Karar gazetesi yazarı Taha Akyol bugün (27 Nisan) kaleme aldığı “Ağırlaştırılmış müebbed” başlıklı yazıda, Gezi davası sürecini ayrıntılarıyla bir kez daha hatırlatıyor ve davanın neden hukuksuz olduğunu gösteriyor. Taha Akyol’un yazısı:
Osman Kavala Gezi davasında Ağır Ceza Mahkemesi’nce darbeye teşebbüs suçundan ağırlaştırılmış müebbed hapse mahkûm edildi. Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay ve Yiğit Ali Ekmekçi de darbe teşebbüsüne yardımdan 18’er yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Hakan Altınay şahsi dostumdur; hepsine geçmiş olsun diyorum. Hukukçu kimliğimi ortaya koyarak diyorum ki: Bu dava Yargıtay’dan dönmezse AYM’den dönecektir. AYM’den de dönmezse AİHM’den mutlaka dönecektir.
Niye bu kadar uzun bir hukuki süreçten bahsediyorum? Çünkü belirli davalarda siyasi etkilerle yargı sistemimizde “öngörülebilirlik” hayli azaldı. Yerleşik içtihatlara uyulursa, bu dava Yargıtay’dan döner.
Enver Altaylı hakkındaki mahkûmiyetin de aynı şekilde Yargıtay’dan döneceğine inanıyorum.
Darbeye teşebbüsten beraat
Kavala davasının toplumda ve demokrasi dünyasında bu kadar ilgi görmesinin sebebi, demokrasinin ve hukuk devletinin çağımızdaki sınırlarıyla ilgili bir dava olmasıdır. Sınır dediğim, kuvvetler ayrılığıdır, yargı bağımsızlığıdır…
Osman Kavala ve Gezi olayları için “darbeye teşebbüs” suçlamasını iktidar ortaya attı, dal budak salarak büyüdü, mahkeme kararları bile değişti.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Gezi olaylarının darbeye teşebbüs olmadığına, her bir failin eyleminden sorumlu olacağına karar vermişti; karar tarihi 29 Aralık 2015. Bu karar beş yıl Yargıtay’da bekleyecekti…
Şubat 2019’da Osman Kavala ve arkadaşları hakkında Gezi olayları dolayısıyla “darbeye teşebbüs” soruşturması açıldı, Savcı Gezi olaylarının darbeye teşebbüs olduğunu söylüyordu. Fakat 18 Şubat 2020’de, dosyada “darbeye teşebbüs”ü gösteren bir delil olmadığı için beraat ettiler. Kavala için tahliye kararı verildi. (Karar No. 2020/34)
Casusluktan tutuklama
Ertesi gün Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Soros’un Türkiye ayağı malum içerideydi, bir manevrayla dün beraat ettirmeye kalktılar” diyerek tepki gösterdi. HSK da beraat kararı veren hakimler hakkında soruşturma açtı. (19 Nisan 2020)
Saygın ceza hukuku profesörlerimizden Adem Sözüer, şu tiviti attı:
“Sırf beraat verdi diye soruşturma hem hukuka aykırı hem hakime gözdağıdır.
Beraat edeni, tahliye olduğu başka soruşturmada tutuklamak ise ‘teferruat doktrini’ uygulamasıdır.” (20 Şubat 2020)
Böylece dava bir aşamaya daha girmişti. Kavala, beraat sebebiyle tahliye beklerken bu defa “casusluk”tan suçlanarak tutuklandı!
Artık Kavala casusluk tutuklusudur!
Efendim; Kavala’nın Henri Barkey adlı bir CIA danışmanıyla lokantada karşılaşması ve aynı baz istasyonunda telefonlarının olması, dün “darbe hazırlığı”nın deliliydi, şimdi “casusluk” delili oluvermişti. Halbuki HTS raporunda “konuşmadılar” diye yazıyordu.
Pardon, darbe imiş
Bu arada Yargıtay, beş yıldır bekleyen Çarşı davasındaki beraat kararını bozdu. Yargıtay, Kavala ve Gezi dosyalarının birleştirilmesini gerekli görmüştü. (28 Nisan 2021)
Dosyalar birleştirildi. Kavala hem casusluktan hem arkadaşlarıyla birlikte “darbeye teşebbüs”ten yargılanıyordu.
Önceki gün sonuçlandı, casusluktan beraat kararı verildi, halbuki “casus” diye tutuklu bulunuyordu. Mahkeme başa döndü, Kavala ve arkadaşlarını, 18 Şubat 2020’de beraat ettikleri “darbeye teşebbüs”ten mahkûm etti.
Delil durumu
Kavala iki defa AYM’ye başvurdu. İki defasında da bir tek oy farkıyla AYM “tutuklama hak ihlali değil” kararı verdi. AYM Başkanı Prof. Zühtü Arslan 55 paragraftan oluşan uzun karşı oy yazısında, dosyada, bırakın ağırlaştırılmış müebbet hapsi, tutuklama için bile delil olmadığını yazdı:
“Soyut ve genel suçlamalarla değil, somut bilgi ve olgulara dayanılarak gösterilmesi lazım…” (Prgf. 25)
“Başvurucunun ikinci ve üçüncü kez tutuklanmasına karar verilirken H.J.B (Henri Barkey) ile ilişkisinin mahiyetine ve içeriğine dair herhangi yeni bir bulgu ortaya konulamamıştır…” (Prgf. 38)
“Tutuklama nedenlerinin varlığını ve tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu gösteren deliller somut olarak gerçekleştirilerek açıkça gösterilebilmiş değildir.” (Prgf. 54)
Ama böylesine boş bir dosyada ağırlaştırılmış müebbed ve 18 yıl ağır hapis cezaları verilebilmiştir.
Siyasetin etkisi açık; AİHM kararında da yazıyor.
Siyasetin elini HSK’dan çıkarmadıkça yargı bağımsızlığı inandırıcı olamaz.