Nicholas Boggs’un araştırmasına göre, Baldwin’in İstanbul’daki hayatında en büyük yeri Türk aktör Engin Cezzar aldı. Cezzar, sadece Baldwin’in sevgilisi değil, aynı zamanda onu Türkiye’de sanat çevresiyle tanıştıran ve adeta İstanbul’daki rehberi olan bir figürdü. 1960’ların sonunda tanıştıkları bu ilişki, Baldwin’in hem özel hayatında hem de yazılarında yeni bir dönemin kapısını araladı. Cezzar’la birlikte İstanbul’un tiyatro ve bohem çevresinde dolaşan Baldwin, bir yandan romanlarını yazıyor, bir yandan da Amerika’daki ırkçılığa dair gözlemlerini makalelere döküyordu.
Boggs, Cezzar’ın Baldwin için bir “istikrar sembolü” olduğunu vurguluyor: Baldwin’in sürekli başka ülkelere seyahat eden, dostları ve âşıklarıyla inişli çıkışlı ilişkiler yaşayan kişiliği içinde Cezzar, uzun süreli bağ kurabildiği nadir insanlardan biriydi.
Gizemli ressam Yoran Cazac
Biyografinin en çarpıcı keşfi ise, bugüne kadar hiçbir yerde adı anılmamış olan Fransız ressam Yoran Cazac. Baldwin’in İstanbul’daki dost çevresinde yer alan Cazac, hem sanat hem aşk üzerinden Baldwin’le yoğun bir bağ kurdu. İkili birlikte “Little Man, Little Man” adlı bir çocuk kitabı bile yayımladı. Boggs, Baldwin’in son dönem romanı “Sokağın Adı Beale”deki aşk temasının, özellikle Cazac’la yaşadığı inişli çıkışlı ilişkiden izler taşıdığını ortaya koyuyor.
Baldwin’in İstanbul’daki hayatı, Cezzar ve Cazac’la birlikte, onun yazınında daha önce fark edilmemiş derinliklere işaret ediyor: Bir yanda istikrar ve dostluğun temsilcisi Cezzar, diğer yanda yaratıcılığı kışkırtan gizemli âşık Cazac. Boggs, Baldwin’in sanatı ile özel hayatının “ayrılmaz bir bütün” olduğunu göstermek için bu aşk hikâyelerini titizlikle inceliyor.