İnsan hakları savunucusu ve iş insanı Osman Kavala’nın Gezi Davası nedeniyle Silivri’deki Marmara Cezaevi’ne gönderilişinin 8’inci yılı dolayısıyla; siyasetçi, akademisyen, yazarlardan oluşan 29 ismin “Osman Kavala’ya Özgürlük” internet sitesinde paylaştığı mesajlar tek bir metin halinde yayınlandı.
29 isim arasında 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, yazar Orhan Pamuk, Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard, eski TBMM Başkanı Cemil Çiçek, hukuk profesörü Adem Sözüer de yer alıyor.
Paylaşılan metin şöyle:
Abdullah Gül-Onbirinci Cumhurbaşkanı
Osman Kavala’yı AK Parti hükümetlerinin ilk dönemlerinde Dışişleri Bakanı iken tanıdım. Hükümetlerimizin Türkiye’nin köklü problemlerine çözüm bulmak için uyguladığı kararlı politikalarına, bazı (aşırı ulusalcı) çevrelerin şiddetli muhalefeti karşısında bize en güçlü desteği veren sivil toplum hareketlerinin içindeydi.
Öncelikle AB ile müzakerelere başlamak ve hukuk ve siyasi standartlarımızı yükseltmekle ilgili yasa değişiklikleri ve Kürt sorunu ile ilgili o zaman için cesaret isteyen politikalarımızı sivil toplum örgütleriyle paylaştığımız toplantılarda bizleri heyecanla desteklediğini hatırlıyorum.
Benim nazarımda Osman Kavala, nasıl birçok samimi muhafazakâr iş adamları gönüllü olarak bizim camiamızın vakıf ve dernek faaliyetlerini destekledilerse, o da kendi inandığı doğrultuda toplumsal ve kültürel çalışmaları destekleyen bir iş adamıydı.
AK Parti olarak 2004 yılında anayasanın 90. maddesinde yaptığımız değişiklikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarının hukuk uygulamalarımızda göz ardı edilemeyeceğini dikkate alarak, Osman Kavala ile ilgili AİHM kararının yerine getirilmesi hem ona yapılan haksızlığı giderecek hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin imajına katkı sağlayacaktır.
Prof. Adem Sözüer
Dışarıdan içeriye mektuplar”daki yazımda cezaevlerinde hukuken tutuklu ve hükümlüler kategorisi dışında kimse bulunamayacağını söylemiştim. Bu nedenle “Osman Kavala,Can Atalay” örneklerindeki gibi, haklarında Anayasa Mahkemesi veya AİHM kararlarının uygulanmadığı için dört duvar arasında kalmaya zorlanan kişileri hangi kategoriye sokacağız?” diye sormuştum. AYM/AİHM kararlarına rağmen kişileri cezaevinde tutmanın kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçunu oluşturduğunu ve böylece “suç işlenerek cezaevinde tutulanlar” şeklinde üçüncü bir kategorinin meydana getirildiğini ifade etmiştim.
Aradan bir buçuk yıl geçti ve Kavala’nın üçüncü kategori kapsamındaki mağduriyeti sekizinci yılını doldurdu. Üstelik AİHM’nin kararlarını dikkate almamak ve AYM’nin sadece bireysel başvuru değil norm denetimi sonucu verdiği kararları uygulamamak da “olağan bir uygulama” oldu.
Agnès Callamard-Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri
Osman Kavala nihayet özgürlüğüne kavuştuğunda – ki umarım o gün çok yakın, ona yapılan adaletsizlik, Türkiye tarihinin bu döneminin en utanç verici örneklerinden biri olarak anılacaktır. Ömrünü çokkültürlülüğe, diyaloğa ve açıklığa adamış bir insan hakları savunucusu, sekiz yıl gibi çok uzun bir süredir toplumdan uzaklaştırılmış, kültür-sanata, daha iyi bir toplum inşasına katkı sağlamaktan alıkonulmuştur.
Bir insanı, sadece toplumun geri kalanına mesaj vermek için özgürlüğünden yoksun bırakmak nasıl korkutucu bir karar, ne büyük bir haksızlıktır: “Cesaretiniz varsa aykırı davranın; hapse atılırsınız ve hiçbir şey, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de dahil hiç kimse sizi kurtaramaz.”
2022 yılında Uluslararası Af Örgütü, Osman Kavala’yı ve Gezi Davası’nda yargılanan diğer yedi kişiyi, bu haksız davadaki mahkumiyetlerinin ardından düşünce mahkûmu ilan ettiğinde, “Bu insanların cezaevinde geçirdiği her gün, adalet kavramına ve insan haklarına, Türkiye devletinin korumayı taahhüt ettiği ancak defalarca ve pervasızca ihlal ettiği ilkelere karşı yapılmış bir hakarettir” demiştim. O zamandan bu yana 1.233 gün daha geçti. Osman Kavala Ekim ayında 68 yaşına girdi. Bizler, Osman Kavala’nın ve diğer düşünce mahkûmlarının özgürlüğüne kavuşması talebimizden geri adım atmadık.
Ahmet İnsel-Akademisyen
Osman Kavala’nın sekiz yıldan beri maruz kaldığı, iktidardaki gücün şahsi kini ve öfkesinin ürünü olan ağır cezalandırma, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde otokrasi rejiminin anayasada yapılan şaibeli bir tadilatla resmen kuruluşunun ilk icraatlarından biridir. Tek elde, tek bir kertede, bir sarayda bütünüyle toplanan gücün yargıyı tamamen keyfî gerekçelere dayanarak kullanmasının bariz bir örneğidir.
Ahmet Taşgetiren-Köşe Yazarı
Osman Kavala. Türkiye’de son yüzyılda sıklıkla devreye giren “siyasal yargı”nın örnekleri çok görülen sembol kurbanlarından biri haline geldi.
Birilerinin onu “içerde tutma” iradesi, milli ya da uluslararası tüm yargı süreçlerini anlamsız kılabiliyor. Bu da “Adalet er geç gerçekleşir” tarzındaki genel kabulü, ya da yargı alanına giren insanın hayatta iken “Adalet ümidi”ni ortadan kaldırıyor.
Türkiye’de yargı sistemi o kadar çok ömür boyu hapis uygulamasına gidiyor ki, her gün daha çok insanın adalet ümidini “Mahşer”e sakladığı bir ülke haline geliyor.
Prof. Ali Alpar-Bilim Akademisi Kurucu Başkanı
Siyasî ve ahlâkî tavırlarımızın doğru ve tutarlı olması için yalandan, büyük yalanları sık sık tekrarlayan propagandadan, ‘alternatif gerçeklik’ten etkilenmemek, olayları kanıtlara bakarak, ve mantığımızı kullanarak değerlendirmek, bu anlamda titiz ve dürüst davranmaktan vazgeçmemek gerekir.
Osman Kavala işte bunu yaptı. Osman Kavala başlarda AKP’nin demokratikleşme görünümlü hamlelerini desteklemiş, “Avrupa’nın etkili liberal çevreleriyle temas kurmasında yardımcı olmuştu. onrasında gelişen olayları kanıtlarıyla değerlendirerek kendi bağımsız konumunu belirledi.
Anthony Barnett-openDemocracy Kurucusu
Osman Kavala’nın bitmek bilmeyen hapis süreci, vahim bir güç istismarıdır ve Türkiye’nin itibarında silinmesi zor bir leke bırakmaktadır. Kavala’nın masum olduğunu herkes biliyor. Dolayısıyla varılabilecek tek sonuç, Kavala’nın siyasal saiklerle cezaevinde tutulduğudur.
Peki neden? Barışa ve demokrasiye hayatını adamış; hakikat, adalet ve hakkaniyet için yorulmadan çalışmış; azınlıkların haklarını savunmada önemli roller üstlenmiş; onların topluma tam ve meşru katılımları için çaba göstermiş; malvarlığını uyum içinde yaşayan bir toplumun temelini oluşturacak dürüst ve hakiki bir tarih anlayışını desteklemeye vakfetmiş bir insan…
Prof. Aysel Çelikel-Eski Adalet Bakanı
Çağdaş demokrasinin temeli yargıdır, özellikle yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığıdır. Hak ve özgürlükler konusundaki uluslararası taahhütlerin devleti bağladığı bir ülkede Anayasa çerçevesinde yapılan eylemler demokratik toplumun hakkıdır.
Hal böyle iken insan haklarını amacına uygun olarak toplum kültürüne mal etmek için çaba gösteren Sayın Osman Kavala’nın sekiz yıldan beri insan onurunun temeli olan hak ve özgürlüklerinden mahrum bırakılmasının hesabı verilmelidir.
Osman Kavala insan onurunun kutsallığına inanmış, yurtsever, toplumun yüz akı olan bir insan hakları savunucusudur. Onun maruz kaldığı bu durum vicdanları unutulmaz ve onarılamaz bir şekilde rencide etmektedir.
Cemil Çiçek-Eski TBMM Başkanı ve Eski Adalet Bakanı
Gerek Adalet Bakanlığım gerek sekiz yıla yakın süren Hükümet Sözcülüğüm ve daha sonra TBMM Başkanlığı görevlerim boyunca bu ve benzeri konularda muhtelif açıklamalar yaptım. Özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarının uygulanması gerekliliği hususunda yaptığım bir açıklama hemen aklıma geliyor.
Bu açıklamamda Abdullah Öcalan’la ilgili AİHM kararı uygulanması en zor karar olduğu hâlde, bu kararın bile uygulandığını belirtmiştim. Bugüne baktığımızda, o açıklamalarıma nazaran yeni bir durum yok. Konu aynı, uygulanacak kurallar aynı, kararı veren mahkemeler aynı… Dolayısıyla yeni bir şey söylemeye gerek yok. Geçmişte ne söylediysem aynı fikirleri taşıyorum.
Prof. Cevat Çapan-Akademisyen, Şair
Seksenli yıllardan beri tanıdığım Osman Kavala yalnız insan haklarının değil, tüm insan değerlerinin de kararlı bir savunucusudur. Dostluğu ile onur duyduğum bu saygın insan her zaman haksızlığa karşı, doğruluktan, iyilikten ve güzellikten yana var gücüyle çalışmış, birlikte yaşadığı insanlara eşsiz bir örnek olmuştur.
Onun varlığının, hepimiz için daha insanca bir dünya yaratmanın esin kaynağı olacağına inanıyorum.
Emre Kongar-Köşe Yazarı
Osman Kavala bugünlerde, seçilmiş belediye başkanlarına, CHP’ye ve medyaya karşı yapılan haksızlık ve hukuksuzlukların yine güncel haberlerin başına oturması ile gündeme yerleşen adaletsizliklerin simge kurbanlarından biridir:
Ne yazık ki, benim “İkinci Silivri Trajedisi” diye adlandırdığım dönemde bu tür haksızlık ve hukuksuzluklarla simgeleşen olayların ve kişilerin sayısı Ekrem İmamoğlu ve Merdan Yanardağ olayları ile son günlerde iyice arttı.
Osman Kavala olayı, bu sürecin başlangıç aşamasında yer alan bir simgedir!
Ertuğrul Günay-Eski Kültür ve Turizm Bakanı
“Osman Kavala’ya Özgürlük” girişiminin, dostlarına yazdığı mektubun son cümlesi Osman’ın yaşamının özeti gibi: “Osman Kavala’nın başka insanların iyiliği için daha yapacağı çok iş var.”
Gerçekten de Osman Kavala yaşamının büyük bölümünü, bilgisini, imkânlarını başkalarının iyiliği için seferber etti. İnanç, köken, sınıf, servet, dil, din ayrımı gözetmeden, herkesin iyiliği için uğraştı; sorunların barış, hoşgörü ve diyalog içinde çözümlenebileceğine inandı, bu ortamı oluşturmaya çalıştı.
Bu niteliklerini bilenler, dostları, arkadaşları tutukluluğunun sürüp giden yıldönümlerinde artık çaresizlik çığlıklarına dönüşen duygularımızı yazıp çiziyoruz. Derde deva olmuyor.
Belki bu kez farklı bir şey yapmalı; haksızlığa karşı çığlığımızı uluslararası boyutlara taşıyacak bir girişimle yükseltmeliyiz.
Yaşamını, ayrım gözetmeden bütün insanların iyiliğine vakfeden Osman Kavala’yı Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterelim.
Son on yılda yaşanan bütün hukuksuzluklara karşı ve bütün mağduriyetlerin simgesi olarak…
Kim bilir, bütün bu kargaşa ve karanlığın sonunda, belki çok uzak olmayan bir tarihte, “başka insanların iyiliği için” üstleneceği başka görevlere de adayımız olur.
Sabrı ve onurlu direnciyle ona çok da yakışır.
Federico Borello-İnsan Hakları İzleme Örgütü (Geçici) Direktörü
Demokrasi kültürünü, insan haklarını, adaleti ve çoğulculuğu güçlendirmeye kendini adamış bir insanın, bunun bedeli olarak sekiz yıldır cezaevinde tutulması. Bahsedilen kişi Osman Kavala: bugün Türkiye’nin en tanınmış mahkûm insan hakları savunucusu.
Onun utanç verici yargılanması ve mahkûmiyeti ile Erdoğan hükümetinin Kavala’nın serbest bırakılmasını ve müebbet cezasının bozulmasını öngören bağlayıcı AİHM kararlarına açıkça meydan okuması, ülkedeki insan hakları ve demokrasi krizinin ne kadar derinleştiğinin en somut göstergelerinden biri. Osman Kavala’nın haklarını, temsil ettiği değerleri ve yürüttüğü çalışmaları savunmaktan vazgeçmeyeceğiz.
Hasan Cemal-Gazeteci
Sevgili Osman, nasılsın kardeşim? Yıllar ne çabuk geçip gidiyor. Gözaltı haberin bana 18 Ekim 2017 gece yarısı ulaşmıştı. Ben de oturup T24’e hemen bir yazı yazmıştım. Polis seni Atatürk Havalimanı’nda Gaziantep uçağından gözaltına almış… Gece yarısından sonra teyide muhtaç başka haberler de ulaştı: Bir haftalık gözaltı süresi… Başka isimlerin de bulunduğu bir liste… 15 Temmuz… Anayasal düzeni zorla değiştirmeye teşebbüs… Senin yerin hep demokrasi, hukuk ve özgürlük saflarındaydı. Sevgili Osman; Yoksa seni de darbeci mi ilan edecekler? ‘Teröristlik’ten mi yargılayacaklar? İnşallah bunlar söylentidir. Kısa zamanda özgürlüğüne kavuşursun.
Prof. İbrahim Kaboğlu- İstanbul Barosu Başkanı
Osman Kavala, 1 Kasım 2017 tarihinde tutuklandı. Aradan geçen sekiz yılın ardından hâlâ özgürlüğünden mahrum. Bu süre, yalnızca bir insanın yaşamından haksız yere çalınan yıllara değil; aynı zamanda hukukun üstünlüğünün, adalet duygusunun ve toplumsal vicdanın ağır yara aldığı bir sürece karşılık gelmektedir.
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM), 10 Aralık 2019 tarihli kararında, Osman Kavala’nın tutukluluğunun siyasi saiklerle gerçekleştirildiğini, makul şüpheye dayanmadığını ve bu nedenle İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 5. ve 18. maddelerinin ihlal edildiğini açıkça tespit etmiştir.
Mahkeme, Türkiye’nin Kavala’yı derhal serbest bırakması gerektiğini hükme bağlamıştır.
Ne var ki bu karar, aradan geçen beş yıla rağmen uygulanmamış; Kavala, farklı dosyalar üzerinden yargılanarak nihayetinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmıştır.
Bu durum yalnızca bireysel bir haksızlık değil; aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin, İHAS’ın 46. maddesi uyarınca AİHM kararlarına uyma yükümlülüğünün ihlali anlamına gelmektedir. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin bu nedenle Türkiye hakkında ihlâl prosedürü başlatmış olması, sorunun ciddiyetini bir kez daha ortaya koymaktadır.
Anayasamızın 19. maddesi, herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını; 90. maddesi ise uluslararası insan hakları sözleşmelerinin iç hukukta bağlayıcılığını açıkça düzenlemektedir. Dolayısıyla İHAM kararlarının uygulanmama ısrarı yalnızca uluslararası yükümlülüklerimizin değil, aynı zamanda anayasal düzenin ve hukukun üstünlüğü ilkesinin de ihlalidir.
Osman Kavala’nın uzun süredir devam eden hapisliği, hukuk devleti normuna, adil yargılanma hakkına ve suçsuz sayılma hakkına gölge düşürmektedir.
Yargının bağımsızlığını zedeleyen her uygulama, toplumun adalete olan inancını giderek zayıflatmaktadır.
Hiçbir hukuk devleti, hiçbir demokratik sistem, vicdana sığmayan ve hukuki dayanağı olmayan böylesi yargı kararlarıyla varlığını sürdüremez.
İHAM kararlarının gecikmeksizin uygulanması, Osman Kavala’nın serbest bırakılması ve Anayasa’ya saygının sağlanması, hukukun üstünlüğüne, insan onuruna ve ortak vicdana saygının bir gereğidir.
Prof. Ioanna Kuçuradi-Filozof
Osman Bey’le Ayşe Buğra’nın eşi olarak tanıştık. Üniversite yıllarımda İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümünde görevli olan annesi Jale Hanım’ın odasında karşılaşırdık sevgili Ayşe ile…
Osman Bey’le tanıştığımızda, gördüğüm eylemleriyle, kendisinin “etik değer koruma”ya, bu mümkün olmuyorsa “en az değer harcama”ya, yani etik değerde en az kayba yol açacak şekilde hareket etmeye çalışan bir insan olduğunu düşündüm.
Her ne kadar her birimiz her yaptığını, çeşitli şekillerde oluşan karakteriyle yapıyorsa da, Osman Kavala’nın yaşadıkları beni hukuk öğretimi hakkında da düşündürdü.
Jale Parla-Akademisyen
Sevgili Osman, O Nisan günü göğsüme oturan koca taş yerinden hiç oynamadı. Her gün, her saat ve saniye o orada durdu, ben de seni özledim. Bu, seni tanıyan, seven herkesin ortak duygusu. Bir de seni tanımadıkları halde artık çok iyi öğrendikleri haksızlık ve adaletsizliğe isyan edenler var. Ve biz seni tanıyanlar biliyoruz ki sen en çok da onlar için direniyorsun.
Prof. Judith Herrin-Akademisyen
Sevgili Osman, merhaba!
Yaklaşan bir yıl dönümü olduğunu derin bir hüzünle fark ettim – doğum günün değil, zira o Ekim’deydi; tutuklanmanın yıl dönümü. Sekiz yıl içinde gittikçe Türkiye’nin dünya çapında kınanmasına yol açacak olan bu temelsiz ve hukuksuz özgürlüğünden mahrum edilmenin yarattığı ilk şaşkınlığı hatırlamak sarsıcı.
Böylesine uzun ve zorlu bir felaket karşısında gösterdiğin sarsılmaz cesareti selamlıyor, bunun için hayranlığımı ifade etmek istiyorum ve bu cesaretini her anlamda desteklemek niyetiyle yazıyorum
Prof. Köksal Bayraktar-Avukat, Akademisyen
“Osman Kavala’ya Özgürlük” bir gereklilik ve zorunluluktur. Çünkü, “Osman Kavala – Gezi” davasında hukukun pek çok ilkesine aykırı davranılmış ve bu durum yıllarca sürmüştür. Delillerin yetersizliği, cezanın şahsiliğinin ve suçta, cezada kanunilik ilkelerinin ihlali, davanın alabildiğine genişletilmesi ve başka davalarla birleştirilmesi, yargılamanın genişletilmesi ve yayılması, tanıkların yeterince dinlenmemesi gibi…
Ayrıca, karar veren mahkeme başkanlarından biri hakkında soruşturma yapılması, bir üye hakimin geçmiş seçimde iktidardaki siyasal partinin milletvekili adayı olması, yargı organının tarafsız ve bağımsız olmaması, Bölge Adliye Mahkemesi’nde ve Yargıtay’da, duruşmanın yapılmaması da diğer hukuka aykırılıklardır.
Mary Lawlor-BM İnsan Hakları Savunucularının Durumu Özel Raportörü
Bir insan hakları savunucusu olarak Osman Kavala, benim de aralarında bulunduğum Birleşmiş Milletler özel raportörleri tarafından Türkiye hükümetine gönderilen pek çok mektubun konusu oldu. İlk olarak 2017 yılında tutuklanmasının ardından yazılan bu mektuplarda, Kavala’nın tutuklanmasının Türkiye’deki azınlıklarla ilgili kültürel faaliyetleriyle bağlantılı olabileceğine dair ciddi endişeler dile getirildi. Kavala, Ermenistan ve Yunanistan’ın da aralarında bulunduğu komşu ülkelerle Türkiye arasında diyalog kurulması çağrısında bulunuyordu. Bundan daha barışçıl bir amaç düşünülemezken; bir filantrop, kâr amacı gütmeyen bir kültür merkezinin kurucusu ve Türkiye’nin önde gelen sivil toplum kuruluşlarında görev alan bir isim olarak Kavala’nın tutuklanması daha da hayret vericiydi.
İki yıllık tutukluluk ve altı duruşma sonucunda beraat ettikten hemen sonra yeniden tutuklandığında ve ardından 2022’de “cebir ve şiddet kullanarak hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldığında endişelerimizi tekrar ifade ettik. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Kavala’nın tutukluluğunun keyfi olduğuna ve davasının yalnızca temel haklarını kullanmasına ilişkin olduğuna iki kez hükmetti ve serbest bırakılmasını talep etti.
Türkiye, Avrupa Konseyi üyesidir ve bu kararlar bağlayıcıdır. Osman Kavala bu yıl 68 yaşına girdi ve tamamen barışçıl insan hakları savunuculuğu faaliyetlerine rağmen sekiz yılı aşkın süredir cezaevinde. Cezaevindeyken Avrupa Konseyi’nin Václav Havel İnsan Hakları Ödülü’ne layık görüldü. Osman Kavala derhal serbest bırakılmalı ve sanat, sosyal araştırma, kültürel çeşitlilik ve temel insan haklarını desteklemeye yönelik çalışmalarına devam etmesine izin verilmelidir.
Murat Karayalçın-Eski Dışişleri Bakanı
Osman Kavala’nın sekiz yıldır haksız yere yaşadıkları nedeniyle, bir yurttaş olarak, kendimi ona karşı mahcup hissediyorum. Ayrıca AİHM’in Kavala kararının uygulanmaması nedeniyle, bu kez de eski bir Dışişleri Bakanı olarak, kendimi yapmam gereken bir şey var da yapmıyormuşum gibi bir duyguyla, hem mahcup hem de sanki suçluymuşum gibi hissetmekteyim.
Aslında sorun, benim ve benim gibi düşünen bireylerin sorunu olmaktan çıkmış, Türkiye’nin ulusal vicdanı ve uluslararası saygınlığı konusu haline gelmiştir. Buna artık son vermeliyiz. Adalet temeline dayalı olarak kurulduğunu bildiğimiz Cumhuriyetimizin 102. yılında, sevgili Osman Kavala’ya, sekiz yıl önce elinden alınan özgür yaşam hakkını, saygıyla ve özür dileyerek, teslim etmeliyiz.
Mustafa Yeneroğlu-TBMM Milletvekili
Osman Kavala, hayatını sivil toplumun güçlenmesine, barış kültürü ve ortak iyilik fikrine adayan bir entelektüeldir. 1 Kasım günü, işlemediği bir suçun yüküyle, tek kişilik hücresinde geçirdiği sekizinci yılını geride bırakmış olacak. Osman Kavala’nın, yaşadığı hukuksuzluklara ve aradan geçen yıllara rağmen, sakin ve nezaket dolu halini her daim koruması ve hücresinde de inandığı değerlere hizmeti sürdürmesi, insanda büyük bir hayranlık uyandırıyor. Dışarıda yükselen gürültünün aksine içeride kurduğu dinginlik ve her şeye rağmen kimseye kin gütmeden yaşananları anlama çabası, elbette bir kabul ediş değil; kimseyi hedef almadan, öfkeye teslim olmadan, yalnızca vicdanı kaybetmeye izin vermeden sürdürülen saygın ve onurlu bir direniştir.
Nacho Sánchez Amor-Avrupa Parlamentosu Türkiye Daimi Raportörü
Osman Kavala, hukuksuz bir şekilde cezaevinde geçirdiği sekiz yılı geride bıraktı. Kendisinden, eşinden, ailesinden ve dostlarından acımasızca çalınan tam sekiz yıl.
Kavala bugün 68 yaşında ve hakkındaki suçlamaların temelsizliğine, tamamen keyfi kararlarla yürütülen yargı sürecine, AİHM’in hakkında verdiği iki emsal karara ve Türkiye Anayasası’na rağmen Silivri’deki bednam cezaevinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını çekiyor.
Bu zulüm neden? İyi bir insana karşı bu takıntı neden? İbret-i alem olsun diye. Fikir ayrılığına cesaret edenlerin başına neler gelebileceğini göstermek için.
Nesrin Nas-Siyasetçi
Sevgili Osman,
“Osman Kavala’ya Özgürlük Kampanyası” kapsamında tutukluluğunun sekizinci yılı vesilesiyle dostlarından bir mektup istedikleri mesajı gelince bir insanın hayatından sekiz yılın çalınmasının korkunçluğunu uzun uzun düşündüm.
Gözaltına alındığın haberini televizyondan öğrendiğimde kulaklarıma inanamamış, mutlaka bir yanlışlık oldu diye düşünmüştüm. Ama öyle olmadı. Maalesef tutuklandın.
Senin tutuklanman ve birçoğunu Silivri’de izlediğim yargılanma sürecin Türkiye’nin değişeceğinin ve giderek bir demokrasi, bir hukuk devleti olma vasfını yitireceğinin ön habercisi oldu. Hele tahliye ve beraat kararı verildiği gün, daha cezaevi kampüsünden çıkmadan casusluk gibi bir başka suçtan yeniden tutuklanman artık bir başka Türkiye’de yaşadığımızın kanıtıydı.
Orhan Pamuk-Yazar
Osman Kavala içeri alınalı sekiz yıl olmuş! Onun uğradığı sınırsız haksızlık ve zulüm ve buna seyirci kalmak bize yalnız Kavala’nın değil hepimizin de onun gibi esir olduğunu hissettiriyor.
Rıza Türmen-Eski AİHM Yargıcı
Sekiz yıldır Osman Kavala davasıyla yaşıyoruz. Osman’a yapılan büyük haksızlık, hukuksuzluk, vicdansızlık, Kavala davasını bizim yaşantımızın da parçası haline getirdi. Sekiz yılda çok şey öğrendik. Hukuk nasıl siyasallaştırılır, yargının siyasal iktidarın talimatıyla hareket etmesi nasıl sağlanır, AİHM kararları nasıl uygulanmaz, insanlar siyasal iktidar istedi diye hukuka aykırı olarak yıllarca nasıl cezaevinde tutulur, hukuk devleti nasıl rafa kaldırılır, kişiyi kamuoyunda kötülemek için nasıl bir algı operasyonu yürütülür, bunların hepsini öğrendik. Her şeyi biliyoruz.
Ama bilmediklerimiz de var. İktidar çevrelerinin Osman’a karşı duydukları nefretin, öfkenin nedenini bilmiyoruz, anlamıyoruz. Bu sadece Gezi’ye karşı duyulan kin ve nefretten ve Osman’ın Gezi’nin simgesi olarak görülmesinden mi kaynaklanıyor, yoksa bunun ötesinde Osman’a bakınca kendi eksikliklerini gördüklerinden mi, bunu bilmiyoruz.
Taha Akyol-Gazeteci, Yazar, Hukukçu
Osman Kavala, gözaltına alındığı günden bu yana tam sekiz yıldır tutuklu ve hükümlü. Verilen ceza ağırlaştırılmış müebbet hapis olduğu için en ağır hükümlülük rejimine tâbi bulunuyor, hücrede tutuluyor.
Açıkça haksız mahkûmiyet…
AYM Başkanı Zühtü Arsan, 55 paragraftan oluşan karşı oy yazısında, Kavala’nın tutukluğunu gerektirecek hiçbir ‘kuvvetli şüphe sebebi’nin bile bulunmadığını yazdı. (Başvuru No. 2020/13893)
Tutuklama sebebi bile olmadığı halde ve dosyaya yeni bir delil de konulmadan, müebbet ağır hapse mahkûm edildi.
Son olarak AYM, aynı davanın hükümlüsü Tayfun Kahraman’ın mahkûmiyetine yeterli delil olmadığını tespit ederek yeniden yargılanması gerektiğine karar verdi.
Thomas de Waal-Akademisyen
Osman Kavala’nın özgürlüğünden mahrum bırakılışının sekiz yılını doldurması ve kendisinin halen Silivri’deki cezaevinde bir hücrede olması yürek burkuyor. Bu sekiz yıl, sadece Osman Bey’in ailesi ve dostlarıyla geçirmesi gereken yıllar değildi; aynı zamanda Türkiye’nin kamusal hayatının da onun aklından, yaratıcılığından ve barışa katkı kapasitesinden yararlanabileceği, zenginleşeceği yıllardı.
AİHM’den yerel mahkemelere kadar, Türkiye’deki yetkililer de dahil, kimsenin Osman Kavala’nın cezaevinde olmasının arkasındaki suçlamaların tamamen temelsiz olduğuna dair şüphesi yok. Kavala “iktidarda olana hakikati söyleme” sebebiyle cezaevinde ve iktidar bunun bedelini ödetiyor.
Yetvart Danzikyan-Gazeteci
Sevgili dostum Osman Kavala, sadece iktidarın canı öyle istediği için tam sekiz yıldır zindanda, tek başına. Evet, eşi, avukatları, görüşmecileri düzenli olarak onu ziyaret ediyorlar ama sonuçta sekiz yıldır zindanda. Hapiste ya da cezaevinde dememeyi tercih ediyorum, bu kelimeler onun yaşadığı koşulları tarif etmiyor. Zindandadır Osman Kavala ve tek başınadır.
Tek başınalık kısmı şu açıdan da önemli. Yargısıyla, polisiyle, istihbaratıyla, ordusuyla, hükümetiyle, hükümete bağlı medyasıyla koskoca bir yapının, sistemin karşısında tek başınadır. Ama bu onun seçimi değildi. Dolayısıyla cümleyi şöyle kurmak daha doğru: Koskoca bir devlet ya da hükümet, sekiz yıldır tek başına bir insana zulmetmekle meşgul. Osman’ın arkasında bir parti yok, bir örgüt yok, bir “güç” yok. Dostlarından, demokrasi mücadelesi verenlerden, eşinden başka hiç kimsesi olmayan bir insan.

