Hürriyet yazarı Sedat Ergin, ABD Senatosu’ndaki Türkiye oturumu hakkında geniş bilgi veren bir yazı kaleme aldı bugün (28 Temmuz). Ergin’in yazısı şöyle:
Geride bıraktığımız Kurban Bayramı sırasında ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi’nde düzenlenen Türkiye konulu oturum, ABD ile ilişkilerin seyrini hem yönetim hem de Kongre nezdinde okuyabilmek bakımından oldukça bilgilendirici bir çerçevede geçti.
Toplantı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden arasında geçen ay Brüksel’deki NATO zirvesi sırasında yapılan görüşmenin izlerini sürmek bakımından da önemliydi.
Yönetimi ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşlerden Sorumlu Müsteşarı Victoria Nuland’ın temsil ettiği bu oturuma çok sayıda senatörün katılması, son derece detaylı soruların yöneltilmesi, Türkiye dosyasının Senato tarafında yakından ve ciddi bir şekilde izlenmekte olduğunu gösteriyor.
Nuland’ın açıklamalarına bakılırsa, Biden yönetimi, çok karmaşık bir yapıya bürünen Türkiye ile ilişkilerini, gündemdeki meseleleri üç ayrı kategoriye ayırarak yürütmeye çalışıyor.
Birinci grupta, iki ülkenin aynı bakışı paylaştıkları, aynı çizgide politikalar izleyerek iyi bir işbirliği yürüttükleri alanlar var.
İkinci grupta, iki ülkenin aynı mercekten bakmadıkları, ancak aralarındaki bakış farklılıklarını kapatmaya çalıştıkları meseleler bulunuyor. Üçüncü grupta ise ABD’nin Türk hükümeti ile derin görüş ayrılığı yaşadığı sorunlar yer alıyor.
Ayrıca, Biden yönetiminin Türkiye’de demokrasi ve insan hakları alanlarındaki sorunlarla ilgili eleştirilerini ve beklentilerini ayrı bir başlık altında geniş bir şekilde sıralıyor Nuland.
TÜRKİYE’NİN KABİL’DEKİ KATKISI HAYATİ OLUR
Kuvvetli işbirliğinin yürüdüğü birinci kategoride ilk sırada NATO geliyor. Türkiye’nin NATO’nun dünyanın muhtelif yerlerindeki misyonlarına çok önemli katkılar yaptığını belirtiyor Nuland. Keza, karşılıklı ticaret hacminin 20 milyar doların üzerine çıktığı ekonomik işbirliğini de olumlu gündem içinde değerlendiriyor. Enerji ve LNG (sıvılaştırılmış doğalgaz) alanındaki artan işbirliğine özel bir vurgu yapıyor.
ABD Dışişleri yetkilisi, terörle mücadele, Rusya ve İran’ın Ortadoğu’daki zararlı etkilerinin caydırılması başlıklarına yine iki ülkenin paylaştıkları öncelikler arasında yer veriyor. Türkiye’nin Ukrayna ve Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü ve NATO’ya katılmalarını desteklemesini bir başka ortak payda olarak sıralıyor. Bu açıklamadan, Karadeniz’e ilişkin konuların Türkiye ile ABD’yi yakınlaştırdığı sonucunu çıkarmak mümkün.
Nuland, Türkiye’nin Afganistan’ın başkenti Kabil’deki havalimanının güvenliğini üstlenmek için yaptığı öneri üzerinden sağlayabileceği katkının “hayati olacağını” anlatıyor. Türkiye’nin bu katkısıyla, ABD ve ortaklarının Kabil’de kuvvetli bir diplomatik mevcudiyeti sürdürebileceklerini belirtiyor.
Türkiye’nin Suriye’nin kuzeybatısındaki varlığının dört milyon Suriyeliyi Esad rejiminin hedefi olmaktan koruduğunu söylemesi de Nuland’ın altı çizilmesi gereken bir diğer beyanı. Bu sözler ABD’nin, Türkiye’nin İdlib’den Fırat Kalkanı bölgesine kadar yayılan alandaki askeri varlığına kuvvetli bir desteğin ifadesi olarak görülmelidir. ABD’li yetkili, Türkiye’nin bu varlığının yeni bir insani felaketi, bu çerçevede kendisine ve Avrupa’ya dönük yeni bir göç dalgasını caydırdığını da kayda geçiriyor.
TÜRKİYE VE RUSYA PARALI ASKERLERİ EŞZAMANLI ÇEKECEKLER
Libya, Nuland’ın açıklamalarında nihai siyasi hedef açısından iki ülke arasında mutabakat olmakla birlikte yabancı askerlerin çekilmesi başlığında müzakere gerektiren bir alan olarak beliriyor. Nuland’ın buradaki ilginç bir ifadesi, “Gerek Türkiye gerek Rusya, paralı askerlerin çekilmesini destekleyeceklerini ama bu konuda tandem (birbirini izleyerek, eşzamanlı) hareket edeceklerini en yüksek düzeyde beyan ettiler. BM’nin Libya temsilcisi Kubis ile senkronize bir çekilmenin nasıl olabileceğini konuşuyoruz” diyor.
Bu ifadeden, Libya’da bulunan Türkiye’nin kontrolündeki ÖSO unsurları ile Rusya’nın Wagner Grubu’nun önümüzdeki dönemde bu ülkeden senkronize bir şekilde çekilebileceklerini anlıyoruz.
ABD Dışişleri Müsteşarı, bu arada uzun dönemli istikrarı tehlikeye düşürecek hareketlerden ve bölgesel çatışmalardan kaçınması hususunda Türkiye’ye kuvvetli mesajlar verdiklerini de söylüyor. “Türkiye’nin liderlerinin bölgedeki anlaşmazlıkları provokatif eylemler ya da söylemler yerine diplomasi yoluyla ele almalarını istiyoruz” diyen Nuland, ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kıbrıs’ta Maraş’ın bazı bölümlerinin açılmasıyla ilgili açıklamalarını kınadıklarını hatırlatıyor komiteye.
TÜRKİYE’YE S-400’LERDE ÇIKIŞ YOLLARI ÖNERİYORUZ
En temel görüş ayrılığı tahmin edileceği gibi S-400 başlığında çıkıyor. “Başkan Biden Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı çok açık oldu. Türkiye’nin Rus S-400 hava savunma sistemleri almasına ve bunların konuşlandırmasına karşı çıkmaya devam ediyoruz. Rusya’dan yeni silah alımının ek CAATSA yaptırımları getireceğini de açık bir şekilde aktardık” diye konuşuyor Nuland.
Nuland, bir NATO üyesinin Rusya’dan bu sistemi alarak hem güvenlik hem de ekonomik açıdan çıkarlarını bu kadar riske atmasına “anlam veremediğini” de kaydediyor. “En yüksek düzeydeki son temasta da olduğu gibi, onlara çeşitli çıkış yolları sunmaya devam ediyoruz. Bu konudaki görüşmelerimiz devam edecek” şeklinde konuşuyor.
Bu ifadeden, ABD’nin S-400’ler sorununun aşılması için getirdiği bazı önerilerin masada olduğu anlaşılıyor.
TÜRKİYE’NİN TRANSATLANTİK AİLESİNDEKİ YERİNİ PEKİŞTİRMELİYİZ
Oturumda dikkat çekici bir soru-yanıt bölümü, Cumhuriyetçi Utah Senatörü ve eski Cumhuriyetçi başkan adaylarından Mitt Romney’nin sorularıyla ortaya çıkıyor. Romney, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hangi saiklerle Rusya’dan S-400’leri aldığı hususunda “Bunun, Erdoğan’ın Rusya’ya yakınlaşma arzusuyla attığı bir adım olması ihtimali var mı? Erdoğan ile Putin arasındaki ilişkiyi nasıl tanımlarsanız? Yakınlar mı? İşbirliği içindeler mi? Erdoğan, AB ve ABD’yi Rusya’ya karşı oynayacağını mı ümit ediyor? Yoksa bu yönde gerçekten kuvvetli bir şekilde yol almakta mı?” şeklinde sorular yöneltiyor.
Nuland’ın özetle şu yanıtı, ABD’nin Türkiye-Rusya yakınlaşmasına kendi çıkarları bakımından nasıl baktığını göstermesi dolayısıyla önemli: “Bizim çıkarımız açık. O da şudur: Türkiye ve Türk halkının mümkün olduğu kadar bizimle birlikte Transatlantik ve NATO ailesi içindeki yerini pekiştirmek ve özellikle Rusya ile işbirliği ve bağımlılığın derinleşmesini caydırmak; güvenlik, enerji ya da bunu yarayacak herhangi bir alanda… Geçen yönetim döneminde Türkiye ile Rusya arasındaki ilişki bir hayli derinleşti. Suriye’de başladı ve başka alanlara doğru genişledi. Kanaatimce, Türkler adına konuşamam ama – hissettiğim bu ilişkiyle ilgili olarak Ankara’da bir nebze alıcı (müşteri) pişmanlığının olduğudur…”
ABD Dışişleri Müsteşarı, bu noktada Türkiye ile Rusya arasında Karabağ’da sorunların ortaya çıktığını, keza iki ülkenin Libya’da karşı karşıya geldiklerini de anlatıyor.
Nuland, bu ifadelerinin sonunda “Kanımca, kendilerini bize yaklaştırmak üzere geri getirmek amacıyla Türk müttefiklerimizle diyalog içinde olmaya devam ettiğimiz takdirde, burada bir imkan var. Ama yapmamız gereken çok iş var” diye konuşuyor.
Victoria Nuland’ın açıklamalarında Türkiye’yi Rusya karşısında Batı kampında tutma düşüncesinin baskın olduğunu görüyoruz.
Kendisinin açıklamalarını değerlendirmeye devam edeceğiz.