Ana SayfaHaberler"Öcalan demir kafes içinde Taksim’de teşhir edilecek, böylece birileri seçim kazanacaktı” 

“Öcalan demir kafes içinde Taksim’de teşhir edilecek, böylece birileri seçim kazanacaktı” 

1992-1998 arasında MİT Müsteşarlığı yapan Sönmez Köksal: “1990’larda Öcalan’a suikast başarılı olsa birilerine seçim kazandırırdı ama PKK bitmezdi. Birileri dönemin siyasi çevrelerinin aklına “Öcalan yakalansın, demir parmaklıklar içine konup halka teşhir edilsin” gibi bir fikir sokuyor. Yani Öcalan Taksim’de teşhir edilecek, böylece seçim kazanılacak.“Karayılan, Bayık, Hozat gibi isimlerin Türkiye’ye gelip siyaset yapmaları koşullara bağlı.”

Milli İstihbarat Teşkilatı’nın başına askerlerden sonra getirilen ilk sivil müsteşar olan emekli Büyükelçi Sönmez Köksal, Öcalan’a suikast operasyonlarıyla görevlendirilmesini anlattı, yürütülen çözüm sürecine ilişkin görüşlerini paylaştı.

T24’e konuşan Köksal’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“MİT’te iç eğitim için ilk Kürt sorunu panelini 1997’de yaptık” 

-Hatırlattığınız gibi Türk devletinin PKK ile mücadelesi sizin Bağdat’a Büyükelçi olduğunuz 80’lerin ikinci yarısında başlamıştı. Bu mücadele sizin MİT Müsteşarı olarak görev yaptığınız 1992-1998 arasında ise zirvedeydi. Nitekim 1999’da Öcalan bir CIA operasyonuyla yakalanarak Türkiye’ye getirildi. O tarihten beridir de yani 25 senedir MİT çeşitli kereler Kürt sorununun çözümü için çeşitli denemelerde bulundu. Bugün de keza yine MİT’in altyapısını hazırladığı bir siyasi denemenin tam ortasında Türkiye. Aslında bir anlamda MİT ağırlıklı olarak devletin içindeki ‘çözümcü’ kanadın başını çekegeldi değil mi? 

Doğru. MİT’in kuruluşunu 70. yıldönümünde ilk kez 6 Ocak 1997’de kutlamaya başladık. O sene kutlamalar vesilesiyle düzenlenen programa Kürt sorunu hakkında bir panel eklendi. Vamık Volkan, Cengiz Çandar ve Taha Akyol konuşmacıydı. Personelin iç eğitimi için bu işin siyasi ve psikolojik boyutunun konuşulması çok önemliydi. Çözümü zihinlere sokmamız gerekliydi. Devletin içinde olunca görüyorsun ki bu kanama uzadıkça Türkiye’ye daha da zarar veriyor. Devlet görevindeyken düz bir fotoğraf görmüyorsunuz, başkalarının gördüğü o fotoğrafın bizzat içinde yaşıyorsunuz. Yani bunun şu veya bu şekilde bir çözüme kavuşturulması gereğini hep aklımızda tuttuk. Ondan sonra hatta el altından bir iki temasımız oldu. Tabii Süleyman Demirel’in bilgisi vardı. Sonra da basına yansıdı.

“O dönem Öcalan hedefti, aktif görüşme olamazdı”

-El altından temasımız derken, kimi kastediyorsunuz? Öcalan’ı mı? 

Parti neydi o zaman? O kadar çok isimleri değişti ki! İsveç’te yaşayan Kemal Burkay’la da temas kurulmuştu. Hep öyle bir arayışın içinde olmuştuk. Sadece askeri mücadeleyle bu işin çözümünün zor olduğunu görüyorduk. Tabii buna karar vermek bizim değil, siyasetçilerin işiydi. Ama Öcalan zaten hedefti o zaman, görüşme olmazdı.

“Öcalan Taksim’de teşhir edilecek, böylece birileri seçim kazanacaktı” 

-Madem siz o dönemde Öcalan’ın MİT açısından bir ‘hedef’ olduğunu hatırlattınız, ben de tam sizin müsteşarlık döneminize denk gelen iki suikast girişimini hatırlatayım. 1995 ve 1996’da Öcalan’a MİT’in düzenlediği ama başarısız olduğu iki operasyon var; Mercedes ve Yıldırım. Neden başarısız olmuştunuz? 

Her şeyi anlatmam mümkün değil. Ama şunu anlatayım sadece çünkü bu basına da yansıdı. Birileri dönemin siyasi çevrelerinin aklına “Öcalan yakalansın, demir parmaklıklar içine konup halka teşhir edilsin” gibi bir fikir sokuyor. Yani Öcalan Taksim’de teşhir edilecek, böylece seçim kazanılacak.

-O zamanki Başbakan Tansu Çiller’den bahsediyorsunuz. Bu konu MİT Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın o dönem hazırladığı soruşturma raporlarına bile girmiş bir konudur. 

Ben de basından okudum.

-Ama sonuçta sizin başında olduğunuz kuruma, Öcalan’ın ortadan kaldırılması yönünde net talimat verilmişti. 

Tabii tabii.

“Öcalan’a suikast başarılı olsa seçim kazandırırdı ama PKK bitmezdi”

-Peki diyelim ki bu talimatı alıp uyguladığınızda operasyonlardan biri başarılı olmuş olsaydı ve Öcalan ölseydi, sonucu ne olurdu? Türkiye ne kazanmış olurdu? 

Seçim kazandırırdı.

-PKK biter miydi?

Yok, bitmezdi tabii. Ufalanırdı belki ama tekrar toparlanırdı. Gördük ki Öcalan’ın arkasından liderlik yapacak nitelikte bir sürü insan var, hâlâ da bir kısım yaşıyor zaten.

-Belirttiğiniz gibi bugün de Öcalan’ın denklemde olmadığı bir durumda dahi örgütü yönetme kapasitesi olan bir liderlik ekibi görüyoruz. Gerçi iki ay önce PKK sembolik bir silah yakma töreniyle kendini lağvedeceğini açıkladı. Bundan sonra ne olacak sizce? 

Burada tabii önemli olan taleplerin ne olduğu ve ne şekilde karşılanacağı. Ankara ne uygularsa, hangi önlemi alırsa o kanat acaba tatmin edilmiş olacak?

“Tartışmaların sebebi Anayasa değil, Türkiye’nin bugüne kadarki uygulamaları”

-Aslında talepler çok net. Şimdi bir kere mevcut anayasadaki vatandaşlık tanımını ve Türklük vurgularını dışlayıcı buluyorlar. Türk vatandaşlığı tanımının herkesi eşit olarak kapsadığı argümanı onları tatmin etmiyor. 

Etnik köken konusunun tartışmaya neden olmasının sebebi Türkiye’nin yaptığı uygulamalar. Yoksa Atatürk ne söyledi? “Türk’üm diyen herkes Türk’tür.” Bu doğru uygulanmamış diye bugün bir ayrımcılığa gitmek acaba Türkiye’nin geleceğini tehlikeye atar mı atmaz mı? O sorunun cevaplanması lazım.

“Baştaki senaryo da böyleydi zaten; Karayılan, Bayık, Hozat gibi isimlerin Türkiye’ye gelip siyaset yapmaları koşullara bağlı”

-PKK tarafındaki daha öncelikli beklentinin ise af mevzusu olduğunu anlıyoruz. Öcalan olmasa da bu örgütü yönetebilecekmiş gibi görünen liderler nereye gidecek?

Baştaki senaryo da öyleydi zaten.

-Nasıldı? Mesela Murat Karayılan, Cemil Bayık, Bese Hozat gibi isimlerin normal şartlarda nereye gitmesi gerekiyor?

Türkiye’ye değil.

“Bugün artık Öcalan ‘kurucu önder’ olduktan sonra onların Türkiye’de siyaset yapmamaları söz konusu olmaz”

-Ama onlar da buraya gelip bir noktada siyaset yapmak istediklerini söylüyorlar. Ne kadar zaman gelemezler mesela? Var mıdır bunun bir ölçüsü? 

Onu bilemem. Koşullara bağlı. Türkiye’deki siyaset nereye evrilecek ona göre belirlenir. Onların da yeri olabilir tabii. Ona karşı değilim. Öcalan artık bugün ‘kurucu önder’ diye tanımlandıktan sonra onların Türkiye’de siyaset yapamamaları söz konusu olmaz. Düşünsenize Öcalan devleti yönetenler nezdinde ‘bebek katili’ değil. O öyle olmadığına göre onun emrindeki kimseler de ‘bebek katili’ durumunda öncelikle olamazlar.

“İsrail ile riskleri bertaraf etmek için Türkiye her türlü tedbiri aldı, Hamas ile ilişkiler neredeyse sıfıra indi” 

-Türkiye’nin İsrail ile gerilimine dönersek… İsrail, Hamas liderlerinin toplantısını Katar’ın başkenti Doha’da vurunca “Acaba İsrail Türkiye’ye de saldırır mı?” sorusu daha kuvvetli sorulmaya başlandı. Evet Katar da ABD’nin bir müttefiki ama Türkiye NATO üyesi. İsrail böyle bir çılgınlık denemesi yapar mı?

Zannetmiyorum. İsrail’in yakın çıkarları tehlikeye girmediği takdirde Türkiye’ye karşı böyle bir hareket yapabileceğini tahmin etmiyorum. Çok ciddi bir tehdit oluşturduğu kanaatine varırsa o zaman İsrail’i durdurmak mümkün değil. Ama Türkiye zaten her türlü tehdidi bertaraf etmek için tedbirlerini aldı. Hamas’la ilişkiler hemen hemen sıfıra indirildi. Yani risk her zaman vardır ama ben İsrail’in öyle bir şeye teşebbüs edeceğini tahmin etmiyorum.

- Advertisment -