzden PKK’lı, CHPKK’lı demeniz filan da umrumda değil” diyorsa, bu maksatla yapılmış bir paylaşım söz konusu ise, o zaman bu, mevcut algıları hatta mevcut tiyatroyu yıkan bir koçbaşı geliyor demektir. O zaman sahiden cesareti itibariyle saygıdeğer bir çıkış olur bu.
Çünkü o zaman oturma odasında duran ama hakkında konuşulmayan fil hakkında konuşmaya başlarız.
MİLLET İTTİFAKI NEYE ALTERNATİF?
İki gün önce Habertürk’te yayınlanan Açık ve Net programında da anlatmaya çalıştım.
Gerçek şu ki, Cumhur İttifakı devletçi, güvenlikçi, özgürlükleri kısıtlayan bir yaklaşımı temsil ediyorsa eğer, Millet İttifakı ancak tersini yaparak, yani özgürlükçü ve demokratikleşmenin yolunu açan bir çizgiyi takip ederek gerçek anlamda alternatif olur.
Cumhur İttifakı’nın lokomotifinde yenilikçiliği ve demokratik hamleleri ile ülkeyi dünya ile bütünleştiren eski AK Parti olsaydı, Millet İttifakı’nın lokomotifinde eski CHP olsaydı bu önerme farklı işleyebilirdi. Ama artık durum öyle değil. Yeni CHP çoğulcu bir yapı olmaya çalışıyor. Millet İttifakı’nın beş benzemezliği de farklılıklara karşı kapılarını sonuna kadar açan, herkesin sığabileceği ve sığınabileceği bir blokun savunulmasını gerektiriyor. Gelinen noktada Millet İttifakı ancak demokrasiyi, özgürlükçülüğü, devletin temerküz ettirdiği güce karşı, sivil toplumu savunarak ve sivil toplumun güçlenmesini sağlayarak sahici bir alteratif olabilir.
Ancak CHP’de var olan “Yerli ve milli, hatta devletçi kalalım da Cumhur İttifakı’ndan gelecek salvolardan çok yara almayalım” diyen anlayış, Millet İttifakı’nda yer alan Kemalist milliyetçiliğin diri kalmasına neden oluyor. Öyle olunca da bir bakıyorsunuz, alanı her iki blokta da aynı görüşün mavi ve yeşil versiyonları kaplamış.
Her iki blok adına konuşanlar ya da TV’lere davet edilenler ‘devletçi’ çizginin Cumhurcu ve Milletçi versiyonlarından ibaret.
“CnnTürk CHP”lisi diye bir tabir bile var, düşünün. Hepimizin alıştığı ve normal zannettiği bu durum, aslında grotesk bir durum.
AK Parti’nin insan hakları eylem planı yayınladığı bir ortamda, Millet İttifakı’nın lokomotif partisinin lideri Kılıçdaroğlu’nun “Türkiye’nin bütün demokratları, birleşin” dediği bir ortamda, Millet İttifakı aydınlarının tek yaptığı AK Parti’nin eylem planı ile dalga geçmek mi olmalı?
İşin doğrusu ben Kürt meselesininin HDP’ye indirgenmeyecek kadar büyük olduğunu düşünüyorum. PKK terör örgütüdür, HDP onun siyasi ayağıdır. Eyvallah. Ama bir dakika, bu yeni bir şey değil, hep böyleydi. Zaten bu işler “dağda silah sıkacaklarına düz ovada siyaset yapsınlar” diye başladı. Ülkenin tüm demokratlarını birleşmeye çağıran bloktan da, hiç değilse Mehmet Ağar gibi bir figürün dahi söyleyebildiği şu sözün hizasından bir çizgi çekebilmeleri beklenmez mi? Süper liberal, gerçeklikten kopmuş liberter bir çizgiden bahsetmiyorum bakın, Mehmet Ağar’ın cümlesinden bahsediyorum.
Peki biz genelde ne görüyoruz?
Muhalif olmanın demokrat olmayı ‘a priori’ olarak getirdiğini düşünen Millet İttifakı kanaat önderlerinin hem demokrasi deyip hem de Kemalist milliyetçi damar ve ulusalcı tabular üzerinden siyaset yaptığını. O kadar ki Canan Kaftancıoğlu’nu bile ‘Gazi’ demiş ‘Atatürk’ dememiş diye parçalamaya kalktılar.
Ben muhalefet partilerine iktidar tarafından gelen ‘CHPKK’ gibi ithamlara her zaman itiraz ettim. Açın bakın, 2017’den beri kaç kez bunun üzerine yazmış, konuşmuşum.
Ama Millet İttifakı’nı temsil eden kanaat önderlerinin ne zaman iktidar tarafından “HDP ile ittifak içindesiniz” gibi bir ithamla karşılaşsalar, AK Partililere “Çözüm süreci adlı ihanet açılımını siz yapmadınız mı?” diye cevap vermelerini de hep yadırgadım. AK Partilileri suçlamak için ‘’Bunların bitini asıl siz şişirdiniz” gibi ifadeler bile kullanıldı. Deniz Baykal CHP’sinin çokça dile getirdiği “Çadır mahkelemeleri kurdunuz ayol” tabiri defalarca dile getirildi. MİT’in Türkiye için hayırlı bir şey yapmak amacıyla Oslo’da yaptığı görüşmeleri ‘ihanet’ olarak lanse eden Kemalist milliyetçi tezler defalarca güncellendi.
Soruyorum: Bunlar bugün zaten bugünün Cumhur İttifakı’nın durduğu yeri güçlendiren söylemler değil mi?
Öyle.
Tekrar soruyorum. Peki Kürtler bu söylemlere neden oy versin?
….
Rejimin zihinlere kurduğu kutsal devlet, güvenlikçi anlayış, milliyetçi politika cenderesine karşı gerçek bir alternatif olmak kolay değil, doğru. Ama önce AK Parti’nin ve muhaliflerinin ortaklaşa ürettiği bir yanılgıdan kurtulmak gerekir. O yanılgı bugün iktidarın da muhalefetin de şu an devletin sahibinin AK Parti olduğuna inanma yanılgısıdır.
Olan biten rejimin kendisini halkta karşılığı olan bir parti üzerinden temize çekmesi ve gücünü pekiştirmesi. Doğu Perinçek bu yüzden iktidar bloğunda yer almakta. Başka bir sebeple değil.
Yanılgının AK Parti tarafındaki tezahürü, “Evet yanımdaki diğer ortakla beraber ben artık devletin sahibiyim” özgüveni içinde güç zehirlenmesi yaşaması. Diğer taraftaki tezahürü ise, “Sandıktan çıkıp zafer elde ettiğim an o rejimin/devletin sahibi ben olacağım” sanrısı.
Hayır, sizin eski rejiminiz arkasında büyük bir oy oranı ve sevgi seli olan Erdoğan’ı seçti. Önce bu gerçeği hazmetmek zorundasınız. Ayrıca öyle kolay da vazgeçmez. Çünkü seksen senedir yakalayamadığı bir gücü elde etti bu yolla. Dilediği her şeyi hesap vermeden ‘siyaset üstü’ hale getirme, dilediği her şeyi ‘milli güvenlik’ meselesi yapıp tartışma dışı tutabilme ve geniş oy oranı olan çok popüler bir siyasi lider aracılığı ile yaptıklarını millete de kabul ettirebilme gücü.
Sözün özü, Millet İttifakı’nda yer almak Millet İttifakı bloğunu demokrasi bloğu haline getirmeye yetmiyor.
Kılıçdaroğlu’nun çabaları doğru, “Güçlendirilmiş parlementer sistem talebi” bu anlamda doğru bir talep. Çünkü yeni hükümet modeli eski rejim unsurlarını daha güçlü hale getirdi. AK Parti’de bile bunu anlayan ve rahatsız olanlar var. Ama CHP’nin etrafında sorunun adını doğru koyan ve söylem üreten yeterli sayıda ve keyfiyette bağımsız demokrat aydın, kanaat önderi yok.
Millet İttifakı’nı temsil edenlere bakıyorum, bazılarında anlattığım şeyin sancısını görüyorum. Ama önemli bir kısmında göremiyorum. Bazen “Fazla baskılanmaktan ileri gelen bir idarei maslahatçılık” görüyorum. Ama bazen gördüğüm şey Türkiye’yi özgürleştirmek isteyenlerin muhalefeti gibi değil, rejime “Onu bırak beni al, ben daha iyi yol arkadaşı olurum” mesajı verme uyanıklığına daha çok benziyor.
AK Parti’nin yanında ama ondan bağımsız bir de rejim sorunu olduğunu görmeyen, o rejimin baskıcı ötekileştirici dayatmacı düşman üreten vasıflarına da muhalefet etmeyen, rejimin çizdiği sınırlar içinde kalmaya dikkat eden bir ittifak gerçek anlamda nasıl bir ‘alternatif’ sunabilir, soru budur.”