Hayatını e-ticaret sitesi üzerinden satmaya başlayan Onur Ünlü, çeşitli aksesuarlarını, çektiği film ve dizilerdeki karakterlerin kostümlerini ve sahte nüfus cüzdanlarını; babasının 65 yaş üstü akbilini, kendi imzaladığı kitaplarını ve mübarek tişörtünü, kişiye özel dualarını ve daha birçok şeyini açık artırmayla satıyor.
Duchamps’ın deyimiyle “Zamanla anlam kazanacak” diye düşündüğümüz bu eşyalar Onur Ünlü’nün bir buçuk dakikalık ölüm ânı videosuyla final yapacak.
Bu koleksiyonda anlayanlar için büyük ibretler var. Ama ben anlayamadım. O yüzden Onur Ünlü’ye ulaştım.
Röportaj için, anlaştığımız gibi Zoom’da buluştuk. İnternet bağlantısı kötü, muhabbet iyiydi. Bir de o gün hava çok sıcaktı:
“Şimdi Kıbrıs’tayım, Kıbrıs çok sıcak, çok sıcak yani. Çok sıcak ne biliyor musun? Çok sıcak yani.“
Kaç derece ya?
Kırk dört!
Bugünlerde ne yapıyorsun abi?
Bir iki bir şey yapıyorum bu dijital platform denen zımbırtılar için, onları çekeceğim yavaştan. Roman çıktı en son.
Hayırlı olsun.
Siteyle uğraşıyorum bir de.
Bu internet sitesini ne zaman kurmuştun?
15 (yayın tarihine göre 30) gün önce falan. Fikir daha eskiydi. Düşünüyordum ben bunu iki senedir ama vakit olmamıştı. Bu ara bir vakit oldu, arkadaşım da ilgilendi sağolsun. Teknik olarak bir iş yani o biliyorsun, bir iki kişi uğraşıyor onunla.
Ana sayfasında Marcel Duchamps’ın bir lafı var, ona ait mi bilmiyorum, “Saçma, zamanla anlam kazanır” diye.
Ona ait ona ait. Bu iş ciddi bir iş bir kere. Ve bu ufak ufak başlayıp bir yere doğru gidecek. Söylemek istediğim bazı şeyler var. Bir yandan da yumurta kaynıyor da şurada.
Prensip olarak anlamın kendisiyle ilgili bir sorun olduğunu düşünüyorum. Şeylerin kendi başına bir manası yoktur, biz mana yükleriz. Hayat dediğin şey bir manalandırma süreci. (Doğuştan) verili bir mana yok ortada. Kendi mana evrenimizi yaratmaya çalışıyoruz fakat bir yandan belirli bir mana evrenine de bir yerden saldırman gerekiyor.
Bu sitede hem ufak ufak bu saldırı var, hem de yeni bir manalandırma biçimi var. Ben bunu yaparken üst düzey bir ironik yaklaşımı benimsiyorum. Ama zaten hayata genel olarak bakışım bu. Ben oraya bir şey yazarken komiklik olsun diye düşünmüyorum, zaten öyle düşünüyorum. Filmlerimde de yazdıklarımda da bir absürttür gidiyor. Absürt absürt… Ben absürt bir şey yapmıyorum. Absürt dediğin şey hayatın kendisi zaten.
Satışlar nasıl gidiyor abi?
İyi ciromuz var.
Maşallah. Teslimat yapıldı mı bu zamana kadar?
Yapıldı, yapılmaz olur mu. Memnunlar. Küçük anket gibi bir şeyimiz de var. Malı teslim aldıktan sonra soruyoruz insanlara ne düşündüklerini ve genelde çok memnunlar. Zaten beni takip eden ve beni seven insanlar onlar. Hatta kendilerini emanetçi olarak görüyorlar. İstediğimiz zaman geri alabileceğimizi söylüyorlar. Hemen hepsi aynı şeyi söylüyor.
Bugün eşya satıyorum, yarın öbür gün eser satmaya başlayacağım. Kafamda birçok şey var. Kişiye özel şeyler yapmayı düşünüyorum. Mesela filmler. Tek bir kişiye satacağım ve tek kişi izleyebilecek, kamusal alana koyamayacak. Ya da bir roman yazacağım ve sadece onun olacak. Bir resim gibi. Eser çünkü tektir, biriciktir, bir tane olması gerekir. Zaten popüler kültür dediğin şey eserin yeniden üretilebilmesine dayanır ya hani. Kaydedilip, hapsedilip, ses olarak, görüntü olarak yeniden üretilebilmesi.
Bu yeniden üretilebilme mevzusu eserin biricikliğine zarar vermeye başladı. Ben mesela Michelangelo’nun Musa heykelini gördüm. Kendisini gördüm ama daha önce kitapta da görmüştüm. Ama kendisi başka. Ya da birilerinin resimleri, müzik eserleri… 150 sene önce müzik dinlemek istiyorsan müziğin yapıldığı yere gitmek zorundaydın. Kaydedemiyordun.
Bu şu demek değil: “Ee şimdi böyle oldu böyle yapmayalım mı?” Hayır böyle yapın. Ama eserin biricikliğini muhafaza etmek isteyecek birtakım muhafazakâr yenilikçiler olabilir. Ben de belki bir muhafazakâr yenilikçiyimdir.
Manşet!
Muhafazakârı siyasi manada kullanmıyorum, aman ha!
Çok mu canın sıkılıyor?
Canım sıkılmıyor, bu can sıkıntısından yaptığım bir şey değil. Bir şekilde dünyadayız. Dünyada olmak sorumluluk gerektirir. Çuval gibi duramayız bir yerde. Bir fikrimiz varsa bunu ilan etmenin çeşitli yollarını bulmalıyız. Özellikle Türkiye’de bir sürü kısıtlama var bununla ilgili. Ama bir yerden bir yol bulursun ve sözünü söylersin. Bu engellenebilir bir şey değildir. Engelleyemezler bunu.
Ben bu sitedeki her şeyi gördüğümü düşünmüyorum. Yaptığın ve yapacağın neler var, buradan duyalım.
Telefon sapığı satmaya karar verdim mesela, daha onu yapmadım.
Bir haber ajansı kurdum HASS… Sadece benden bahsediyor.
Ürün önerilerinde bulunuyoruz. Mesela koşu bandı, ileri doğru koşarken zayıflıyorsun geriye doğru koşarken şişmanlıyorsun.
Ölüm ânımı satıyorum açık artırmada. Kontrollü bir ölüm ânımda, benim videom çekilecek ben yatakta uyurken, bir buçuk dakikalık bir film çıkacak oradan.
Video ne zaman geliyor?
Onu bilmiyorum valla. Video bir an önce olsun diye kendimi öldürecek değilim.
Başka?
Dua satmaya başladık. Hayır duası, sabır duası. Sevgili duası…
Bu çok protest ama…
Ortaçağda kilise yapıyordu bu işi biliyorsun, cennet kâğıdı. O zamandan beri ilk kez ben açık bir şekilde, dürüst, başka hiçbir şey bulaştırmadan duanın kendisini satıp parayı kazanıyorum. Yani bunu yapabilecek bir kişi daha varsa yapsın bu kadar açıklıkla. Ben yaptım, 500 sene aradan sonra ve 30 lira kazandım bundan.
Bu bir muska olarak mı satılıyor yoksa?
Hayır hayır. Manen satılıyor. Sen parayı yatırıyorsun ben duayı ediyorum.
Bir de abonelik sistemi var. Abonelere ne yapacaksın?
Abonelere mesela… Yapıyorum bir şeyler işte abone olursan görürsün (heheh). Yani kendi düşündüğüm ettiğim yazdığım çizdiğim notlarım şunlarım ne varsa, tanesi 58 kuruşa denk geliyor.
Benle temas etmek istiyorsan parasını ödemelisin.
Abi roman ve diziler hayırlı olsun tekrardan. Çok teşekkür ederiz. Çok memnun oldum.
Ben de, görüşelim, Peace!