15 Temmuz darbe girişiminin bastırılmasında önemli rol oynayan, dönemin Özel Kuvvetler Komutanı emekli Korg. Zekai Aksakallı, M5 Savunma-Strateji Dergisi’nin Yayın Yönetmeni Ardan Zentürk’e konuştu.
Aksakallı, Zentürk’ün “Soğuk Savaş yıllarında yaşanılan darbeler geleneği neye dayanıyordu?” sorusuna şöyle yanıt verdi:
’27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 1998 MGK Bildirisi, 27 Nisan e-muhtırası…”
“Konuyu fazla uzatmamak adına Osmanlı’dan başlayarak günümüze kadar birçok darbe, darbe girişimi ve isyanlarla karşı karşıya kalındığını görmekteyiz. Büyük fetihler yapan, zaferler kazanan ordular adalet ve liyakat temelinde kuramsallaştırılamadığı, iyi yönetilmediği ve kontrol edilemediği dönemlerde devleti ve milleti zaafa düşürmüştür.
Örneğin; toplam 36 Osmanlı Padişahının 12 tanesi yani üçte biri isyan ve darbe ile tahttan indirilmiştir, bazıları hunharca katledilmiştir. Cumhuriyet dönemine bakacak olursak; 27 Mayıs 1960, 1962 ve 1963 Talat Aydemir’in darbe girişimleri, 12 Eylül 1980, 1998 MGK Bildirisi, 27 Nisan 2007 e- muhtırası, 15 Temmuz 2016 Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) darbe girişimi, hepsinin ayrı ayrı özellikleri ve sonuçları olmasına rağmen, hiçbirinin asla ve asla haklı sebepleri olamaz. Bunların sonucunda ülkemiz büyük kayıplara uğramış, en büyük zararı da Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) görmüştür.”
Aksakallı’nın röportajda söylediklerinden diğer öne çıkan kısımlar şöyle:
“2015 Ağustos şurasında Semih Terzi’yi göndermeyi başaramadık”
2013 yılı sonunda başlayan özel kuvvetlerin yeniden yapılanma, değişim, dönüşüm ve gelişim süreci 2015 yılına kadar büyük ölçüde tamamlanmıştı. Dönem içerisinde en çok enerjimizi tüketen konu FETÖ yapılanmasıydı. Genelkurmay başta olmak üzere her tarafa etkinlerdi, başta terörle mücadele olmak üzere Türkiye’nin milli menfaatlerini sekteye uğratmak için ihanetleri hız kesmiyordu. Bunların büyük bir bölümü mahkeme ifadelerimde mevcuttur. Ancak çok güçlü bir mekanizmaları vardı, kural tanımayan, her türlü yöntemi kullanarak atamalar yolu ile her türlü kadrolarda yer alabiliyorlardı.
2014 yılında benim maiyetimdeki 3 tugay komutanının FETÖ mensubu olduğu kanaatine vardık. Bunlardan biri Semih Terzi’ydi. Üçünün de değiştirilmesi için dönemin Genelkurmay Başkanı’na durumu arz ettik. 2015 Ağustos şurası sonucunda üç FETÖ mensubu tugay komutanından ikisi değişti. Semih Terzi değiştirilmedi. Sonra çok uğraş verdik ama göndermeyi başaramadık. Eğer bu değişimlerin hiçbiri yapılmasaydı 15 Temmuz 2016 darbe girişiminde Özel Kuvvetler’in üç tugay komutanı da FETÖ mensubu olacaktı. Yani, bütün muharip birliklerin kontrolü FETÖ’nün elinde olacaktı.
‘2015’te atanmamaları için mücadele verdiğimiz iki kurmay albay darbe girişiminde rol oynadı’
Bir örnek daha verecek olursak; 2015 alay komutanlıkları atamalarında iki FETÖ mensubu kurmay albayın, Özel Kuvvetler Komutanlığı’na alay komutanı olarak atanmasının planlandığını öğrendik. Bu atamaların yapılmaması için mücadele verdik. Genelkurmay 2’nci Başkanı E. Orgeneral Yaşar Güler de bu atamalara karşıydı. Kara Kuvvetleri Komutanı E. Orgeneral Salih Zeki Çolak ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı Personel Başkanı Tümgeneral Şevki Gençtürk de bizimle aynı görüşteydi.
Buna rağmen bu atamalar yapıldı. Albaylardan biri Fırat Alakuş, 15 Temmuz ihanetinde Genelkurmay Karargahı’nı ele geçiren ekibin başında yer aldı, diğeri ise Alb. Fatih Yarımbaş beni ele geçirmeye çalışan ekibin başındaydı.
“Darbe girişimi öncesi FETÖ’nün beni görevden alma gayretleri oldu, Yaşar Güler’in engel olduğunu biliyorum”
Bu dönemde beni görevden alma gayretleri oldu. Fakat bunu yapamadılar, daha sonra FETÖ mahrem imamlarının itiraflarında bunu görmekteyiz. O dönemki Genelkurmay 2’nci Başkanı Yaşar Güler’in buna engel olduğunu biliyorum.
Şimdi Milli Savunma Bakanı olan E. Orgeneral Güler’in gerek özel kuvvetlerin gelişimi için olağanüstü çabaları, gerekse başta FETÖ olmak üzere terör örgütlerine karşı verdiği ödünsüz mücadele hiçbir zaman unutulmamalıdır.
Örnekleri çoğaltabiliriz. 15 Temmuz 2016’ya bu şartlar altında gelindi.
“Gece darbeye fiilen katılanlar, pazartesi günü hiçbir şey olmamış gibi üniformalarını giyip Genelkurmay’a mesaiye geldi”
Her dakikası büyük bir mücadele içinde geçen bitmeyen bir geceydi. 15 Temmuz akşamı saat 21:30’da yolumu kesen darbecilerden kurtulduktan sonra başlayan mücadele, ertesi gün Akıncı Üssü’ndeki rehinelerin kurtarılması ve Genelkurmay Karargahı’nın darbecilerden temizlenmesine kadar devam etti. Gece boyunca Başbakan, İçişleri Bakanı, Mit Müsteşarı, Müsteşar Yardımcısı, Emniyet İstihbarat Daire Başkanı ve bazı valiler ile Türkiye genelinde FETÖ’cü olmadığından emin olduğum komutanlar ile görüşerek darbeye karşı mücadeleyi koordine ettik. Özel Kuvvetler karargahına gitmek üzere çağırdığım araçla buluşmak üzereyken taarruz helikopterleri tarafından ateş açıldı ve Emir Astsubayım Kamil ile Uzman Çavuş korumam Osman yaralandı. Osman’ın sağ bacağı kasıktan koptu. Gönderdiğim bir ekip tarafından Genelkurmay Karargahı darbecilerden alındı. Akıncı Üssü’ndeki rehin tutulan komutanları kurtarmak için intikal ederken Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar aradı. Çankaya’da, Başbakanlık’ta olduğunu ve oraya gelmemi söyledi. Malumunuz Genelkurmay Başkanı, FETÖ’cüler tarafından Akıncı’dan Çankaya’ya getirilmişti. Ekibi Akıncı’ya gönderdim, ben Çankaya’ya gittim. Oradan Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ı alarak evine götürdüm.
Ertesi gün, yani 17 Temmuz sabahı, saat 08:00’da evinden alarak benim aracımla Genelkurmay Karargahı’na gittik. Kendi personelimden emir subayı, özel kalem, koruma müdürü ve koruma personeli görevlendirdim. Genelkurmay Karargahı’nı toparlamaya başladık. Ele geçen kamera kayıtlarından gece darbeye fiilen iştirak edenleri tespit etmeye başladık.
İlginç olan darbe gecesi darbeye fiilen katılıp darbe başarısız olunca kaçanların pazartesi günü hiçbir şey olmamış gibi üniformalarını giyip Genelkurmay Karargahı’na mesaiye gelmeleriydi.
“Darbe gecesi katıldığım düğünde protokol olarak oturmamam gereken arkalarda bir masada oturmam olağan bir durum değildi”
Olay günü arkadaşımın Gazi Orduevi’ndeki düğününe davetli olduğum için saat 20.30 sularında orduevinde bulunuyordum.
Burada protokol olarak askeri nezaket ve görgü kuralları gereği oturmamam gereken arkalarda bir masada, protokol gereği olmaması gereken şahıslarla birlikte oturmamın planlanmış olması olağan bir durum değildi. Bu nedenle saat 21:30 sularında protesto maksatlı düğünden ayrıldım.
“Aynı masada baş köşede oturan şahsın dışarıdaki ekiple bağlantılı bir FETÖ mensubu olduğunu öğrendim”
Darbe girişiminden sonra aynı masada baş köşede oturan şahsın FETÖ mensubu başçavuş olduğunu ve dışarıda beni alıkoymak için görevlendirilen ekip ile irtibatlı olduğunu öğrendim.
Daha sonra özetle; orduevinden ayrıldıktan sonra FETÖ mensubu Kurmay Albay Fatih Yarımbaş ve ekibi tarafından yolum kesildi, ekibi bertaraf ettikten sonra Özel Kuvvetler Karargahı’nı aradığımda, FETÖ üyeleri tarafından karargahın ele geçirildiğini öğrendim.
“Özel Kuvvetler Komutanlığı’nı aradığımda görüştüğüm albay Semih Terzi’nin Özel Kuvvetler Komutanı olduğunu söyledi”
Görüştüğüm darbeci kurmay albay, Genelkurmay’dan mesaj geldiğini, Silahlı Kuvvetlerin yönetime el koyduğunu ve şahsımın da görevden alındığını, yerime Semih Terzi’nin yeni Özel Kuvvetler Komutanı olduğunu söyledi.
Tehditli ikazlarıma, uyarılarıma rağmen artık benden emir almayacaklarını beyan ettiler.
“Ömer Halisdemir’le son görüşmemizdi”
Diyarbakır’da bulunan özel kuvvetler mensubu albay tarafından Semih Terzi’nin bir tabur kuvvetle Ankara’ya Özel Kuvvetler Komutanlığı emir komutasını almak üzere hareket ettiğini öğrendikten sonra 02:00 sularında Ömer Halisdemir’i aradım. Bu onunla son görüşmemizdi. Bu son görüşmemizin haleti ruhiyesini anlatmak çok zor. Aramızda çok duygusal bir görüşme oldu. Bir taraftan memleketin halini diğer taraftan Silahlı Kuvvetlerin düştüğü durumu, bir diğer taraftan da yaşanan ihanetin acısını yaşarken tarif edilmez dramatik duygular içerisinde tek yürek olmuş bir baba oğulun inanılmaz hisleri içerisinde o tarihi emri verdim.
Özetle; “Ömer, kardeşim 20 yıla yakın birlikteliğimize dayanarak sana tarihi bir görev veriyorum; Semih Terzi darbeci bir haindir, onu karargaha girmeden öldür. Bunun sonunda şehadet olduğunu biliyorsun, hakkını helal et” dedim. O da “emredersiniz, baş üstüne komutanım, hakkım helal olsun” dedikten sonra telefonu kapattık.
02:16’da Ömer Halisdemir’in darbeci Semih Terzi’yi öldürdüğünü ve kendisinin de şehit olduğunu öğrendim. 16 Temmuz sabahı, Özel Kuvvetler Karargahı’na ulaştığımda Ömer Halisdemir’in naaşının yanına gelerek onu alnından öptüm. 15 Temmuz 2016 saat 21:30’da başlayan mücadelemiz 16 Temmuz akşamına kadar devam etti.
“2015-2016 arasında Semih Terzi’nin görevden alınması için iki defa teklifte bulundum”
Semih Terzi’nin öldürülmesi darbe girişiminin seyrini değiştiren en kritik anlardan biriydi. Semih Terzi’nin darbe girişimindeki rolü neydi? Semih Terzi’yi 2008 yılında ben Kara Kuvvetleri İç Güvenlik Şube Müdürü iken Kara Kuvvetleri Komutanı’nın Özel Kalem Müdürü olarak tanıyordum.
Daha sonra Özel Kuvvetlerde birlikte çalıştım. 2015-2016 yılları arasında Semih Terzi’nin buradaki görevinden alınması için 2 defa teklifte bulundum. Ancak görevden alınmadı.
Semih Terzi’ye olumsuz sicil ve olumsuz kanaat yazdım. Darbe girişiminden 5-6 ay öncesinde kendisine Silopi’de “dilekçeni yaz ve bu birlikten defol git” dedim. Ben Semih Terzi’nin FETÖ’cü olduğunu tahmin ediyordum. Buna yönelik şüphelerim vardı, aynı zamanda da görevinde çok yetersizdi.
15 Temmuz 2016’ya geldiğimizde darbe girişiminin baş aktörlerinden Semih Terzi, Ankara ve Ankara’nın stratejik noktaları başta olmak üzere, Asayiş Kolordu Komutanlığı’na, Marmaris’te Cumhurbaşkanı’na operasyon dahil bütün kritik kara darbe operasyonlarını yönetecekti. Bunları Silopi, Irak, İskenderun, Suriye sınırından ve diğer bölgelerden getireceği özel kuvvet birlikleri ile yapacaktı.
“Marmaris’te Cumhurbaşkanı’na yönelik operasyonu yöneten Gökhan Sönmezateş emri Semih Terzi’den aldığını itiraf etmişti”
Örneğin Marmaris’te Cumhurbaşkanı’na yönelik operasyonu yöneten Havacı General Gökhan Sönmezateş, emri Semih Terzi’den aldığını itiraf etmişti. Darbe girişiminde Semih Terzi Türkiye sathında önemli rol üstlenmişti. Semih Terzi’nin etkisiz hale getirilmesi, darbe girişiminin sekteye uğratılmasında çok önemli bir kırılma yaratmış, aralarında iletişimi koparmış, büyük bir moral çöküntüsüyle birlikte darbe faaliyetleri durma noktasına gelmiştir. Bunları kendi aralarındaki telefon görüşmeleri ve mesajlardan da anlamaktayız.
“Başarıya ulaştığında, mücadeleye katılmayanların makam mevki sahibi olduğunu görebilirsiniz”
Aksakallı, Zentürk’ün 2020’de kadrosuzluktan emekli edilmesini nasıl karşıladığı sorusuna da şöyle yanıt verdi:
Özel kuvvetler personelini yetiştirirken çeşitli tarihi olaylardan örnekler veririz. Onlardan biriyle konuya girmek istiyorum. Malumunuz milli mücadele döneminde baştan beri Yunan işgalini tanımayan ve sonuna kadar mücadele eden Manisa Demirci Kaymakamı İbrahim Ethem Bey milli mücadele için toplanan akıncılara şunu ifade eder; “Bu bir vatan namus ve istiklal mücadelesidir, kişisel hiçbir karşılığı yoktur. Milli mücadele başarıya ulaştığında, sağ kalanlar geriye döndüğünüzde, bizimle birlikte mücadeleye katılmayanların, geri planda kalanların, makam mevki ve servet sahibi olduğunu görebilirsiniz. Eğer bir hak iddia edecekseniz şimdiden vazgeçin ve bizimle beraber mücadeleye katılmayın.” Öncelikle bizler için en büyük rütbenin şehitlik, en büyük makamın ise şehadet makamı olduğu inancına sıkı sıkı bağlı olarak mücadele ettik. Yüzlerce çatışma birçok saldırıya uğradık, kalleşçe sahsımı ortadan kaldırma girişimleriyle karşı karşıya kaldım. Maalesef mucize eseri de olsa şehadet makamına ulaşamadık. Allah onurlu, şerefli yaşamayı ve ölmeyi nasip etsin. Bu çerçevede asla küskün değilim, devletle küslük olmaz. Önemli olan onurla şerefle görevini tamamlamaktır. Savaşçılar; rütbe ve makamdan ziyade onurlarını şereflerini önemserler, gitmesi gerektiği zaman giderler, arkada bırakılan sadece makamdır.