İZLEMEK İÇİN
Günaydın efendim. İyi bir sonbahar diliyorum herkese. İstanbul’da sonbahar var çünkü. Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı’nın New York seyahatiyle başlayalım. Orta Doğu konusundaki konuşması iyiydi. Uluslararası örgütlerin yetersizliği konusunda da doğru tespitler yaptı. Ancak, herhalde Putin’i üzmemek için Ukrayna konusunu es geçti.
Beni şaşırtan, ailenin korunmasına ayrılan zaman oldu. Baktım, dikkat ettim, birçok Müslüman lider bu kadar zaman ayırmamış. Herhalde, ailenin korunmasında Sayın Cumhurbaşkanı, kendi seçmenlerini tatmin etmek için konuşuyor.
Gelelim Birleşmiş Milletler binası dışındaki olaylara. Onlar belki daha mı önemli? Reklam otobüslerini ben hayatımda görmedim. Otobüslerle “Türkiye’ye yatırım yapın” deyince, yatırım yapmazlar. Çok tuhaf bir manzara oldu bence ve New York seyahatini bir ölçüde gölgeledi. Ama esas gölgeleyen olay, New York Belediye Başkanı ve rüşvet konusu.
Şimdi, New York Belediye Başkanı, herhangi bir şehrin belediye başkanı gibi değildir Amerika’da. Yani, İstanbul gibidir. Üzerinde çok durulacak bir olaydır ve bu çok devam edecek. Başımızı da ağrıtacak.
Bunun için de iddianamede bir devlet görevlisi de zikrediliyor: New York eski başkonsolosu. Şimdi, ben o binada görev yaptım. Ben görev yaptığım zaman 9 katlıydı. Esas itibarıyla Serbestiyet’te bunun hikayesi çok güzel yazılmış. O konuda karar alan rahmetli İhsan Sabri Çağlayangil gibi. Yeri çok iyiydi. Sonrasında bina yıkılmış, 35 kat yapılmış. İşte mesele de o 35 kat yapılırken New York Belediye Başkanı’nın rüşvet aldığı iddiaları ve çok ayrıntılı bir iddianame var. Kolay kolay kenara itilecek bir iddianame değil.
İkinci konu, başta Nasrallah, Hizbullah liderlerinin İsrail tarafından imha edilmesi. Şimdi, bu konuda Batı kamuoyunda bir ikilem var. Biliyorsunuz, Gazze’de Filistinlilere yapılanlara haklı olarak sempati duyan bir kamuoyu var. Ama aynı sempati Hizbullah konusunda yok. Hatta, içten içe Hizbullah’ın imha edilmesinden memnun oluyorlar gibime geliyor.
Tabii, Lübnan’ın zarar görmesinden üzülüyorlar. Lübnan’da Hizbullah’ın yuvalanması, daha doğrusu Hizbullah’ın Lübnan Devleti’ni esir alması, herkesin bundan çıkaracağı bir ders olmalı. Teröristleri şu veya bu sempatiyle ülkenizde barındırırsanız başınıza bela olur. “Ben bunları idare ederim, nasıl olsa” diyorsanız, idare edemiyorsunuz. İşte, Lübnan’ın halini gördük. Yani, Lübnan’ın başına Hizbullah bela oldu. Hizbullah liderlerinin imha edilmesinden Batılılar söylemeseler bile memnun. Yani, Gazze’de Filistinlilere yapılanlara duyulan sempati, maalesef—maalesef demeyeyim, belki de haklı olarak—Hizbullah’a gösterilmedi.
Onun için her devlet dikkatli olmalı. Şiddet gruplarını ve terör örgütlerini “Ben idare ederim” diyorsanız, Lübnan’ın idare edilmediğini görmüş olduk.
Son olarak, dün Avusturya’da seçim yapıldı. Şimdi, Avusturya’da Almanya’da olduğu gibi bir “denazifikasyon” olmadı ve Avusturya’da aşırı sağ daima kuvvetli oldu. Ama bu sefer ilk defa iktidara yükseldi. Ben Avrupa’dayken, Viyana’da bir ortaklık kurmuşlardı ve o ortaklığı halk büyük protestolarla bozdurdu. Ama şimdi, aşırı sağ birinci parti olmuş vaziyette. Maalesef, aşırı sağ dünyanın birçok yerinde rağbet buluyor. Bundan sosyal demokratlar ders çıkarmalı, tutumlarını ona göre ayarlamalılar diyorum.
Herkese tekrar iyi sonbaharlar diliyorum.