Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kamuoyunda büyük tartışma yaratan yeni ekonomi politikalarını Çin örneğini vererek savunuyor.
Hükümet çevrelerine göre, düşük faiz politikası, TL’de büyük değer kaybına yol açsa da, bu sayede Türkiye’de üretim ve ihracat artacak, yabancı yatırımlar için çok cazip bir ülke haline gelecek.
İktidar bu politikalarla, Türkiye’nin dünyanın en önemli üretim ve ticaret üslerinden biri haline geleceğini savlıyor.
Tüm bu gelişmelerin çok yakından takip edildiği ülkelerden biri ise, AB’nin en büyük ekonomisi ve Türkiye’nin en önemli dış ticaret ortağı olan Almanya.
Alman sanayicilerin, pandemiyle beraber Çin gibi Asya ülkelerindeki bazı yatırımlarını gözden geçirdiği, tedarik zincirlerini yeniden ele aldığı bir dönemde Erdoğan’ın attığı son adımlar, iş dünyasının ilgisini yeniden Türkiye’ye çevirir mi?
Konstanz Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr Erdal Yalçın BBC Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, Alman iş dünyasının Türkiye’ye dönük kuşkularının sürdüğüne işaret ederek, Erdoğan’ın yeni politikasıyla birlikte yeni yatırımların gelmesini pek mümkün görmediğini söyledi.
Yabancı yatırımcıların kaygıları
Avrupa’da Arnavutluk’tan sonra en ucuz işgücünün Türkiye’de olduğunu, TL’deki değer kaybının sürmesi ile Türkiye’deki ücretlerin daha da ucuzlayacağını söyleyen Prof. Dr. Yalçın, bunun yabancı yatırımcı ilgisini artırabileceğini ancak diğer yandan enflasyondaki rekor artışın, ekonomideki dengelerin bozulmasının, yeni kaygıları beraberinde getirdiğini vurguladı.
Aynı zamanda Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü’nün uluslararası ticaret ve yatırım politikaları uzmanlarından olan Prof. Dr. Yalçın, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Evet, Türkiye’nin Avrupa’da en ucuz işgücüne sahip ülke olmasını bazı yatırımcılar değerlendirmek isteyebilir. Ayrıca Garanti Bankası örneğinde olduğu gibi TL’deki değer kaybı, bazı yabancı yatırımcıların çok karlı Türk varlıklarına ilgisini artırabilir.
“Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kabul etmek istemediği nokta şu: TL’deki büyük değer kaybı çok ciddi fiyat artışına yol açıyor, enflasyonu yükseltiyor. Yatırımcılar için de bu şu anlama geliyor: Uzun vadede bu şirketlerin karlı olmaya devam etmeleri ihtimali azalıyor.”
Özel sektörün döviz borcu endişelendiriyor
Gelişmekte olan Türkiye ekonomisinin hem yatırım hem krediler bakımından yurtdışından kaynağa ihtiyaç duyduğunun altını çizen Prof. Dr. Yalçın, özel sektörün yaklaşık 140 milyar dolar tutarında dış borcu olduğunu, yaklaşık 70 milyar dolarlık bölümünün 12 ay içinde ödenmesi gerekeceğini, üstelik döviz cinsinden borçlanma ihtiyacının da süreceğini hatırlattı.
Uluslararası ticaret uzmanı, “Özetle TL değer kaybetmeye devam ettiği takdirde, bu şirketlerin borç yükü daha da artacak. Yani Türk şirketleri bugün çok ucuzlamış olsa da uzun vadeli değerlendirmede bu şirketlerin yatırımcılar için karlı ve çok çekici olma özelliği zayıflıyor” görüşünü dile getirdi.
Alman sanayiciler ‘siyasi öngörülebilirlik’ istiyor
Alman sanayiciler, koronavirüs krizinin tedarik zincirlerinde yol açtığı sorunlar, ABD-Çin geriliminin yol açtığı sıkıntılar nedeniyle, bazı üretim tesislerini Avrupa’ya daha yakın ülkelere kaydırmayı tartışıyorlar.
Türkiye, Gümrük Birliği’nde olması, nitelikli işgücü ve coğrafi konumu nedeniyle, bu konuda ilk akla gelen ülkeler arasında bulunuyor.
Prof. Dr. Erdal Yalçın ise Türkiye’nin aslında çok büyük bir potansiyele sahip olduğunu vurgulamakla beraber, çok iyimser olamadığını şu değerlendirmeyle aktardı:
“Türkiye, Avrupa’da en genç işgücü nüfusuna sahip ülkelerden biri ayrıca Avrupa’nın üretim zincirine de güçlü bir şekilde entegre olmuş, ara mal üretimi bakımından çok iyi gelişmiş bir sanayisi var.
“Ancak siyasi belirsizlik nedeniyle bu konuda iyimser olamadığımı söylemek durumundayım. Bunun en önemli örneklerinden biri, Volkswagen’ın Türkiye için planladığı 1 milyar euro tutarındaki yatırımını, siyasi sorunlar nedenlerle askıya almış olması.
“İktisadi bakımdan Türkiye çok önemli avantajlar sunuyor olsa da siyasi iklim, siyasi öngörülebilirlik de uzun vadeli yatırım planlarında büyük önem taşıyor, dikkate alınıyor.”
Alman şirketlerin çoğu yeni tedarikçi arayışında
Alman Sanayi ve Ticaret Odaları’nın (DIHK) bir süre önce yayımladığı anket, Alman iş dünyasının tedarik zincirleri konusunda yakında büyük değişimlere gitmek istediğini ortaya koydu.
Yurtdışında aktif olan Alman şirketlerin yüzde 54’ü tedarik zincirlerinde değişim planlıyor. Bu şirketlerin yüzde 72’si yeni tedarikçi arayışında.
Yüzde 15’i de üretim yerini değiştirmeyi planlıyor.
Ankete göre Alman yatırımcıların bu kararı alırken dikkate alacakları faktörler arasında, üretim merkezinin coğrafi konumu, ilgili ülkedeki ekonomik koşullar, yargı sistemi, vergi hukuku, enerji maliyetleri ve dijital altyapı gibi kriterler dikkat çekiyor.
BBC Türkçe’ye değerlendirmelerde bulunan TÜSİAD’ın Berlin Direktörü Alper Üçok, bugün neredeyse her iki Alman şirketinden birinin tedarik zincirini değiştirme, yeniden düzenleme içerisinde olduğuna işaret ederek, “2021 başında yayımlanan ilk ankette tedarik zincirlerinde yeni düzenlemeye gideceğini aktaran şirketlerin oranı yaklaşık yüzde 38’di. Son ankette yüzde 16’lık bir artış olması dikkat çekiyor. Bu çok önemli” dedi.
Türkiye’nin avantajları ve dezavantajları
Nitelikli işgücü ve coğrafi konumu nedeniyle Türkiye’nin Alman şirketleri için ön plana çıkabileceğini söyleyen Üçok, “Türkiye, özellikle sanayi sektöründe uzun yıllardır deneyimli mühendislere, teknisyenlere ve diğer ara elamanlara sahip. Türkiye Gümrük Birliği’nin bir parçası, limanları, demiryolları, altyapıları, karayolları birçok Avrupa ülkesinden daha gelişmiş durumda, nakliye altyapısı ve AB’nin hemen yanında olması dolayısıyla coğrafi konumu ile çok avantajlı, en elverişli ülkelerden” dedi.
Bununla birlikte Alman şirketlerin yatırımları için ilgili ülkedeki ekonomik koşulları, hukuk güvenliğini de önemsediklerini vurgulayan Üçok, sözlerine şöyle devam etti:
“Son dönemde döviz kurundaki oynaklık, faizlerdeki düzensizlik, enflasyonun artması ve alım gücünün düşmesi gibi nedenler burada Türkiye’nin bu yatırımlar bakımından elverişli olmadığı değerlendirmesine yol açabilir. Yine hukuk güvenliği beklentisi, Türkiye’ye olumlu yaklaşılmasını güçleştirecek bir unsur olabilir. Hukukun yavaş işlemesi, süreçlerin uzaması, hukuk güvenliği ile alakalı bir takım soru işaretleri Türkiye’nin bu bağlamda pozitif bir konuma sahip olmasını zorlaştırıyor. Ayrıca Türkiye’de özellikle sanayi alanında enerji maliyetleri de çok hızlı artıyor. Son bir yılda enerji enflasyonu yüzde 90.”
Alman iş dünyasının yatırım stratejilerini belirlerken göz önünde bulunduracakları diğer kriterleri de patent ve mülkiyet halkları, veri güvenliği uygulamaları gibi düzenlemeler oluşturuyor.
Türkiye’nin AB standartları ışığında hızlı adımlar atması ve gerekli düzenlemeleri yapması durumunda yabancı yatırımcıların güvenini kazabileceğine işaret eden Alper Üçok, Türkiye’nin bu alanda önemli rakipleri olduğunu, bazı büyük Alman şirketlerin şimdiden bu kriterler bakımından daha güvenli gördükleri Doğu Avrupa ülkelerine yöneldiklerini kaydetti.
Türkiye yatırımları neden askıda?
ÜSİAD Berlin Direktörü Üçok, “Yatırımcılar için öngörülebilirlik büyük önem taşıyor. Enflasyonun arttığı bir ülkede ise öngörülebilirlik azalıyor. Ne yazık ki Alman şirketleri, Macaristan, Romanya, Bulgaristan ve Polonya gibi ülkelere daha fazla yatırım yapmaya başladı son dönemlerde. Tedarik zincirleri halihazırda o bölgeye kaymaya başladı” şeklinde konuştu.
Alman iş dünyası temsilcileriyle temasları hakkında da bilgi veren Üçok, “Bize Türkiye’de yatırım yapmayı düşündüklerini, ancak makroekonomik çerçeve ve öngörülemezlik ile belirsizliklerden dolayı, Türkiye’nin risk priminin yüksek olması nedeniyle, daha önce fizibil görülen bir çok projenin şu anda fizibil olmaması nedeniyle bekletildiği söyleniyor” dedi.
Almanya’da bu yıl kabul edilen Tedarik Zincirleri Yasası da, Alman şirketlerinin Türkiye gibi yurtdışı yatırımları konusunda yeni bazı kriterlere dikkat etmelerini gerektirecek. 2023 yılından itibaren kademeli olarak yürürlüğe girecek yasa, tedarik zincirlerinde, iklim, çevre ve insan haklarının korunması konularında yükümlülükler getiriyor.
Türkiye’nin, Avrupa’nın tedarik zincirlerinde kilit bir rol üstlenebilmesi için göz önünde bulundurması gereken bir diğer önemli konu da AB Yeşil Mutabakatı.
Türkiye’nin üretim süreçlerini büyük bir hızla iklim koruma hedefleriyle uyumlu hale getirmesi gerekiyor.