Filomuz iki gündür Akdeniz sularında yavaş yavaş ilerliyor… Ancak rüzgârlar sanki her zamankinden farklı ve anlamlı esiyor.
Rüzgâr, sadece dalgaları değil, umutları da dünyaya yayıyor.
Sumud Filomuz şu an Akdeniz’in içinde bir yerde demirlemiş durumda. Ama burası bir bekleyiş değil; bir kavuşma anının hemen öncesi gibi…
Sanki herkes içten içe biliyor: Bu yolculuk; bir varış hikâyesi, bir vicdan yürüyüşüdür.
Gün boyunca onlarca kişiyle konuştum. Farklı diller, farklı milletler, farklı hayatlar… Ama hepsinin kalbi aynı yere yönelmiş: Gazze
Bu filodakilerin çoğu geri dönüş planı yapmıyor. “Nasıl döneceğiz?” demiyorlar. Tam aksine, dillerinde sadece tek bir cümle var: “Nasıl kavuşacağız?”
Kimi doktor, kimi gazeteci, kimi öğretmen, kimi aktivist… Kimisinin yaşı genç, kimisinin omzunda yılların yükü var. Ama hepsi bir noktada buluşuyor: Gazze’ye ve Gazzelilere kavuşmak.
Sanki her biri yıllardır görmediği kardeşine, çocuğuna, sevdiklerine gidiyor… Bu yüzden buradaki hava, bir sefere çıkıştan çok, bir vuslat hazırlığını andırıyor gibi… Gözlerde korku yok, endişe yok. “Ya başaramazsak?” sorusu bile yok. Çünkü bu filo, başarının adını varmakla değil, yola çıkmakla koymuş.
Sumud Filosu’nun demirlediği bu yer artık sadece bir konum değil; bir vicdan durağıdır. Gemilere yüklenen sadece yardım değil; asıl yüklenen azık, umuttur. Her paketin içinde bir çocuğun yüzünü güldürecek bir parça umut, her yürekte bir annenin gözyaşını dindirecek bir damla merhamet var.
Burada sessizlik bile bir şey söylüyor: “Biz buradayız ve sizinleyiz.”
Geri dönmek mi? Bu şimdilerde konuşulan bir gündem değil… Normalde böyle yolculuklara çıkarken insanlar geri dönüş planları yapar; uçak bileti, vize, tarih… Ama burada böyle bir gündem yok. Bu insanların gündeminde sadece kavuşmak var; kavuşmak ve hasret gidermek…
Bazıları açıkça söylüyor:
•“Eğer Gazze’ye ulaşabilirsem, o izzet toprağını öpeceğim…”
•“Eğer kavuşabilirsem, o çocukların ellerini ve ayaklarını öper, geç kaldığımız için bizi affedin, diyeceğim.”
•“Eğer kavuşabilirsem, birine sarılır, dakikalarca ağlarım!”
Bu sözleri duyunca insanın içi titriyor ve bu filonun bir yardım filosu değil, bir umut ve hasret filosu olduğunu daha derin kavrıyoruz…
Filomuz yola çıktığında belki bir grup insanı ve biraz yardım malzemesi taşıyordu. Ama bugün, çok daha fazlasını taşıyor: Mazlumların duasını, yeryüzünün vicdanını, susanların yerine konuşanların cesaretini…
Sumud, sadece Gazze’ye değil, insanlığın kalbine doğru yelken açıyor. Çünkü bu yolculuk coğrafi değil, adâlet yolculuğudur.
Gün gelecek, belki bu filo tarih kitaplarına girecek. Ama inanıyoruz ki, kitaplara girmeden önce insanlığın kalbinde yer alacak. Çünkü bu filo, bütün umutların tükendiği bir anda, hâlâ yeryüzünde umudun var olduğunu gösterdi.
Ve unutmayalım:
Kavuşmak, bazen kazanmaktan daha büyük bir zaferdir.
Yola çıkmak ve yolda kalmak, daha büyük bir kazançtır…
Muhammed Emin Yıldırım’ın Sumud Günlüğü-3: Kimse geri dönüş planı yapmıyor, nasıl kavuşacağız planı yapıyor
Sumud Filomuz şu an Akdeniz’in içinde bir yerde demirlemiş durumda. Ama burası bir bekleyiş değil; bir kavuşma anının hemen öncesi gibi…Gün boyunca onlarca kişiyle konuştum. Farklı diller, farklı milletler, farklı hayatlar…Bu filodakilerin çoğu geri dönüş planı yapmıyor. “Nasıl döneceğiz?” demiyorlar. Tam aksine, dillerinde sadece tek bir cümle var: “Nasıl kavuşacağız?”
- Advertisment -