Almanya’nın Solingen kentinde geçen Cuma akşamı üç kişinin yaşamını yitirdiği bıçaklı saldırının ardından ülkede kalma izni bulunmayan Afgan ve Suriyelilerin daha hızlı bir şekilde sınır dışı edilmesi talepleri arttı.
26 yaşındaki Suriyeli zanlı, Cumartesi günü polise teslim olarak saldırıyı kendisinin düzenlediğini söylemişti. Saldırıyı IŞİD üstlenmişti.
Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, teröristler ve suç işleyenlerin sınır dışı edilmesinin şu an için de mümkün olduğunu belirtti ancak “Afganistan’daki Taliban ve Suriye’deki Esad diktası”na işaret ederek bunun her zaman uygulanmadığını kaydetti.
Suç işleyen ve tehlike arz eden kişilere geçici koruma statüsü verilmediğini, daha önceden geçici koruma almış kişilerin suç işlediklerinde bu statüyü kaybettiklerini hatırlatan Baerbock, “Katillere ve teröristlere burada yer yok. Bu, anayasamıza, özgürlüklerimize, yaşam tarzımıza karşı çıkan, İslamcılığı yaymaya çalışanlar için de geçerli” dedi.
“Sığınmacılar toptan sorgulanır hale gelmemeli”
Almanya’daki geçici koruma statüsünü kaybeden ve hapis cezasını tamamlayan kişilerin Afganistan ya da Suriye’ye nasıl gönderileceği konusuna da kafa yorulması gerektiğini kaydeden Yeşiller partili politikacı, diğer yandan sığınmacıların geçici koruma statülerinin toptan sorgulanır hale gelmemesi gerektiği uyarısında da bulundu.
Hür Demokrat Partili (FDP) Adalet Bakanı Marco Buschmann da özellikle Suriye’ye sınır dışı taleplerine destek vererek Suriye’de insanların güven içinde yaşayabileceği bölgeler bulunduğunu, Afganistan içinse bir çözüm bulunması gerektiğini kaydetmişti.
Ana muhalefetin de gündeminde
Suriye ve Afganistan’a sınır dışılar, bugün Başbakan Olaf Scholz ile ana muhalefet partisi Hristiyan Demokrat Birlik’in (CDU) Meclis Grup Başkanı Friedrich Merz arasındaki görüşmenin de gündemindeydi. Başbakanlık’ta bir saat süren görüşmenin ardından liderler açıklama yapmadı ancak Solingen’deki saldırı sonrasında alınması gereken önlemlerin görüşüleceği daha önceden bildirilmişti.
Önümüzdeki yıl Eylül ayında yapılacak genel seçimlerde iktidarda yer almasına kesin gözüyle bakılan CDU, Solingen saldırısı sonrasında hükümete bir talepler kataloğu sunarak iş birliği teklifinde bulunmuştu. Katalogta, Suriye ve Afganistan’dan sığınmacı alınmasının durdurulması, Almanya’ya iltica başvurusu reddedilen Afgan ve Suriyelilerin ülkelerine geri gönderilmesi gibi talepler yer alıyordu. Ancak Merz, bu iki ülkeden sığınmacı kabulünün durdurulmasının hukuken nasıl hayata geçirileceği konusunu açıklığa kavuşturmadı.
Suriyeliler neden ülkelerine sınır dışı edilemiyor?
Suriye’de 2011 yılında başlayan iç savaşın yol açtığı istikrasızlık sürüyor. İç savaş nedeniyle ülkede yarım milyondan fazla insanın hayatını kaybettiğine dikkat çeken Alman Dışişleri Bakanlığı, Suriye ile ilgili güncel durum değerlendirmesinde şu ifadelere yer veriyor:
“Suriye’nin her yerinde, sivillerin de ölümüne yol açan, farklı yoğunluktaki çatışmalar devam ediyor.”
Bakanlık ayrıca Hamas’ın İsrail’e saldırdığı 7 Ekim 2023’ten bu yana Suriye’de “İran’la bağlantılı olduğundan şüphelenilen aktör ve yapılara yönelik hava saldırılarında artış olduğuna” ve yine cihatçı IŞİD milislerinin terör saldırılarının da sürdüğüne dikkat çekiyor.
Özetle Alman Dışişleri Bakanlığı’na göre Suriye güvenli olmayan bir ülke.
Alman Dışişleri Bakanlığı, 2011’de başlayan Suriye iç savaşında yarım milyondan fazla insanın hayatını kaybettiğine, ülke genelinde farklı yoğunluktaki çatışmaların sürdüğüne dikkat çekiyor.
Federal Göç ve Mülteciler Dairesi (BAMF) de iltica başvurularını değerlendirirken bunu dikkate almakla yükümlü. Bu nedenle Suriye’ye sınır dışı işlemleri askıya alındı ve aynı durum Afganistan vatandaşları için de geçerli.
Dolaysıyla bu ülkelerin vatandaşları Almanya’da sığınmacı ya da mülteci olarak kabul edilmeseler de ülkelerine geri gönderilemedikleri için “ikincil koruma” olarak tanımlanan statüden otomatik olarak yararlanabiliyor.
İkincil koruma statüsü nedir ve bu statü kimlere tanınıyor?
İkincil koruma statüsüne sahip kişilere önce bir yıl geçerli olan bir oturum izni veriliyor. Daha sonra gerektiği takdirde oturum izni her seferinde iki yıl uzatılabiliyor. Bu statüdeki kişiler, iltica hakkına sahip, iltica başvuruları kabul edilen kişilerin sahip olduğu haklara sahip olamıyor. Örneğin aile birleşimi hakkı daha sınırlı.
BAMF’a göre bu statü, menşe ülkelerinde “ciddi zarar görme tehdidi altında olan” ve “bu tehdit nedeniyle menşe ülkelerinin korumasından yararlanamayan veya tehditler nedeniyle yararlanmak istemeyen” kişilere tanınıyor. Buna örneğin savaş ve terör nedeniyle hayatları tehlikede olan kişiler dahil.
Almanya’da kaç Suriyeli yaşıyor?
Federal İstatistik Dairesi’nin son verilerine göre Almanya’da yaklaşık 1 milyon Suriyeli yaşıyor. Almanya’daki Suriyelilerin yaş ortalaması 25, yüzde 39’u erkek ve yüzde 37’si de henüz reşit değil.
Almanya’da yaklaşık 1 milyon Suriyeli yaşıyor.
Bu Suriyelilerin büyük çoğunluğu 2015 yılında Almanya’ya geldi. Türkiye ile Mülteci Mutabakatı gibi alınan önlemlere rağmen Suriyeliler Almanya’ya gelmeye devam ediyor. 2024 yılının ilk yarısında iltica başvurusunda bulunan Suriyeli sayısı 37 bin 633.
Suriye’de durum gerçekten de hâlâ çok tehlikeli mi?
Alman Dışişleri Bakanlığı’nın ülke değerlendirmesinde bir değişiklik yok. Ancak Kuzey Ren Vestfalya’daki Münster Yüksek İdare Mahkemesi’nin bu yıl görülen bir davada verdiği karar dönüm noktası olabilir. Mahkeme, sivillerin tüm Suriye genelinde ciddi bir hayati tehlike altında olmadıklarına, bazı bölgelerin daha güvenli olduğuna dikkat çekerek, Almanya’da Suriyeliler için genel bir koruma hakkı bulunmadığına hükmetti. Kararın kesinleşmesi halinde bunun Almanya’nın politikalarına nasıl yansıyacağı henüz bilinmiyor.
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Mayıs sonunda bir polisin ölümüne yol açan Mannheim’deki bıçaklı saldırı sonrasında Suriyeli ve Afgan vatandaşları dahil, suçluların sınır dışı edilmesinde daha ciddi kararlılık sergilemek istediklerini duyurmuştu.
Suriyelilerin başka AB ülkelerine gönderilmesine imkan sağlayan Dublin Prosedürü nedir? Nasıl uygulanıyor?
Suriyeliler henüz ülkelerine sınır dışı edilemeseler de AB’ye ilk giriş yaptıkları ülkeye geri gönderilebiliyor. Bunu sağlayan da “Dublin Prosedürü” olarak adlandırılan AB düzenlemesi.
Bu düzenlemeye göre sığınma prosedürleri mültecilerin ilk girdikleri AB ülkesinde gerçekleştirilmesi gerekiyor. Dolaysıyla Almanya bu kapsama giren mülteci ve göçmenleri ilgili ülkelere gönderebiliyor.
Bıçaklı saldırının düzenlendiği Solingen kentini ziyaret eden Başbakan Olaf Scholz, hayatını kaybedenlerin anısına saldırının düzenlendiği yere çiçek bıraktı.
Alman hükümetinin paylaştığı verilere göre geçen sene 829, 2024 yılının ilk çeyreğinde ise 257 Suriye vatandaşı bu kapsamda ilk giriş yaptıkları AB ülkelerine geri gönderildi. Neredeyse tamamının Dublin Prosedürü kapsamında sınır dışı edildiği belirtiliyor.
Ama Almanya’nın geri göndermeye niyetlendiği mülteci ve göçmenlerin tamamı, ilgili AB üyesi ülkelere gönderilmiyor. Örneği İçişleri Bakanlığı verilerine göre geçen yıl Almanya yaklaşık 75 bin kişiyi ilk giriş yaptıkları ülkelere geri göndermek istedi, 56 bin kişi için ilgili ülkelerden onay aldı ama gerçekte sadece 5 bin kişi gönderildi.
Solingen’deki saldırının zanlısının da aslında Bulgaristan’a gönderilmesi gerektiği, Bulgaristan’ın onu almayı kabul ettiği, ancak sınır dışı işlemini uygulamak için Alman yerel makamların sadece bir kez girişimde bulunduğu, o esnada onu bulamadıkları için de bu kararın uygulanmadığı ortaya çıktı.
Oysa ilgili kişinin ilk giriş yaptığı AB ülkesine altı ay içinde Alman makamları tarafından gönderilmesi gerekiyordu. Kişi kaçtığı takdirde bu süre 18 aya kadar uzatılabiliyor. Ancak Solingen zanlısının aslında kaçmadığı, kendisini bulmak için kaldığı mülteci yurduna sadece bir kez gidildiği, süre aşımı nedeniyle de aslında Alman makamlarının kendisine ikincil koruma statüsü tanımakla yükümlü olduğu belirtiliyor.
Dublin Prosedürü’ne kimler taraf ve neden eleştiriliyor?
Tüm AB üyesi ülkeler dışında İsviçre, Norveç, Lichtenstein ve İzlanda da Dublin Prosedürü’ne taraf.
Mültecilerin ilk giriş yaptıkları ülkeye başvuru kayıtlarını alma, sığınma prosedürlerini inceleme ve karara bağlama yükümlülüğü getiren bu düzenleme göçmen akınını yoğunlaştığı AB’nin güney ve güneydoğu sınırlarındaki üye ülkelere daha ağır bir yük getiriyor.
Bu nedenle bu yıl düzenlemelerde “dayanışma mekanizması” olarak adlandırılan reformlarla ilgili ülkelerin yükü hafifletilmeye çalışıldı.