1980’lerde ABD’de öğrenci değişim programına katıldığında rock kültürünün içine karıştı. Saçlarını pembeye boyadı, gitarını omzuna asıp sahneye çıktı. O dönemdeki özgür ruh, bugünkü siyasi kimliğiyle keskin bir tezat oluşturuyor. Zira Takaichi, bugün Japonya’nın en muhafazakâr siyasetçilerinden biri olarak biliniyor. Anayasa’nın pasifist 9. maddesinin değiştirilmesini savunuyor, LGBT+ hakları ve kadınların evlilikte kendi soyadlarını koruma talebi gibi konularda geleneksel çizgide duruyor.
Bu keskin dönüşüm Japon basınında sık sık hatırlatılıyor. Bir yanda gençliğinde Batı’nın müzik sahnesinden ilham alan, sahnelerde rengârenk görünen bir kadın; diğer yanda ulusal güvenliği önceleyen, Çin’e karşı sert politika öneren ve “düzeni koruma” vurgusuyla öne çıkan bir lider adayı…
Politik yükseliş
1961’de doğan Takaichi, 1993’te parlamentoya girdi. Çeşitli bakanlık görevleri üstlendi; özellikle İçişleri ve İletişim Bakanlığı ile son yıllarda “Ekonomik Güvenlik Bakanı” rolü dikkat çekti. Teknoloji ve tedarik zincirlerinin güvenliği üzerine çalışmaları, onu Japonya’nın dış politikadaki kırılganlıklarına karşı uyarılar yapan bir figür haline getirdi.
LDP’nin liderliğine gelmesiyle birlikte, meclisin onayı halinde Japonya’nın ilk kadın başbakanı olması artık mümkün. Bu da onu yalnızca ulusal değil, küresel çapta dikkatle izlenen bir siyasetçi yapıyor.
Demir Leydi benzetmesi
Sert üslubu, kararlı tavırları ve ulusal güvenlik vurgusu nedeniyle Batı basını onu “Japonya’nın Demir Leydi’si” diye anıyor. Ancak onun hikâyesinde, Margaret Thatcher’ın muhafazakâr kariyerinde bulunmayan bir renk var: sahnelerde çalınmış gitarların, pembeye boyanmış saçların gölgesi…
Bir portrede iki çelişki
Takaichi’nin portresi, Japonya’nın toplumsal ve siyasal çelişkilerini de yansıtıyor. Kadınların siyasette yer bulmakta zorlandığı, ataerkil kalıpların hâkim olduğu bir ülkede kadın başbakan olma ihtimali başlı başına bir kırılma. Ancak bu kırılma, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesini destekleyen bir figürden değil; tam aksine bu taleplere mesafeli, muhafazakâr bir liderden geliyor.
Belki de onu bu kadar tartışmalı kılan tam da bu: Gençliğinde Batı kültürünün özgürlükçü esintilerini yaşamış, ama olgunluk yıllarında Japonya’nın en katı muhafazakâr seslerinden biri haline gelmiş bir politikacı. Takaichi, bu çelişkilerle birlikte, Japonya’nın tarihine “ilk kadın başbakan” olarak geçmeye hazırlanıyor.