Ana SayfaHaberlerGündemSinan Ateş davasında 10 tahliye. Ayşe Ateş: “Çizdiğiniz çerçeveyi de paramparça edip...

Sinan Ateş davasında 10 tahliye. Ayşe Ateş: “Çizdiğiniz çerçeveyi de paramparça edip ayaklarınızın altına atacağım”

Sinan Ateş davasında ara karar verildi. Suikasttan önce Doğukan Çep'e para gönderen MHP eski İstanbul il yöneticisi Ufuk Köktürk'ün de aralarında olduğu 10 sanık hakkında tahliye kararı verildi. Ateş ailesinin avukatlarının, davaya dahil edilmeyen diğer şüphelilerle ilgili soruşturma dosyasının da davayla birleştirilmesi talebi reddedildi. Sanıklardan Serdar Öktem ile eski Ankara Emniyeti Cinayet Büro Amiri Mustafa Ensar Aykal'ın telefon şifrelerinin adli yardım suretiyle ABD'den istenmesi talebi ise kabul edildi. Ayşe Ateş, dava sonrası açıklama yaptı: “Çizdiğiniz çerçeveyi de paramparça edip ayaklarınızın altına atacağım."

Sinan Ateş davasının dünkü (4 Temmuz) duruşması öncesinde Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş, basın açıklaması yaptı.

“Ne sorsak ‘dosyayla ilgisi yok’ deniliyor”

Ayşe Ateş, şunları söyledi:

“Duruşma salonunda yaşananları günlerdir sessizce izliyorum. Avukatımız dışarıya atılıyor, izleyenler salondan kovuluyor. Mahkeme heyetinin mükellefiyeti buradaki müştekileri, sanıkları, tanıkları tek tek dinlemek, anlatılanları kayda geçirmek, beyanlardan yola çıkarmak soruşturmanın genişletilip genişletilmeyeceğine karar vermek. Fakat gidişat hiç öyle değil. Kovuşturmanın genişletilmemesi için bir irade gösteriliyor. Soru sormamız engelleniyor. Ne sorsak ‘dosyayla ilgisi yok’ deniliyor. Nasıl yok, niye yok? İfadem orada, açın bakın.

“Devlete iftira atıldı, daha önceki savcılar hedef tahtasına konuldu, sabırla dinledik”

“Tutuklu şahsın bir iki saat hayat hikâyesini anlatmasını dinledik, biri mermi dedi, öbürü alttan girdi üstten çıktı dedi, ayak dedi, bacak dedi, diğeri unuttum dedi, şifremi unuttum dedi, diğeri ise şifremi vermek istemiyorum dedi. Devlete iftira atıldı, daha önceki savcılar hedef tahtasına konuldu. Mahkeme heyetini etki altına almak için yoğun bir çaba sarf edildi. Sabırla dinledik. Bir yandan da mevcut savcı hakkında belirli bir kesim tarafından sosyal medyada ‘bu nasıl iddianame, savcı ne yapmak istiyor’ diye yazılıp çizilmeye başlandı.

“Diğeri ise ne dedi biliyor musunuz? Tüm raporlar ortada olmasına rağmen ‘Sinan Ateş’i ben öldürmedim, yanındaki Selman öldürdü’ dedi. Sayın başkan da bunu dinledi. Hatta dosyadaki hiçbir belge ve bulguyla uyuşmayan katil beyanlarını kanun kabul edip sosyal medyada aklama mahkemeleri kuranlar oldu.

“Bu akıl ve mantık dışı ifadelerle saçma sapan zırvaları bize 3 gündür dinletiyorlar”

“Kamera kaydında ne var? İzlemeyenler için, anlamayanlar ve anlamak istemeyeneler için bir kez daha anlatıyorum. Kiralık katil arabanın arkasından çıkıyor silahını Sinan’ın vücuduna doğrultup üst kısmına doğru ateş ediyor. Sinan ne ayağından vurulan bir insanın refleksini veriyor ne de başka bir hamlede bulunuyor. Sadece bilinci kapalı bir şekilde yere düşüyor ve hareketsiz kalıyor. Yere düşen bir insan ayağından vurulduysa bir refleks vermez mi? Bu akıl ve mantık dışı ifadelerle saçma sapan zırvaları bize üç gündür dinletiyorlar. Sonrasında Sinan düşerken kiralık katil Eray Özyağci, Selman’ı da vuruyor. Selman, can havliyle kaçıyor. Kaçarken eli silahına gidiyor. Silahı elinde değil, elini beline atıyor. Bunlar kamera kaydında görünüyor. Kiralık katil devam ediyor önüne doğru bir adım atıp Sinan’a ateş ediyor, Sinan’ı etkisiz hale getirip kaçıyor. Selman geri döndüğünde ise Sinan’ın cansız bedeniyle karşılaşıyor ve dizlerinin üstüne çöküyor.

“Sinan’ın bize anlattıklarını, canilerin bize yaşattıklarını anlatacağım”

“Bugün duruşmada vereceğim ifadede sanıkların yaptığı gibi katillerden kahraman karton çıkarma hikâyelerini değil Sinan hayattayken yaşadıklarımızı, Sinan’ın bize anlattıklarını, canilerin bize yaşattıklarını anlatacağım. Hem de hiçbir ismi pas geçmeden tıpkı ilk gün hastanede savcıya verdiğim ifadede yaptığım gibi. O ifadeyi bilenler gayet iyi biliyor.”

Duruşmaya CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, CHP Genel Başkan Yardımcıları Gül Çiftçi ve Murat Bakan, CHP Milletvekili Sibel Suiçmez kaltıldı.

Azmettirici Çep, Ayşe Ateş’i tehdit etti

Mahkeme Başkanı, duruşma başlamadan önce, sanık Doğukan Çep’in dünkü duruşmada jandarma eşliğinde dışarı çıkartıldığı sırada müştekilerin bulunduğu tarafta oturmakta olan, aralarında Ayşe Ateş’in de bulunduğu izleyicilere tehdit anlamına gelecek şekilde başını salladığını ve bunun mahkemeye üye hakim tarafından bildirildiğini ifade ederek Çep’i uyardı.

Sinan Ateş’in annesi: “Bunlar maşa. Benim oğlumu öldürenler çıkacak hesap verecek”

Duruşmada, avukatların ardından Sinan Ateş’in annesi Saniye Ateş söz aldı:

“Oğlumun ipini çektiler. Benim çocuklarımı tehdit ettiler. Kapıma geliyorlar. Ben ölüyüm zaten. Ben bugünü 18 ay bekledim yavrularımın katilleri çıksın diye. Bu gözdağı kimeydi? Ankaranın göbeğinde nasıl yapıyorlar? Ben onu sırtıma ip bağlayıp yetiştirdim bir kez haram lokma yedirmedim. Oğluma bunu yapanlar bir kez annesine baksın sonra vicdanını dinlesin. Ben onların vicdanına bırakıyorum. Daha kaç tane Sinan ölecek. Peki neden öldürdüklerini biliyorlar mı? Namusa mı mala mı? Bir tanesi diyor ki para. Benim oğlum gelen lokumu dışarıda dağıtıyordu, eve getirmiyordu. Zerre haram yedirmedim. Zalimlere yem olduğu çocuğum. Gelinimi tehdit ediyorlar, korumayla çelik yelekle geziyorlar. Bu devletin üzerinde devlet mi var ben nereye gideyim kimden isteyeyim. Başka gideceğim bir yer yok. Türküm müslümanım ülkücüyüm vatanseverim böyle büyüdüm. Ama bunların bildiği ülkücü değilim. Benim yavrumun kimseye zararı olmadı hakim bey. Neydi benim oğlumu öldürme sebepleri? Makam sevdası mıydı? En ufak bir tereddütüm yok. Ben oğlumu öldürenlerden hesap istiyorum. Benim oğlumu öldürmeye sevk edenler çıkacak. Bunlar maşa. Benim oğlumu öldürenler çıkacak hesap verecek. Utanmadan desinler ki sinan ateşin suçu var. Desinler ki para. Kuruş haram yediyse benim vebalime olsun. Abdestsiz süt vermedim oğluma.

O bahsi geçen araç Ülkü Ocaklarına ait. Devlet Bahçeli’den habersiz bir çay içilmiyordu. Sadece makam aracı olarak kullanılıyordu. Bu kadar basit mi insan öldürmek, bu devletin üstünde başka bir devlet mi var? Babası dayanamadığı için vefat etti. Ben 18 ayda iki cenaze kaldırdım. Benim torunlarım kapıları pencereleri kapatıyorlar bir şey olur diye. Benim gelinimin ne suçu vardı. İnsan öldürmek bu kadar basitse ben de kısasa kısas isterim. zzet Ulvi Yönter, Semih Yalçın, Olcay Kılavuz ve Ahmet Yiğit Yıldırım’dan davacıyım. Benim oğlum Devlet Bahçeli ne dediyse onu yaptı. Benim oğlumu öldürmek için mi Ülkü Ocakları başkanı yaptı? Hakkımı helal etmiyorum.”

Ayşe Ateş: Sinan bana ‘İzzet Ulvi Yönter ve Semih Yalçın; Ahmet Yiğit Yıldırım’a ve Olcay Kılavuz’a talimat vermiş, onlar kapı kapı katil arıyormuş’ dedi

Saniye Ateş’in ardından söz alan Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş şu sözleri sarfetti:

“İşlerine geldiği kısmı alıp, işlerine gelmediği kısımları almayıp aymazca savunmalar yaptılar. O kadar ileri gittiler ki ‘Sinan’ı Selman vurdu’ dediler. Sinan’ı kimin vurduğunu çok iyi bilmelerine rağmen, yanından ayrılmayan, canını önünde feda eden adamı katil çıkarmaya çalıştılar. Kamera kaydını anlatmak istiyorum. Kamera kaydında katil Eray Özyağcı geliyor ve silahı Sinan’ın üst kısmına doğrultarak ateş ediyor. Ve sinan yere düşerek hareket etmiyor. Sinan bilinci kapalı bir şekilde yere düşüyor. İnsanların aklıyla alay etmeyin. Selman’a da sıkıyor Eray, selman arabanın arkasına geçiyor. Siz ne anlatıyorsunuz? Kime anlatıyorsunuz? Yeter be yeter. Üç gündür burada tiyatro oynuyorsunuz. Devletin namusuna leke sürüyorsunuz. Yattığınız suçlardan kahramanlık uyduruyorsunuz. Selman, katil değildir. Sinan’ın katilleri bellidir. Sinan’ı öldürmesi için azmettirenler ve saldırıların merkezinde bulunanlar, saldırıyı yönetenler.”

“Bu işin fitili Mersin’de ateşlendi”

“Ahmet Yiğit Yıldırım’ın talimatıyla eşim hakkında bir iftara kampanyası başlatıldı ve eşimin katliyle sonuçlandı. Sinan’ın yanında olan tüm arkadaşları da bu iftiralara ve tehditlere maruz kaldı. Bu işin fitil Mersin’de ateşlendi. Çağrı Önel eşimin yakın arkadaşıdır, dostudur. Akşam bir telefon görüşmesi yaptı. Eşim Çağrı’ya ‘Çağrı bunlar iyice azıttı, kendine dikkat et” dedi. O da dedi ki ‘reis biz senin yanındayız, onlar istiyor diye yolumuzdan dönmeyiz.’ Ertesi gün 11 kişi Çağrı Ünel’e arkasından haince saldırdı, sopalarla ve bıçaklarla. Çağrı Ünel de refleksle ateş etti, bunun sonucunda Emrullah Kaplan isimli gencecik bir çocuk vefat etti. O çocuğun katili de Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Yiğit Yıldırım ve bu işte dahil olanlardır.

“Ben FETÖ’cüysem Sinan FETÖ’cüyse gidip suç duyurusunda bulunun. Ben bunu Sayın Cumhurbaşkanına da ifade ettim. Lütfen araştırın. Sinan hırsızmış, milyon dolarlık saatleri varmış, o saatlerle ev alınırmış. Çarşaf çarşaf paylaştınız. Bakın bu saatleri kime istiyorsa hediye ediyorum. Alsın kendine ev mi alınıyor araba mı alınıyor? Saat saat dediniz paraladınız kendinizi.”

“‘Sinan birilerini dövdürdü; MHP’nin talimatlarını uyguluyorum, yapmazsam bana da dokunurlar’ dedi”

“Ben çok iyi biliyorum, Ülkü Ocaklarında, MHP’de süreç nasıl ilerler, aradaki ast üst nasıldır bilirim. O dönemde Ülkü Ocakları etiketiyle ‘Sinan Ateş kimleri dövdürdü, şu paylaşımı yaptı’ diye paylaşımlar yaptırdı. Evet Sinan Ateş bunları yaptı, yaptırdı. Aldım karşıma Sinan’ı ‘Sen akademisyensin, sana yakışıyor mu? Senin iki kızın var” dedim. O da dedi ki “ben MHP Genel Merkezi’nden gelen talimatları uyguluyorum. Eğer yapmazsam bana da dokunurlar. Sonrasında eşim apar topar görevden alındı, hiçbir gerekçe gösterilmeden. Kim bilir belki bir bildiği vardı.”

“Eşim bana, ‘İzzet Ulvi Yönter ve Semih Yalçın, Ahmet Yiğit Yıldırım’a ve Olcay Kılavuz’a beni öldürmesi için talimat vermiş dedi”

“Eşim bana, ‘İzzet Ulvi Yönter ve Semih Yalçın Ahmet Yiğit Yıldırım’a ve Olcay Kılavuz’a beni öldürmesi için talimat vermiş. Onlar da kapı kapı gezip katil arıyorlarmış’ dedi. Eşimin bana söylediği aynen bu. Katline ferman verdiler.”

Sinan Ateş’in ablası: Olcay Kılavuz ve Ahmet Yiğit Yıldırım sürekli tehdit etti

Sinan Ateş’in ablası Selma Ateş mahkemede şöyle konuştu:

“Bizler ülkücü aileden geldik, ülkücü olarak doğduk. Ne Ülkü Ocakları’na ne MHP’ye lafım yok. Ülkü Ocakları’na hizmet etmekle gurur duyuyorum ama şu an içine sızanların bizim dönemimizle alakası yok.

Bir gün Devlet Bey, Sinan’la odada konuştu. Sinan’a söylediği bir söz var, onu da kendisi söylesin, ben biliyorum ne olduğunu. Sinan, aldığın ocağın tapusunu ocağa aldı, kendi mülkiyetine almadı. Sinan ‘kimsenin parasını almam’ dedi. Bu paranın nereden geldiğini sorarsanız, akademisyen olduğundan ve yazdığı kitaplarla kazandı.

İsmet Büyükataman’a ‘Sinan’a suikast yapılacak’ deniyor, o da ‘Birkaç tokat atarlar, bir şey olmaz’ diyor.

Olcay Kılavuz ve Ahmet Yiğit Yıldırım sürekli tehdit etti, Tolgahan Demirbaş’ı Haluk Türk’ün çiftliğine gönderiyor, ‘Sinan’ın yanında durma, kalemini kırdılar’ diyor. Haluk da ‘O benim kardeşim, ben yanındayım’ diyor.

Hiçbir şeyden korkmuyorlar çünkü ceza almıyorlar. 13 yaşındaki çocuğumu tehdit ediyorlar. Bunlardan daha delikanlı ve adamım.”

Tanıkların dinlenmesine başlandı

Davanın bugünkü (5 Temmuz) duruşması başladı.

Mahkeme Başkanı, dünkü duruşmada kendisine sataşan CHP milletvekili Mahmut Tanal’ı salon dışına çıkartan kararıyla duruşmayı başlattı.

Tanık Yavuz Süleymanoğlu, ifadesinde şunları söyledi:

“Aytaç Ataç’ı tanıyorum. Marko Paşa’nın sahibi. Ben oraya müşteri olarak giderim. Aramızda ticari bir ilişki yok. Sinan Ateş’in öldürüldüğü gün oradaydım. Ben oradayken, arkadaşım Ersan Doğan Güzel aradı beni. ‘Ocak Başkanı’nı öldürmüşler’ dedi. ‘Kim’ dedim. ‘Sinan Ateş’ dedi. Ben adını ilk defa duydum. Valla dedim, gürültü patırtı yok. Telefonu kapatınca Aytaç, ‘Ne olmuş’ dedi. ‘Ocak Başkanı’nı öldürmüşler’ dedim. Tolgahan’ı arayacağını söyledi. ‘O bilir’ dedi. ‘Ne olmuş’ dedim. ‘Bilmiyormuş’ dedi. Tolgahan’la da o mekanda tanışmıştım. Başka bir arkadaşım geldi sonra, okey oynadık çıktık. Aytaç Ataç’ın çiftliğini biliyorum. Güzeldir. Mangal yapmışlığımız var orda. Tolgahan’ın da gittiğini, orda balık tuttuğunu biliyorum.”

Tanık Gönül Ergin, suikast günüyle ilgili şunları anlattı:

“O gün doktor randevum vardı. Doktordan çıktım, arabama bindim. Tam U döndüm, giderken ‘tak tak tak’ silah sesi duydum. Silah sesi nerden geliyor diye etrafıma bakındım. Sol elinde biraz uzun, büyük bir silah olan, koşarak gelen bir şahsın motorla bekleyen birisinin arkasına binip hareket ettiklerini gördüm. Motordaki kişi kasklıydı. Binen kişi kasksızdı. Başkent Gaz’ın oradan sağa dönüp, Konya yoluna devam ettiklerini gördüm. Sonra polisi, 112’yi aradım. Silahlı birini gördüm. Motora binen kişinin fotoğrafını çektim. Olayı bilmiyorum. Sonra olay yerine gittim. Oradaki komisere telefonumdaki resimleri gönderdim. Plakanın son üç rakamı kapalıydı. Planın il kodu açık, son üç rakamı kapalıydı. Çektiğim resimlerde de bunu görebilirler. Ben ilk etapta ya 4-5 tak tak, sonra bir aralık, sonra tak tak bir iki silah atışı duydum. Sonraki atışlar daha kısaydı. Gördüğüm kişinin elindeydi silah. Sonra silahı ne yaptı görmedim. Koşarken elinde silah vardı. O benim ilgimi çekti. O yüzden bu insanların suç işleyebileceğini düşündüğüm için dikkatimi çekti.”

Olay anında Sinan Ateş’in yanında olan Ahmet Keçik: “Doğrudan Sinan Ateş’e 9-10 el ateş etti”

Suikast sırasında Sinan Ateş’in yanında bulunan arkadaşı Ahmet Keçik, ifadesinde şunları söyledi:

“Ben rahmetliyi genel başkanlığı döneminde de tanırım. Akademiden de öğrencisi olduğum için kendisiyle irtibatım vardı. Ben gittiğimde kendisi abdest alıyordu. Ofisine gitmiştim. Ben de abdest aldım, birlikte Cuma namazına gittik. Selman Abi de vardı. Ofisin arkasındaki Firdevs Cami’sine gittik. Yaya gittik, yaya döndük. Gidiş ve dönüş istikametimiz aynıydı. Dönüşte bir lokantada saldırıya uğradık. Aniden karşımıza çıktı. Rahmetli, yere düştü. En az 9-10 el ateş attı. Doğrudan Sinan Ateş’i hedef aldı. Gövdesine doğru ateş etti. Ben de oradaki ticari bir aracın sağ tarafına doğru yöneldim. Önündeki aracın da arkasına geçtim. Geçtikten sonra silah sesleri devam etti. Ben kaçarken Selman Abi’yi göremedim. Şahıs sürekli ateş ediyordu. Ateş ederek ayrılıyordu. Ben de bir hasar var mı diye sonrasında yerde Sinan Ateş’e baktım. Belinde silah vardı. O gün üzerinde camiye giderken de belinde silah olduğunu görmemiştim. Selman’da da silah olduğunu görmemiştim. O an kendimi savunma ihtiyacı duydum. Belindeki silahı aldım. Şahısın kaçıp kaçmadığından emin olmak için birkaç el ateş ettim. Rahmetliyi kontrol ettim, o tepki vermiyordu. Selman Abi de yere çökmüştü. O da yaralıydı. Selman Abi’nin de elinde silah vardı. Sinan Ateş’in belindeki, Selman Abi’nin elindeki silahı alıp ofise götürdüm. Oraya teslim ettim. Sonra rahmetlinin yanına gittim. Kanamasına bastırdım. Ambulans gelince, hani hastaneye gideceğimizi sordum. Koru Hastanesi’ne gideceğimizi söylediler. Ben de gittim. Ben de bir yaralanma olmadığı için beni hastaneye götürmediler. Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne götürdüler. İfade verdim.

Keçik, sorular üzerine şunları söyledi:

“Benim Sinan Ateş’in açıktan tehdit aldığına dair bilgim yok. İlk ateşten sonra Sinan Ateş, aynı namaz kılarken secdeye kapandığımız gibi yere düşmüştü. Selman Abi, bana ‘Al silahları götür” gibi bir emir vermedi. Kendisi yaralıydı ‘Bunlara iyi bak’ diyerek silahları verdi.”

Sanık avukatlarının, olay sırasında kendisi ve Ateş’in koruması ve kuzeni Selman Bozkurt’un ateşledikleri silahlardan çıkan mermilerin Ateş’e isabet edip etmediğiyle ilgili soru üzerine şöyle konuştu:

“Ben rahmetliye doğru hiçbir şekilde silah doğrultmadım. Selman Abi’nin yaralama yapıp yapmadığını görmedim, söyleyemem.”

Keçik, tetikçi Eray Özyağci’nin savunmasında dile getirdiği “Ben ayağından vurdum. Ateş’in yanındakilerin ‘Reis’i vurduk, Reis’i vurduk’ diye bağırdıklarını duydum” iddiasıyla ilgili “Reis’i vurduk diye bir şey söylediniz mi veya duydunuz mu?” sorusu üzerine şöyle söyledi:

“Biz hiç reis demezdik. Ben ‘Başkanım’ derdim, Selman Abi de ‘Abim’ derdi.”

Keçik, sorular üzerine şunları söyledi:

“Ben hayatımda hiçbir zaman silah sahibi olmadım. İlk yardım bilgim yok. O dönemde Hacettepe Üniversitesi Tarih bölümü öğrencisiydim. Emniyetteki ifademden sonraki gün babam memleketten Ankara’ya geldi, ‘Bundan sonra sana okul yok’ dedi. Hacettepe’den ayrıldım ama sonrasında Nevşehir Üniversitesi’ne geçtim.”

Keçik, sanık Doğukan Çep’in “Yerdeyken irkildim diyorsun. Belinden silahı çıkardın, kurdum diyorsun. Silahı sen mi kurdun?” sorusuna “Ben kurdum” diye cevap verdi.

Çep’in yakalandığı otelin sahibi: “Çep’i öncesinde tanımazdım”

Doğukan Çep’in yakalandığı otelin sahibi Gökhan Türkmen, tanık ifadesinde, “Ben şahsın vefat ettiğini ertesi gün haber sitelerinden öğrendim. Onun dışında konuyla ilgili bilgim yok. Alper Atay’ı tanıyorum. 4-5 yıllık tanışıklığımız var. Sancaktepe’deki otelimize futbolcuları yönlendirirdi. Doğukan Çep’i öncesinde tanımazdım” dedi.

Mahkeme Başkanı’nın, ifadesinin devamıyla ilgili, “Şimdi anlattığınla savcılıktaki ifadenin hiç ilgisi yok. Şimdi sadece Alper’e oda kiraladım diyorsun. Niye farklı?” diye sorması üzerine Türkmen, “O gün yılbaşı sebebiyle alkollüydüm. Yanındakilere de oda vermiş olabilirim. Savcılıktaki ifadem yüzde 99 doğru. Alper, otelde kalacak kişi olarak bana başkasını gösterdi” dedi.

Türkmen, Mahkeme Başkanı’nın “Doğukan’ın kaldığı oda 114 no’lu odayı müşterilere veriyor musunuz?” sorusu üzerine “Oda numaralarını hatırlamıyorum efendim” diye cevap verdi.

Mahkeme Başkanı, “Tanıkları dinledik. Bir müzakereye çekilelim” dedi ve duruşmaya 14.00’a kadar ara verdi.

14.00’ten sonra başlayan duruşmada ara karar açıklandı. Suikasttan önce, azmettiricilikle suçlanan sanık Doğukan Çep’e para gönderen sanık, MHP eski İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyesi Ufuk Köktürk’ün de aralarında olduğu 10 sanık için yurtdışına çıkış yasağı getirilerek tahliye kararı verildi. Tahliye kararı verilen diğer sanıklar ise Zekeriya Asarkaya, Hakan Saraç, Aytaç Ataç, Caner Günay, Umut Ersoy, Alper Atay, Mehmet Yüce, Erdem Karadeniz, Osman Bayraktar. Diğer sanıkların tutukluk hallerinin devamına karar verildi.

Ateş ailesinin avukatlarının, davaya dahil edilmeyen diğer şüphelilerle ilgili soruşturma dosyasının da davayla birleştirilmesi talebi reddedildi.

Azmettirici olarak suçlanan sanık, Ülkü Ocakları eski yöneticisi Tolgahan Demirbaş’ın önceki dönem MHP milletvekili Olcay Kılavuz’un evinde gözaltına alınmasıyla ilgili tanıkların dinlenmesi ve bu husustaki soruşturmanın akıbetinin sorulması talebi, yargılamanın esasına katkı sağlamayacağı gerekçesiyle reddedildi. Demirbaş’ın gözaltına alınmasında görev yapan emniyet müdürü Kerem Gökay Öner, Demirbaş’ın Kılavuz’un da bulunduğu bir evden gözaltına alındığını belirterek, sokakta bir aracın içinde gözaltına alındığıyla ilgili polis tutanağının sahte olduğu gerekçesiyle suç duyurusunda bulunmuştu.

Telefonunun şifresini unuttuğunu beyan eden sanık, MHP’li avukat Serdar Öktem ile telefonunun şifresini vermek istemediğini söyleyen sanık, eski Ankara Emniyeti Cinayet Büro Amiri Mustafa Ensar Aykal’ın telefon şifrelerinin adli yardım suretiyle ABD’den istenmesinin talebinin kabulü ve bu hususta Adalet Bakanlığı’na müzekkere yazılmasına karar verildi. 

Dava, 19 Temmuz’a ertelendi.

“Çizdiğiniz çerçeveyi de paramparça edip ayaklarınızın altına atacağım”

Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş, dava sonrası şu açıklamayı yaptı:

“Öncelikle sizlerden şu anda burada dudağımdan dökülecek her sözün kanayan bütün vicdanlar için adalet dilenen birer yoksulluk olarak kayda geçmesini talep ediyorum. Dost dediklerimizden gördüğümüz onca vefasızlıktan ve alçaklıktan, düşman bildiklerimizin gösterdiği bunca merhametten ve şefkatten sonra hayatta tutunduğum tek dalın iyilik olduğunun, insanları iyiler ve kötüler olarak ayırdığımın altını da bir kez daha çizmek istiyorum.

“Sincan yerleşkesinde beş gün boyunca sanıkların ve müdafilerin siyasi bir cinayeti alacak verecek davasına indirgeme çabalarına sahne olan, basın yayın ve sosyal medya destekli kumpas tiyatrosu bugün sonlandı. Malumunuz olduğu üzere kapsadığı şüpheliler, şüpheliler arasındaki bağlantılar ve ihtiva ettiği deliller bakımından bütünüyle ilişkili olmasına karşın birbirinden ayrılan iki ayrı dosya var. Bu yüzden biz Sincan’daki bu yargılamaya eksik iddianameyle görülen yarım mahkeme diyoruz. Olumlu olsun ya da olmasın alınan her kararı da hukuki olarak eksik bulduğumuzu aziz milletimize beyan ediyoruz. Bunun sebeplerini sıralamam gerekirse; bildiğiniz üzere bir emniyet mensubu tarafından Tolgahan Demirbaş’ın Olcay Kılavuz’un evinde gözaltına alınmış olmasına rağmen tutanakların değiştirildiğine dair bir suç duyurusu yapıldığı basına yansıdı.

“Diğer taraftan, önceki dönemde dosyaya bakan savcılar hakkında FETÖCÜ oldukları gerekçesiyle HSK’ya suç duyurusunda bulunuldu. Bu suç duyurusunun en önemli dayanağı da torbacıların, kiralık katillerin beyanlarıydı. Düne kadar eksik iddianameyi beğenip bize nispet yapanlar ise bugün beğenmez oldu. İddianamenin, hakkında suç duyurusunda bulunulan savcıların soruşturma süreci boyunca ortaya koyduğu tablo üzerinden hazırlandığının bilinmesine rağmen, Meclis kürsüsünden yapılan ‘İddianame bir an önce kabul edilmeli, yargılama başlamalı!’ çağrısı akla gelen yeni bir senaryoyla bir anda unutuldu. Hatırlayınız: Çok değil, birkaç hafta önce sosyal medyada Burak Bekiroğlu isimli bir şahıs, yapmış olduğu paylaşımda beni etiketleyerek ‘Eğer bir daha konuşursan seni FETÖ’ye öyle bir monte ederim ki 100 avukat tutsan kurtulamazsın. Seni Pensilvanya’ya gömerim’ şeklinde tehditlerde bulunmuş, bu cinayeti de firari FETÖ İmamı olduğu bilinen Mustafa Özcan’ın azmettirdiği iddiasını ortaya atmıştı. Üstüne bir de zihnimi okuyarak ‘Bu gerçeği sen de biliyorsun’ demişti. Ben, tehditlerine ilişkin avukatlarım aracılığı ile kendisi hakkında suç duyurusunda bulundum. Kendisi ise bu cinayeti firari FETÖ İmamı Mustafa Özcan’ın azmettirdiğine dair bilgi ve belgeleri henüz savcılığa teslim etmedi. Peki, sonra ne oldu? Müdafiler bu cıvık iddiaları ısıtıp duruşma salonunda önümüze koydular. Bulgu ya da belge sunmadılar. Tıpkı Sinan’ı çocukluğu Selman’ın öldürdüğüne dair kiralık katil beyanını esas alarak konuşanlar, bu beyanlarla aklandığını iddia edenler gibi…

“Müdafilerin duruşma boyunca yaptığı sorguların çerçevesi, sosyal medyada belirli bir odak tarafından günler önce öne sürülen iddia ve ithamları kapsıyordu. Dün X hesabım üzerinden bununla ilgili belgeli bir paylaşım yaptım. Gerçekleri görmek isteyenler oraya bakabilirler. Ayrıca dün sabah yaptığım basın açıklamasında da duruşma esnasında maruz kaldığımız bu saldırıya dikkat çekmiştim. Hemen akabinde karanlık gücün satılık kalemleri ‘Ayşe Ateş, FETÖ İmamı’nı savundu’ şeklinde tezvirat yapmaya başladı. Çünkü ‘Bu olayı FETÖ yaptı’ diyerek kapatmak istiyorlar. Tezgâhı açmışlar, Aksi beyanlarınızı ‘FETÖ’yü, FETÖCÜleri, FETÖ İmamı’nı savunmak’ olarak pazarlıyorlar. Aslında diyorlar ki biz ne diyorsak onu kabul edecek, çizdiğimiz çerçevenin dışına çıkmayacaksın. Çıkarsan seni mahvederiz. Çıktım, çıkıyorum, çıkacağım! Çizdiğiniz çerçeveyi de paramparça edip ayaklarınızın altına atacağım!

“Müşahede ettiğimiz süreç bizi şu sonuca ulaştırdı: Hem katledilmeden hemen önce resmî hesaplar üzerinden hem de katledildiği andan itibaren açılan sahte hesaplar aracılığıyla Sinan’la alakalı olarak yürütülen karalama kampanyalarının, FETÖCÜ iftiralarının merkezinde, kurgulanan ve içinde bulunduğumuz süreçte sergilenen bu tiyatro varmış. ‘Biz bunu öldürdükten sonra savcı, emniyet mensubu; ana, bacı, eş demeden karşımıza kim çıkarsa FETÖCÜ ilan eder. Sinan da FETÖCÜ’ydü. Bu bizi hedef almak için gerçekleştirilmiş örgüt içi infaz, der ve elimizdeki gücü kullanarak da üzerini bu şekilde kapatırız’ şeklinde bir plan yapılmış. Bunu iddia etmiyorum. Bu senaryoyu karanlık gücün satılık kalemleri ve trol hesapları sosyal medyada ve basında her gün yazıp çiziyor. Bu organize kötülüğü sizler de müşahede ediyorsunuz. Lafı daha da uzatıp hem sizlerin hem de bizlere kulak veren aziz milletimizin değerli vaktini çalmak istemiyorum. Zaten görünen köy de kılavuz istemiyor. Çünkü her gelişme bir kez daha kamuoyu önünde cereyan ediyor.

“Bir daha bu dosyada delil karartıldığına dair en ufak bir şüphe uyanmaması, bu yargılama sürecinin hızlı bir şekilde ilerleyip hakikatten şaşmaması, korkutucu bir güce sahip bu karanlık tarafından yargının ve emniyetin üzerinde kurulmak istenen baskının önüne geçilmesi ve bu siyasi cinayetin bütün yönleriyle aydınlatılabilmesi için bir ‘Meclis Araştırma Komisyonu’ kurulması gerekliliği açıkça ortadadır. Çünkü Ankara’nın göbeğinde, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin dibinde, kameraların önünde ve güpegündüz işlenen bu siyasi cinayet karartılırsa bu namlunun bir sonraki hedefi karanlık ve kuytu bir köşede herhangi bir vatandaşımız olabilir. Buradan alınan cesaretle peş peşe birçok siyasi cinayet işlenebilir. Malumunuz olduğu üzere tarih; bu ve benzeri acı tecrübelerle doludur. Sinan’ın katli siyasi cinayet silsilesinin son halkası olarak kalmalıdır. Şüphesiz ki kurulacak olan bu komisyonla birlikte ülkemizde adalet dilenen bütün yoksulluklara umut olacak yeni bir sürecin ilk adımı da atılmış olacaktır. Bu kapsamda Yüce Meclis’imizdeki her bir milletvekilimizden bu hususta ortaya bir irade koymasını rica ediyorum.”

- Advertisment -