Eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, DEM Parti Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, eski AK Parti milletvekilleri Kemal Albayrak ve Mehmet Şahin, eski ANAP milletvekili Abdülbaki Erdoğmuş’un da aralarında olduğu isimler, 9. Yargı Paketi’nde KHK’yla görevlerinden uzaklaştırılanlarla ilgili mağduriyetlerin giderilmesi için tüm siyasi parti liderleri ve milletvekillerine çağrı yaptı.
Siyasetçilerin imzaladığı çağrı metni şöyle.
“15 Temmuz darbe girişiminden 5 (beş) gün sonra 20 Temmuz 2016 tarihinde ilan edilen OHAL (Olağanüstü Hal) ile yeni bir süreç başlatılmıştır. Başlangıçta üç ay dahi sürmeyecek denilen OHAL, tam iki yıl sürmüştür.
Bu dönemde yayınlanan KHK’ların ekli listeleriyle, 31 Temmuz 2022 tarihine kadar kurum üst amirlerine verilen yetki kapsamında ve sonrasında ise Yüksek Disiplin Kurulu kararlarıyla (tam sayı bilinmemekle birlikte) yaklaşık 300 bini aşan kamu görevlisi mesleklerinden çıkarılmıştır.
Ayrıca 20 Temmuz 2016’dan bugüne Türk Ceza Kanunu’nda yer alan terör örgütlerine üyelik veya yardım suçlamalarıyla yapılan soruşturma sayısının 2 milyonu aştığı Adalet Bakanlığı’nın istatistiklerinden çıkarılan sonuçlarla bilinmektedir.
Dikkat çeken hususlardan birisi; kamu görevinden çıkarma ve adli işlemlerde benzer “kriterlerin” uygulanmasıdır. Kamu görevinden çıkarma ve adli işlemlerin, kanun önünde eşitlik ilkesine uygun yürütülmediği; sıradan yurttaşa uygulanan “kriterlerin” kamuoyunda bilinen çok sayıda örnek kişi için uygulanmadığı; toplumun adalete olan inancını büyük ölçüde zayıflatmıştır.
Birleşmiş Milletler, Uluslararası Çalışma Örgütü, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, Venedik Komisyonu raporları ile ulusal ve uluslararası çok sayıda STK raporuyla kamu görevinden çıkarma ve adli işlemlerde dikkate alınan kriterlerin “kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesi başta olmak üzere, masumiyet karinesi, özel hayata saygı hakkı, örgütlenme özgürlüğü, adil yargılanma hakkı gibi çok sayıda temel insan hakkını ihlal ettiği tespit edilmiş ve kayıt altına alınmıştır.
Özellikle uluslararası mercilerin kararlarının devamlılık arz edeceği, ilerleyen zamanlarda ülkemizin aleyhine daha ağır içerik ve nitelikle kararlar verilebileceği, bu durumun istenmeyen sonuçlara neden olabileceği değerlendirilmektedir.
Kolluk ve yargı teşkilatının, insan ve zaman kaynağını ağırlıklı olarak “terör” isnatlı suçlamalara ayırmalarının da başka alanlarda güvenlik zafiyeti oluşturduğuna dikkat çekmek istiyoruz. Nitekim uyuşturucu ve organize suçlar başta olmak üzere diğer adli suçlarda toplumun huzur ve güvenliğini etkileyecek ölçüde önemli artışlar olduğu Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı sorumluluk alanlarına yönelik istatistiklerinden anlaşılmaktadır.
Hukukun üstünlüğü başta olmak üzere hürriyet ve adalete yönelik uluslararası endekslerde geriye gidildiği ve ekonomik şartların da etkisiyle genç nüfusun önemli bir kısmının vatanlarından ayrılarak yurt dışında, hukukun üstünlüğü endeksinde üst sıralarda olan ülkelerde yaşama isteklerinin arttığı gözlenmektedir.
Kamu görevinden çıkarılan ve “terör” suçları isnatlarıyla adli işlem gören yurttaşların çalışma koşullarında karşılarına çıkarılan engeller ve diğer yurttaşlarla eşit kullanamadıkları hakları nedeniyle “sivil ölüm” olarak tanımlayabileceğimiz bir biçimde hayatlarını idame etmeye çalıştıklarını da üzülerek müşahede ediyoruz.
Neredeyse her gün hamile veya yakın zamanda doğum yapmış kadınlar, yaşlı, ağır hasta ve kendi ihtiyaçlarını karşılayamayan mahpuslar veya cezaevinde kalmak zorunda olan çocuklarla ve bu olaylara bağlı olarak çok sayıda intihar vakalarıyla ilgili haberler basına ve sosyal medyaya yansımakta, toplumsal vicdanı kanatmaktadır.
Söz konusu uygulamaların darbe planlamasında yer almış ve girişime iştirak etmiş kişilerin adil bir yargılanma neticesinde yasaların öngördüğü şekilde cezalandırılmaları amacının çok ötesinde kitlesel bir cezalandırmaya dönüştüğü değerlendirilmektedir.
Askeri hiyerarşiye ve mevzuata uygun düşmediği halde “darbe suçlusu” iddiasıyla yargılanan ve ağır cezalara çarptırılan er, erbaş, askeri öğrenci ve kursiyer askerlerin durumunun da adil yargılama ilkeleriyle bağdaşmadığı çok açıktır.
Kamu görevinden çıkarılmış olmakla birlikte hiçbir adli işlem görmemiş, yargı süreçleri neticesinde takipsizlik veya beraat kararı almış olmalarına rağmen işlerine döndürülmemiş çok sayıda yurttaşımızın bulunması, devam eden adli süreçlerin ise hukukun evrensel ilkeleri ve uluslararası mercilerin kararları dikkate alınmadan yürütülmesi adalete olan inancı zedelemektedir.
Darbe girişimi üzerinden yaklaşık sekiz yıl zaman geçmiştir. Darbe planlaması ve girişiminde yer almamış, kimseyi öldürmemiş, yaralamamış ancak işlendiği dönemde yasalar önünde suç teşkil etmeyen eylemleri nedeniyle mağdur olmuş yurttaşlarımızın mağduriyetlerinin giderilmesi adaletin gereği olduğu kadar toplumsal barışın ve huzurun da gereği olduğuna inanıyoruz.
Mağduriyetler giderilmeden ve toplumsal huzur sağlanmadan ekonomi başta olmak üzere herhangi bir alanda iyileşme beklenemeyeceği ve iyileştirme amaçlı atılan adımların eksik kalacağı aşikardır.
Bu bağlamda 9. Yargı Paketinin Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine geleceği bugünlerde, yargı paketine ilave edilebilecek maddelerle mağduriyetlerin bir an evvel giderilmesi talebimizdir.
Mağduriyetlerin giderilmesi doğrultusunda gerekli tüm adımların atılması, 9. Yargı Paketi’nin bu açıdan bir fırsata dönüştürülmesi için de iktidar ve muhalefet partileri temsilcilerine, Genel Başkanları ve Milletvekillerine çağrımızdır.”