Tarihin hiçbir dönemi geri getirilemez. Tarihte iz bırakan hiçbir lider hatasız görülemez. Tarihi şahsiyetler algı dünyası için sembol öneme sahiptirler. Peygamber sonrası dönemde yaşanan siyasal gelişmeler elbette eski kavgaları tahrik etmek ya da yaraları kaşımak için değil, sadece ezberlerle yüzleşmek için yeniden okunmalıdır.
Halife Ömer, adaleti tesis ve güçlü yönetim üzerinden sembolleşmiştir. Peki bugün ihtiyacımız olan güçlü lider imajı mı? Ortadoğu’da gücünü otoritesinden alan karizmatik liderler her zaman önemsenmiştir. Tam da bu liderlik tarzı ehliyet, hakkaniyet ve adalet için tehdit oluşturmuştur. Halife seçim süreçleri ve sonraki dönemin iktidar çekişmeleri bugüne de ışık tutması açısından yeniden ele alınmalıdır. Peygamber hayattayken savaşlarda verilen kayıp sayısının onlarca katı, iç savaş niteliğindeki Cemel ve Siffin savaşında gerçekleşmiştir. Bu tablonun tohumlarının atıldığı dönem Peygamberin vefatıyla başlamıştır.
Bu açıdan ALİ, iktidar kavgasından ziyade toplumun gönlünde yer tutmanın adıdır. Feragat etmeyi bilen ve aklını hırslarına kurban etmeyen bir siyasetin örneğidir. Düşünsel kapasite ve ahlaki duruştan ayrı ele alınamayacak bir liderlik modeli, kriz dönemlerinde hayati role sahiptir. Bunun çağdaş örneklerinden biri Aliya İzzetbegoviç’tir.
Günümüz Türkiye’sinin uzun bir arka plana sahip toplumsal fay hatlarından biri Kürt sorunu ise diğeri Alevilikle ilgilidir. Ayrımcılığa son vermekle aşılabilecek kimlik siyasetlerinin yeniden kendini üretmesini istemiyorsak, herkesin hassasiyetlerini gözetmek zorundayız. Çoğunluğu oluşturan Türk ve Sünni toplumun yanında ötekileştirilen Alevi ve Kürt toplumunun da korku ve kaygılarını gözetmek zorundayız. Bu açıdan kanlı hesaplaşmaya dönüşmeyecek bir yüzleşmenin onarıcı adalete hizmet edeceğini görmeliyiz.
Ali’nin yolu aklın, vicdanın ve ne pahasına olursa olsun kazanmanın değil, ahlaki değerleri önemseyen siyasetin yoludur.