Bodrumlu bir dosttan haber geldi; “Adalar’daki Yunan halkı depremzedeler için müthiş bir yardım seferberliği başlatmış. Kiliselerde, okullarda insanlar ağlayarak Türkiye için çalışıyormuş. Sami Payzanoğlu da işin içinde.”
Kimdir “Samis Paizanoglou”? Kos’ta yaşayan Türk kökenli bir Yunan vatandaşı. Turizmci. Ama çevresinde asıl bilinen kimliği Başbakan olduğu dönemde (2015-19) Aleksis Çipras’a bilhassa Türklerin de yaşadığı Adalarla ilgili danışmanlık yapmış olması. Halen her iki ülke yetkililerinin fihristindeki ortak isimlerden biri.
Payzanoğlu’yla görüşmek istedik, “Vaktim yok, yardım topluyorum, çarşamba akşamından sonra” yanıtını gönderdi. “Bizim gazetenin baskısına yetişmez ki, 10 dakika konuşalım” dedik; kırmadı. Aynen paylaşıyoruz:
Hemen kısaca sorayım; Yunanistan’da ve sanırım özellikle Türkiye’ye yakın Adalarda depremle ilgili neler yaşanıyor şu an?
Size şunu söyleyeyim ben doğma büyüme Yunanistan’da Kos adalıyım.
Kaç doğumlusunuz?
1961. Bakın bu yaşa geldim, ben böyle bir seferberlik hayatımda görmedim. Bir haftadır her gün ağlıyorum ben burada. İnanılmaz bir şey bu.
Neler görüyorsunuz?
Şimdi bakınız önce daha depremin olduğu ilk sabah Leros Adası’nın Belediye Başkanı -belediyenin turizm danışmanıyım ben aynı zamanda- beni aradı. İlk sözü, “Türkiye’de çok büyük deprem olmuş. Nasıl yardım edebiliriz?” Bakın daha benim haberim yok, ben duymamışım bile. Onu kapadım hemen sonra kiliseden arandım; Leros Metropolü arıyor, o da sordu ne yardım yapabiliriz… Sen daha yakınsın bilirsin diye… Dedim ki bir durunuz, bir soralım ne istiyorlar? Daha biz bunlarla meşgulken öyle bir yankı oldu ki Ada’da, hükümet hiçbir şey söylemeden, belediye hiçbir şey söylemeden, halk kendi kendine, okullar kendi kendine yardım kampanyası başlattı. Yolda çeviren bize soruyor, ben ne yapabilirim diye. Hesap et ya, öğretmenler maaşlarını bağışladı. Çocuklar harçlıklarını… (Konuşması bazen zorlaşıyor Sami Bey’in…) O çocuklar harçlıklarını toplayıp getirdiler… İnanılmaz bir şey. Her okulun önünde bir kamyon var, üstü açık. Herkes evinden neyi varsa getiriyor. Ama neler neler, aklına ne gelirse ben şimdi sayamıyorum. Sonra belediyede kadınlar toplandı kendiliğinden. Onları ayırmaya başladılar. Bu gider bu gitmez…
Ertesi gün oldu, bu kez Kos Belediye Başkanı aradı, “Hemen bir şey yapalım” dedi. Dedim Başkanım bir anons verelim. Anons verdik, daha verdiğimizin akşamı depolar doldu. Bak polisler ya polisler… Üzerlerinde görev elbiseleriyle. Kimseden emir almadan. Torba torba yardım taşıdılar. “Başkan sen bir şey yapma dur biz kaldırırız, biz taşırız” diyorlar bana. Ben şaştım kaldım…
Görülmemiş bir şey bu diyorsunuz?..
Ya Atina’da oldu deprem kaç seneler önce, böyle bir seferberlik olmadı Atina için. Böyle bir şey olmadı. Ben böyle bir şey görmedim.
Bütün Adalarda var mı peki bu duygu hali?
Hepsi Adaların… Aklına gelen bütün Adalar… Zaten biliyorsunuz benim siyasetle de ilgim var. Aleksis Çipras’ın partisinde olduğum için de görebiliyorum bütün durumu. Mesela hemen Syriza’dan bizlere talimat geldi, bağışlar şurada toplanacak şöyle gönderilecek vs diye. Onu da bırakın ben geçen gün şahit oldum, bak hala daha tüylerim kalkıyor. 380 euro alan kadın… Ama çok ihtiyar bir kadın… 85-90 yaşında diyeyim. Bastonuyla geldi. Bana diyor ki, Sami demiyor da “Bey” diyor, “Bey bana yardım eder misin” diyor, “Bak neler getirdim.” Bir de baktım, inanılmaz… Depremzedelere göndermek için 6 büyük şişe deterjan almış.
Ah Teyzeciğim… Nereden de gelmiş aklına deterjan?
Bilmiyorum, şaşılacak bir şey, ama tanesi 15 euro’dan 6 büyük sıvı deterjan şişesi almış. Ve bana da veriyor 200 euro, “Bunu Türkiye’ye gönder” diyor.
Ellerinden öpmeye gelelim biz o teyzemizin…
Zipari köyünden bir teyze, soyadı sanırım Agapitu’ydu. O kadar çok yaşlı insanımız geldi ki böyle tam çıkartamıyorum şimdi. Bizim oradaki sekreter hanım diyor, ya teyze veriyorsun da kalan 80-90 euro’yla (1600-1800 TL civarı) sen geçinebilir misin? “Tanrı bizi korur. Tanrı verir” diyor. Sonra da döndü, “Ben sana bir şey söyleyeyim mi oğul?” diyor. Buyur teyze dedim. “Ben de o topraklardanım. Ben onlara yardım etmezsem kim edecek!” (Yine gözyaşlarıyla kesiliyor konuşma) Tabii sonra biz ikna ettik Teyzemizi, emekli maaşını almadık. Merak etme biz senin adına göndereceğiz, söz veriyoruz dedik. Gönderiyoruz da… Ama işte şu an bile ben bunu ağlamadan anlatamıyorum.
Peki görüştüğünüz siyasetçiler ne diyor bu tabloya?
Herkes şaşkın! Hatta geçen Yunan Dışişleri Bakanı Dendias Avrupa Parlamentosu toplantısında kendisi söyledi. “Bu deprem biz Türk ve Yunan siyasetçilere çok büyük bir ders oldu. Halklarımız bizden önde” dedi. Siyasi konulara girmeyeyim şimdi, ama inanır mısın bugün bu saate kadar bile hala devam ediyor yardımlar. Ben ancak şimdi girdim eve, bak saat akşamın 8’i. Bugün Kos Metropolü aradı, “Sami” dedi, “Ben topladıklarımı bari Kızılhaç’la göndereyim.” Benim depolar doldu çünkü. Nereye koyacağımı bilmiyorum.
17 Ağustos 1999 depreminin kurtarma çalışmalarına katılan Yunan ekibi gösterdiği dostane tutumla Türkiye’de büyük takdir toplamış, hemen bir ay sonra Atina’da yaşanan depreme ilk koşan yabancı arama kurtarma ekibi ise AKUT olmuştu.
Ne zaman göndermeyi düşünüyorsunuz?
Allah isterse bu perşembe günü (16 Şubat) Kos Belediye Başkanı ve yetkilileriyle birlikte Bodrum’da yeni limana getireceğiz. Bodrum Belediye Başkanı ve AKP İlçe Başkanı’yla ayrı ayrı görüştük. Onlar her şeyi ayarlayacak. Bize de burada kargocular geldiler. Başkan dediler biz bunları saralım, taşıyalım, paletlere koyalım. Bedava. Paletler olacak. Vinçle tekneye aktaracağız. Zannediyorum iki tekne yetmez taşımaya. Daha bugün bir otelden 100 ranza, 100 döşek, 900 battaniye geldi. Onlar da perşembeye yetişecek.
Böyle bir tabloda yardımın ne kadar olduğu, büyüklüğü hiç önemli değil, o yüzden onu sormayacağım size… O 6 şişe deterjan gönderen Teyze yeter, maaşını gönderen öğretmenler yeter…
Hele o çocukları göreceksiniz. Harçlıklarını veriyorlar ya… Bundan mühim bir şey var mı?
Acaba bu ruh halinde Yunan devlet televizyonunun da rolü var mıdır? Hani 8 Şubat sabahı yayına “Ben seni sevduğumi da dünyalara bildirdum” türküsü ve deprem görüntüleriyle başlamaları çok etkili olmuş olabilir mi?
Evet evet evet, herhalde. Ben siyasette de olduğum için benim Atina’daki bütün yüksek gazetecilerle de temasım var. Ve inan sizlen şu an böyle görüşüyoruz ya… Onlarla da görüşürken şu an aynı senin durumundalar böyle. Onlar da ağlıyor. Düne kadar başka yazıyorlardı, ama bugün başka. Bir misaldir bu. Onlara da diyorum, biz 500 sene birlikte yaşamış bir milletiz. Biz gelin alıp vermişiz. Damat alıp verimişiz. Başımdan geçen bir şeyi anlatayım size: Yıl 1974… Ben 13 yaşındayım. Kıbrıs olayları yaşanıyor. Bak şimdi… O zaman Yunanistan’da askeri cunta vardı. Ve bunlar bir slogan attıydı, bizleri yani Türkleri toplayacaklar ve kaleye koyacaklar, Türkler gelince kaleyi bombalasınlar diye. Bunu askeriye söylüyor. Ve bunu duyan Yunan halkı inan kapımızda gece gündüz devriye geziyordu biliyor musun? Askerler bizi toplamasın diye. (Sami Bey yine es veriyor) Ondan sonra hiç unutmam bir gün fırına gittik, babaannem rahmetliyle… Babaannem öğretmendi. Gittik ki böyle kuyruk. Ucu görünmüyor. Fırıncı “Hanım gel gel gel” dedi. Ve o zaman cunta bize ne diyordu biliyor musun, 1 ekmek 10 kişiye, 1 kilo şeker 10 kişiye, 1 kilo tuz 10 kişiye… Türklere böyle bir rakam koydulardı. Ama fırıncı babaanneme 10 ekmek verdi. Ve o gün de sivil polisler vardı. Sivil polisler bizi durdurdu kapının önünde. “Sen napıyorsun ya, bilmiyor musun yasak” dedi polisler. Fırıncı bir çıktı dışarı, “Sen ne bilirsin ulan!” dedi. Aynen böyle “ulan” dedi polislere. “1940’da bizim yaşamımıza bu Türklerdir sebep, Almanlardan bizi onlar korudu. Onlar yedirdi içirdi bizi.” Ya işte biz bunları yaşadık ortaklaşa…
Ama sadece ortak tarihimiz yok ki… Veya ortak yemeklerimiz, şarkılarımız… Bir de bizim Helen Yayı’mız ortak… Onu da sormuş olalım; deprem tedirginliği var mı şu an Adalarda, özellikle Girit’te?
Var var var… Çok tedirginlik var. Mesela daha yeni Meis adası 4 küsur deprem! Daima sallanıyor bu taraflar. Girit tarafında garanti diyorlar, olacak bir şey.
Olursa her iki yakanın da canı yine yanabilir, ama inşallah depremlerde değil de beyaz örtülü uzun masalarda, sofralarda buluşuruz hep…
Amin amin… Buluşuruz da buna inanın… Ben bugün okulda çocukları gördüm. Mektup yazıyor ya o çocuklar… Türkiye’de hiç tanımadıkları çocuklara yazıyorlar. Öğretmenleri demiş. Yani işin pedagojisi doğru. Sistemi doğru bir pedagojiyle oturtmaya bakıyorlar, bu güzel bir şey.
O mektuplar da perşembe günü gelir mi?
Öğretmenler gönderecekmiş. Kızılhaç’la gelecek sanırım. Bir yandan Türk Dışişleriyle de görüşüyorlar, hakikat çok para toplanıyor çünkü.
Ama siz şimdi daha çok Adalar için konuşuyorsunuz…
Aynen… Bütün Adalar. Ege’nin kuzeyindekiler Çeşme’ye, Kuşadası’na götürüyor, güneydekiler Marmaris ve şimdi de Bodrum’a… Marmaris limanının gümrüğü doldu zaten şu anda. Diyorum ya böyle bir şey Atina’daki depremde olmadı. Bu inanılmaz bir şey.
Peki şu an halkın ekonomik durumu nedir?
Hiç zengin değil. Normal, orta sınıf halk. O büyük ekonomik çöküşten beri çok da toparlanmış değil kimse. Aslında çoğu kendi yiyeceğinden veriyor şu an.
Yüzyılın felaketi olduğunu gerçekten gördüler demek ki…
Bir şey söyleyeyim mi, Yunanlılar bizim gibi çok duygulu bir millettir. Çok duyguludur. Ve bunu da iç içe yaşadığımız için biz anlıyoruz. Hani derler ya, senin düşmanın var mı? Sen de dersin ki benim niye düşmanım olsun. O zaman sorarlar, düşmanım yok diyorsun da peki senin kardeşin var mı? Çünkü kardeşler özünde asla düşman değildir, ama aralarında bazen mal mülk yüzünden çatışma olur. Biz de öyle iki kardeşiz işte.