2011 yılında Suriye’de iç savaşın başlamasının hemen ardından ülkeden kaçanların ilk duraklarından biri Hatay’ın Reyhanlı ilçesi oldu.
Kimi kaynaklara göre nüfusundan fazla sığınmacıya ev sahipliği yapan Reyhanlı, 2013 yılında yapılan iki ayrı bombalı araç saldırısına sahne oldu.
53 sivilin hayatını kaybettiği bu saldırı, 2015’te IŞİD tarafından gerçekleştirilen Ankara Garı saldırısına kadar “Türkiye tarihinin en çok can kaybına neden olan terör saldırısı” olarak kayıtlarda kaldı.
Saldırı öngörüldü, savcı ikna edilmedi
Bu saldırı, aslında “önlenebilir” bir saldırıydı.
Çünkü Milli İstihbarat Teşkilatı 31 Ekim 2012 günü Hatay İl Emniyet Müdürlüğü’ne bir bilgi notu göndermiş ve Mihraç Ural’ın (Suriye hükümeti yanlısı bir milis örgütünün Türkiye asıllı komutanı) eylem hazırlığı yaptığını bildirmişti.
Takibin devam ettiği başka resmi evraklardan da anlaşılıyor.
2013 yılının ilk aylarında, daha sonra Reyhanlı saldırısının planlayıcıları arasında gösterilecek Murat Özdeş’in Suriye’den Türkiye’ye patlayıcı getirmeye hazırlandığı belirtiliyordu.
11 Şubat 2013 günü, Hatay’daki MİT ve Emniyet yetkililerinin katıldığı koordinasyon toplantısında Suriyeli bir muhbirin üzerine dinleme cihazı yerleştirilmesi kararı verildi.
Teknik imkanları daha geniş olan Hatay Emniyet İstihbarat Müdürlüğü bu yöndeki talebe, “MİT ve TEM arasındaki çalışmaya müdahil olmak istemiyoruz” diyerek yanıt vermedi.
İstihbarat çalışmasında saldırıyla ilgili bir isme de ulaşılmıştı: Anas Asalieh…
22 Şubat’taki istihbarat koordinasyon toplantısında şüpheliye gözaltı işlemi yapılmasının faydalı olacağı kararı çıksa da Adana Cumhuriyet Savcısı Özcan Şişman, dinleme kayıtları ve tanık ifadelerine rağmen ‘patlayıcı malzeme bulunmaması’ nedeniyle gözaltı talebine imza atmadı.
3 Nisan 2013’de MİT Adana Bölge Başkanlığı’ndan bir yetkili konuyu bizzat Özcan Şişman ile görüşse de bir sonuç alamadı. Bu görüşmeden 13 gün sonra bombalar artık Türkiye’deydi.
Güvenlik birimleri arasında buna benzer birçok temas yaşandı.
Ama dönemin savcısı Şişman bir türlü ikna edilemediği için operasyon yapılmadı. Sonuçta plakalarına kadar tespit edilen araçlar Reyhanlı’da patlatıldı ve 53 kişi öldürüldü.
Şişman’ın FETÖ mensubu olduğuna yönelik mahkeme kararları, Adana ve Hatay’daki MİT TIR’larının durdurulmasına ilişkin rolü ve ByLock yazışmaları, saldırının FETÖ ile bağlantılı görülmesine de neden oldu.
MİT-Emniyet ve savcılık arasında yaşanan bütün süreç, Başbakanlığın Reyhanlı raporunda da kendine yer buldu. Saldırıda ihmali olan kamu görevlileri yargılandı.
Reyhanlı’daki acı unutulmadı ama bombaların patlamasından 9 yıl sonra bir isim, ABD tarafından Türkiye’ye iade edildi.
Haberlerde isminin Mehmet Gezer olduğu açıklanan bu kişi, “Reyhanlı katliamının emrini vermekle” de suçlandı.
1- Reyhanlı dosyasındaki ilk Mehmet Gezer izi neydi, saldırının talimatını verdiği iddiasını kim ileri sürdü?
Reyhanlı saldırısından üç gün önce Hatay Emniyet Müdürlüğü bir telefon aldı. Telefonun diğer ucundaki kişi “İhbarcı Z” olarak kodlanmıştı.
“İhbarcı Z”, “Bombalama eylemi yapacak şahıslardan Tamir Dukancı, Yayladağı Sınır Kapısı’na 09.05.2013 tarihinde gelecek. Nasır Eskiocak onu eylem için hazırlanan araçların olduğu yere götürecek. Transit marka iki araca Mehmet Gümüş isimli kaportacı gizli bölme yaptı. 1000 kg C3 malzeme deniz yoluyla Samandağ’a intikal edecek. Patlayıcılar araçlara yerleştirilerek Yusuf Nazik ve Nasır Eskiocak önderliğinde 9 Mayıs 2013 günü Ankara’ya gönderilecek. Ankara/Kocatepe Camii veya bir AVM hedef olacak. Planlamaları Mihraç Ural’ın yanında bulunan Hacı isimli şahıs yapıyor” dedi.
Bahsettiği isimlerin hepsi Reyhanlı’daki saldırıya karışan kişilerdi ve bu kişilerin ilk hedefi Reyhanlı değil Ankara’ydı. Ama bu ihbarın da gereği de yapılmadı.
“İhbarcı Z” olarak kodlanan kişi, ABD’den Türkiye’ye iade edilen ve “Reyhanlı katliamının emrini veren kişi” olduğu söylenen Mehmet Gezer’di.
Gezer hakkında, “Reyhanlı saldırısının emrini verdiği”ne ilişkin bir mahkeme kararı yok.
Bu iddia, Reyhanlı saldırısının planlayıcıları arasında olmak suçlamasıyla yargılanan ve 53 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan Yusuf Nazik tarafından ileri sürüldü. Nazik, ifadesinde “Saldırının talimatını Gezer’den aldım” demişti.
2- Gezer’in adli kayıtlardaki suçları neydi?
Saldırıya kadar Mihraç Ural’ın da ikamet ettiği Suriye’nin Lazkiye kentinde yaşayan Gezer hakkında “Uyuşturucu ticareti”, “Resmi belgede sahtecilik”, “Suç örgütü kurmak ve yönetmek”, “Resmi belgede sahtecilik” suçlarından yakalama kararı vardı. Gezer, asıl servetini uluslararası uyuşturucu ticaretinden kazanıyordu.
3-ABD ile ilişkisi nasıl başladı?
Gezer’in uyuşturucu ticareti ABD istihbaratının da radarına takılmıştı.
Karadağ’da ABD’nin Narko-İstihbarat teşkilatı DEA tarafından yakalanan Gezer, ABD’ye götürüldü ama burada soruşturmanın odağı değişti.
ABD’deki Rıza Sarraf davasını açan ve Halkbank’ın eski genel müdür yardımcısını tutuklatan Savcı Preet Bharra’nın karşısına çıkarıldı.
Türk istihbarat birimleri, o dönem Türkiye ile ilişkileri çok kötü olan ABD’nin Gezer’i kullanmaya çalıştığına ilişkin bir rapor hazırladı.
4-Rıza Sarraf’la aynı dosyada nasıl şüpheli oldu?
Bu rapor, Gezer hakkında yakalama kararı çıkartan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın dosyasına da girdi.
18 Aralık 2017’de İstanbul savcılığından mahkemeye gönderilen bir yazıda, ABD’deki yargılama sürecinde, eski savcı Özcan Şişman’ın kasıtlı ihmali sonucu yaşanan Reyhanlı saldırısında, FETÖ mensupları yerine Türkiye Cumhuriyeti güvenlik ve istihbarat birimlerinin sorumlu olduğu sonucuna çıkacak kurgu oluşturulacağı ve Gezer’in de bu kurguda rol oynayacağından bahsediliyordu.
Mahkeme, talebi yerinde gördü ve Gezer, Rıza Sarraf ile 17-25 Aralık sürecinde kilit rol üstlendikten sonra tutuklanan ama tahliye olduktan sonra ABD’ye kaçarak FBI ile işbirliği yapan eski polis Hüseyin Korkmaz ile aynı dosyanın şüphelisi oldu.
Gezer’e yöneltilen yeni suçlama şuydu: Devletin güvenliğine veya iç ve dış siyasal yararlarına ilişkin belge ve vesikaları kısmen veya tamamen yok etmek, tahrip etmek veya bunların üzerinde sahtecilik yapmak…
5- İadenin zamanlaması manidar mı?
Ama ABD’nin “yeni Rıza Sarraf” planında aktörleştirilmek istediği ve Türkiye’ye karşı ABD’de açılacak yeni bir dosyanın “itirafçısı” olarak düşündüğü Mehmet Gezer, ABD ile ilişkilerin yumuşamasıyla rafa kaldırıldı ve ABD’li polislerin refakatinde Türkiye’ye teslim edildi.
Ankara’daki kaynaklar, bu iadenin Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in NATO üyesi olmasına ilişkin blokajını kaldırmasından hemen sonra gerçekleşmesini ABD tarafının bir “iyi niyet göstergesi” olarak yorumluyor.