Aşağıda okuyacağınız makale Al Jazeera sitesinde yayımlandı, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrildi.
Batılı ülkeler Ukrayna’yı istilasına karşılık olarak Rusya’ya karşı yaptırımları artırdı. Bu tedbirler 2010’da İran’a ve 2013’te Kuzey Kore’ye yönelik yaptırımlardan bu yana başvurulanların en ağırı.
Rusya, ekonomi ve nüfus bakımından, küresel ölçekte şimdiye dek bu denli sert yaptırımlarla karşı karşıya kalan en büyük ülke. Batılı liderler yaptırımların savaşı hemen durdurmayacağını biliyor, Rusya’nın ekonomisine çatışmanın şiddetini hafifletecek kadar hasar vermesini umuyorlar.
Peki, söz konusu yaptırımlar ne derece ağır? Yaptırımlar bu sefer, daha önce 2014’te Kırım’ın ilhakından ve Doğu Ukrayna’da savaşın başlamasından sonra Rusya’ya uygulanan yaptırımlardan çok daha sert, yine de “nükleer” yaptırımlar olduklarını söylemem. Bu da şu anlama geliyor: Bu yaptırımlar Rusya ekonomisine zarar verebilir ama mimarlarının amaçlı olarak bazı önemli boşluklar bıraktıkları göz önünde bulundurulursa onu tamamen yok etmeyecektir.
Yeni yaptırım paketinin Rusya ekonomisinde ne gibi zararlara yol açacağına ya da neden ve nasıl zarar vermeyeceğine ilişkin görüşlerim şöyle:
Merkez Bankası’na yönelik yaptırımlar
Rusya’nın finansal sistemine en ağır darbeyi, ülkenin döviz piyasasında kritik bir rolü olan Rusya Merkez Bankası’na (RMB) yönelik yaptırımların vuracağına şüphe yok.
RMB’nin 640 milyar dolara karşılık gelen muazzam büyüklükte bir döviz rezervi var. Rus parası karşılığındaki döviz kurunu düzenleme görevi de bilindiği üzere RMB’de.
RMB’nin G7 ülkelerindeki mal varlıklarını ve hesaplarını dondurmak, Rusya’yı 127 milyar dolar değerinde altın ve 70 milyar dolar değerinde Çin parası rezerviyle bırakmak anlamına geliyor. Bunların ikisi de ülkenin döviz piyasasının istikrarını sürdürme açısından pek işe yaramaz.
RMB, 24 Şubat-2 Mart arasında, finansal sisteminin istikrarını koruma çabalarının bir parçası olarak bankalara 4,4 trilyon ruble (yani gayri safi hasılanın yüzde 3,4’ü kadar) borç verdi.
RMB’ye yönelik yaptırımlar 27 Şubat Pazar günü açıklandı ve açıklanmasının hemen ardından da ülkenin döviz piyasasını etkiledi. Gün sonunda bankaların döviz bürolarında dolar satış oranı 25 Şubat Cuma gününe kıyasla en az yüzde 45 arttı. İzleyen günlerde bankalarda döviz alım-satımı arasındaki fark yüzde 20 ila yüzde 50 arasındaydı.
RMB ve Hükümet de Pazar gecesinden itibaren döviz kontrolüne ilişkin bazı yeni düzenlemeler yayınladı. Buna göre, artık ihracatçılar kazandıkları dövizin yüzde 80’ini rubleye çevirmek zorunda. Yabancılar da Rus hisse senetleri ve tahvilleri satamıyor, hesaplarına bono ya da temettü transfer edemiyor. 43 ülkede (ki bu ülkeler Rusya’ya yaptırımda bulunan ülkeler) ikamet edenlerin Rusya dışındaki bankalardaki hesaplarına fon transfer etmesine de izin verilmiyor.
RMB’ye yönelik yaptırımların yan etkilerinden biri Maliye Bakanlığı’na ait taşınmazların, Ulusal Refah Fonu hesabının ve fonlarının dondurulması. Bunun mevcut ekonomik duruma herhangi bir etkisi olacakmış gibi görünmüyor.
Öte yandan Rusya’nın hâlihazırdaki akaryakıt fiyatları seviyesi bakımından bütçe fazlası var, dolayısıyla Maliye Bakanlığı’nın rezervleri kullanması gerekmiyor. Diğer taraftan da Maliye Bakanlığı döviz rezervini sattığında bunu satın alacak olan RMB olacak, yani Maliye Bakanlığı’nın bunun için piyasaya açılmasına gerek yok.
Sonuç olarak eğer Maliye Bakanlığı nakit rezervlerinin bir kısmını satmak isteyecek bir noktaya gelirse, RMB hesapları dondurulduğunda bile Banka’dan ruble alabilir.
Bunların yanında ruble devalüasyonunun, dolar karşısındaki yüzde 40-50’lik bir artışa karşılık yüzde 4-5 kadar daha büyüyebilecek olan tüketici enflasyonunu etkileyeceğine şüphe yok. Şubat ayı sonunda Rusya’daki tüketici fiyatı enflasyonu yüzde 9’u aştı, gıdadaki enflasyonsa yüzde 12,5’i geçiyor.
Rublenin devalüasyonu, ithalatta ortaya çıkabilecek sorunlar ve genel siyasi belirsizlik gibi unsurlar şirketlerin risk alma isteğini azaltabilir. Tarımda daha az büyümeye, tedarikin düşmesine ve hatta gıda enflasyonun daha da artmasına yol açabilir. Bunlara ek olarak, ödeme sistemindeki kesintiler de Rusya’nın ithal ettiği malların tedarikinde kesintilere neden olabilir, kesintilerse tedariki azaltarak enflasyonu daha da artırabilir.
SWIFT ve dış ödemeler
AB ve ABD’nin yaptırım listesinde bazı Rusya bankaları ve önemli şirketler de var. Bankaların ve şirketlerin yaptırım listesine alınmış olması, Rusya’nın banka sistemi varlıklarının yüzde 33’ünü elinde tutan en büyük bankası Sberbank’ın ödemelerini ve müşterilerinin dolar yatırımlarını karşılayamamasıyla sonuçlanır. Sberbank’ın ABD bankalarındaki hesapları bloke edilir ve banka Avrupa piyasasından çekilmek durumunda kalır. Diğer dört banka VTB, Otkritie, Novikombank ve Sovcombank’ın akıbeti de aynı olur.
Buna ilaveten, ABD önemli 13 Rus şirketinin ve bankasının sermaye piyasalarına erişimini engelledi ve ABD’li yatırımcıların ilk ve ikinci halka arzlarında yeni Rusya hükümet bonolarını almasını yasakladı. Aynı zamanda G7 ülkeleri bazı Rus bankalarının SWIFT sisteminden çıkarılmasına da karar verdi. Bankaların SWIFT sisteminden çıkarılması döviz ödemesi yapma gücünü sınırlandırmaz. Sadece ödemeleri yavaşlatır ve daha masraflı hale getirir.
Peki, tüm bunlar Rusya ekonomisi için ne anlama geliyor? Rus finansal sistemi küresel sisteme son derece entegre. Rusya dünya pazarının en büyük hammadde sağlayıcılardan biri. Aynı zamanda da tüketim malları, teknoloji ve yatırım araçları ithalatında önemli aktörlerden. Bu nedenle de uluslararası ödemeler oldukça kritik.
En büyük bankaların tüketici ödemelerinin dışında tutulması mal akışını bozar, tüketici piyasası açığını artırır ve enflasyona ivme kazandırır. İşi Rusya’ya mal ithal etmek ya da ithal edilmiş malları Rusya’ya satmak olan bazı şirketler iflas edebilir. Reel hane geliri azalacağı için bunların bedelini de sıradan Rus vatandaşları ödeyecek; enflasyon, her zaman olduğu gibi en çok yoksulları vuracaktır.
Bununla birlikte, Batılı ülkelerin Rusya ihracatının yüzde 50’sini oluşturan Rusya enerji kaynaklarına ilişkin ödemeleri kısmamış olduğuna dikkat çekmek önemli. Avrupa bu yolla enerji fiyatlarının birden bire artmamasını ve kendi ekonomisine zarar vermemesini garanti altına alıyor.
Rusya için bu durum, tehdit altında olmayan hammadde ihracatından kaynaklanması nedeniyle mali yaptırımların negatif etkisini sağlam bir cari denge oluşturarak telafi edebileceği anlamına geliyor. Üstelik yaptırımların AB tarafından uygulanma derecesi ABD’ninkinin önemli ölçüde altında kalıyor. Böylece Euro’da neredeyse sınırsız ödeme ihtimali bırakıyor. Yani, söz gelimi yaptırıma tabi bir Rus bankasının dolar hesapları bloke edildiğinde, aynı bankanın Euro hesabı faal durumda olacak.
Dış borç
Batı’nın yaptırımlarının bir diğer önemli özelliği Rus bankalarının ve şirketlerinin Batı’nın sermaye piyasasına erişimden menedilmesi. Bunun sonucunda da Rusya’dan büyük çapta bir dış yatırımcı çıkışı söz konusu olacaktır; uzmanların tahminleri, yılda 30 milyar ila 50 milyar dolar arasında bir yatırım kaybına işaret ediyor.
Bu yasak, bankaların dış borcu geri ödeme kapasitesini de etkileyecektir. Resmi istatistiklere güvenecek olursak, Rusya’nın dış borcu çok da büyük değil. 1 Ekim itibarıyla 478 milyar dolar ya da GSMH’nin yüzde 27’si kadar. Ancak ekonomiye etkisini dikkate alırsak, borcun ne derece büyük olduğu değil, geri ödeme takvimi ve kısa vadeli borcun iştirak payı önemli.
Önümüzdeki 12 ayda Rus bankaları ve şirketleri 100 milyar dolardan fazla geri ödeme yapmak zorunda olacak. Bu da oldukça ağır bir takvim. Bunun yanında Rus borçluların çoğu eski borçlarının yeniden finanse edileceğine güveniyordu. Şimdiyse borçluların çoğu için bu fırsat ortadan kalkmış durumda.
Bu, Rus ekonomisinin dış borcu geri ödemek için büyük finansal kaynaklara kanalize olmak durumunda olacağı anlamına geliyor. Bunu yapmanın tek yolu da hâlihazırda zayıf olan ekonomik büyümeyi baltalayarak, yurtiçi tasarrufları kullanmak. Rusya’nın ekonomisinin ne kadar yavaşlayacağına ilişkin bir değerlendirmede bulunmak için henüz çok erken olsa da IMF’in yüzde 2,8’lik büyüme projeksiyonunun artık gerçekçi olmadığı açık.
Rusya, ekonomisini desteklemek için Çin’in sağlayacağı finansal kaynaklardan medet umabilir mi? Batı’nın 2014-2016 arasında Kırım’ın ilhakına ilişkin yaptırımlarıyla karşılaştığında Rusya liderliğinin böyle umutları vardı. Fakat Rusya birçok borç talebinde bulunsa da, o dönem Pekin sadece asgari düzeyde destek sağladı. Sağladığı desteği de Çin’den şirketlerin Rusya üretimine ve ihracatına erişim izni olması koşuluna bağladı. Çin’in bugün tutum değiştirmesi için bir neden yok.
Teknoloji ve havacılık sektörü
Yaptırımlar ayrıca Batı’nın Rusya’ya teknoloji, ekipman ve parça ihracatını da kısıtlıyor. Bu da Rusya’nın makine, ekipman ve teknoloji malları ithalatını etkileyebilir.
Bu yaptırımlar Rusya ekonomisinin teknolojik düzeyini ciddi biçimde etkileyecektir. Bilindiği gibi Rusya elektrikli süpürgeden nükleer enerjiyle çalışan buz kıran gemilerine kadar envaiçeşit kompleks teknoloji ürününde kullanılan ileri teknolojiyi dışardan alıyor. Yaptırımlar sürdüğü takdirde askeri ürünlerin çoğunun Rusya’da üretilmesi imkânsız hale gelecektir.
Siyasi olarak risk almak istemeyen küresel şirketlerin Rusya’yı boykot etmesiyle bu yaptırımların ağırlığı daha da artıyor. BP ve Shell, Rusya’daki akaryakıt ve gaz projelerinden çekiliyor. Ford, Volvo, Jaguar, Hyundai, BMW ve Toyota gibi otomobil şirketleri Rusya’da üretimi durduracaklarını ya da Rusya’ya otomobil sağlamaya son vereceklerini açıkladılar.
Deniz taşımacılığı şirketleri de Rusya’ya ve Rusya’dan konteynır taşımayı durdurdu. Bankalar tacirlere Rusya’dan akaryakıt alması için kredi vermeye son verdi. Sigorta şirketleri de akaryakıtın deniz yoluyla taşınmasında uyguladıkları kurları sert bir biçimde artırıyor.
Rusya ekonomisinin özellikle bir sektörü, havacılık sektörü için, ihracata yönelik yaptırımların katastrofik bir etkisi olacak. AB yaptırımları hava araçları ve parçalarının tedarikini ve hava araçları bakım hizmetleri provizyonunu etkiliyor.
Avrupa yapımı hava araçlarıyla (Airbus) uçuşlar, Rusya hava yollarının uçuşlarının yüzde 40’ını oluşturuyor ve yolcularının yüzde 41’ini Airbus’lar taşıyor. Rusya’nın iki büyük havayolu şirketinden Aeroflot 117, S7 ise 66 Airbus uçağı kullanıyor. Bu da bu şirketlerin yaptırımlardan önemli ölçüde etkileneceği anlamına geliyor.
Rusya kendi dar gövdeli Superjet’ini üretiyor. Az sayıda üretildikleri, yolcu kapasitesi 98’i geçmediği ve maksimum uçuş menzilleri 4500 km olduğundan Superjet’ler Airbus’ların yerini alamayacak. Yani bu uçakların büyük yolcu yüküyle uzun uçuşlarda kullanılması mümkün değil.
Hâlihazırdaki durumu önemli ölçüde etkileyecek ancak kısa ömürlü olması muhtemel kritik bir kısıtlama, AB ülkelerinin hava sahalarını şirket uçuşları da dâhil olmak üzere Rus hava araçlarına kapatması olur. Avrupa’ya uçuşlar Rus havayolları için oldukça önemli, çünkü çok daha kârlı. Rusya hava yolları Asya ülkelerinden Avrupa ülkelerine aktarmalı uçuşlarda yoğun bir biçimde kullanılıyor. Bu kısıtlama iş veya eğlence için Avrupa’ya uçan zengin Rusları etkileyecektir. Rus otoriteler de Avrupa hava yollarına benzer yasaklar getirdiler. Bu da Rus vatandaşları için gerçekten “Demir Perde 2.0” anlamına geliyor.
Vize yasakları ve mal varlığının dondurulmasıyla belirli kişileri hedef alma, iş bağlantılarını koparma, spor müsabakalarını ve kültürel etkinlikleri iptal etme, Rusya’nın devlet medyasına erişimi kısıtlama gibi sembolik yaptırımlar da var. Bu gibi yaptırımlar ülkenin ekonomisini etkilemeyebilir ama savaşın bir sonucu olarak ülkenin içinde bulunacağı uluslararası izolasyonun daha ağır hissedilmesine neden olacaktır.
Rus ekonomisi bir buz pistinde aşağı doğru kayıyor ve bugün kimse bu sürekli düşüşün ne zaman sona ereceğini bilmiyor. Ekonominin keskin bir biçimde gerileyeceğini ve yaşam standardının düşeceğini söyleyebiliriz ama herhangi bir nicel tahmin vermek için henüz erken.