Partisinin grup toplantısında konuşan İYİ Parti lideri Meral Akşener konuşmasının bir bölümünü Gezi davasına ayırdı. Akşener şunları söyledi:
AK Parti’nin, insanlarımızı ayrıştırıp, bir millet yerine iki düşman topluluk oluşturma siyasetinin bir parçası olarak 27 Mayıs 2013 tarihinde, İstanbul’da ağaçların sökülmesiyle başlayan olaylardan bugüne, 9 yıl geçti.
Gezi; başlangıcından, Bay Kriz’in, türlü provokasyon ve müdahalelerle rayından çıkarmasına kadar geçen süreçte ülkücüsünden solcusuna, dindarından sekülerine, kadınından erkeğine, gençlerimizin o dönem, yaklaşık 10’uncu yılında olan müstemleke rejimine karşı sergilediği bir duruş, bir direniştir.
Türk gençlerinin bu direnişi, AK Parti’nin, FETÖ ile el ele verip, milli egemenliğimize kastetmesine karşı yapılmıştır. Bu direniş, çaresizlere ümit olmuştur.
Cumhuriyetimizi tek bir adama mahkûm etmek isteyenlere karşı, adeta bir duvar olmuştur. Ve o duvar, Sayın Erdoğan ve avaneleri eliyle, rayından çıkartılana kadar da, dimdik durmuştur.
Gençlerimiz, uğruna ölecekleri vatanları ve Sayın Erdoğan’ın inşaat baronlarına peşkeş çekilmesin diye gurur duydukları devletleri bir grup meczubun elinde parçalanmasın diye, çok sevdikleri Türk Milleti’nin geleceği tehlikeye düşmesin diye bu direnişi gerçekleştirmiştir.
Bu yönüyle Gezi direnişi, Türk Gençliği için yalnızca bir protesto değildir. Aynı zamanda millî şuurun da ayağa kalkmasıdır. Atalarından aldıkları yetkiyle, derde düşen milletin gözünü açma mücadelesidir.
Kafa yapısı özgürlüğe, milli birliğe, hukuk devletine; gönlü de vatan sevgisine yabancı olan Sayın Erdoğan’ın Gezi direnişine iyi gözle bakmasına imkân yoktur. Bu sebeple, ‘Gezi’ kelimesinden hep korkmuştur.
‘Saray Tiyatroları’ eliyle galası yapılan Osman Kavala davası, toplum vicdanına ve millet varlığına hançer vuran binlerce yargı trajedisinden sadece bir tanesidir.
Sayın Erdoğan, aklınca aylarca üst perdeden beylik laflar ettiği rahip Brunson davası ile, neredeyse kendisini savcı ilan ettiği Kaşıkçı davasında milletin yargı egemenliğini alenen ve utanmadan satmasının sadakasını vermiştir.
İşte o nedenle bugün, meselemiz, Osman Kavala değildir. Çünkü Osman Kavala, mevcut yasalarla zaten aklanmış, mahkeme bile bunu kabul etmiştir. Bugün meselemiz; milletimizin her bir ferdinin kısıtlanamaz, devredilemez, engellenemez temel haklarının, hürriyetlerinin, insanca yaşama arayışının ve buna dair umut ve hayallerinin elinden alınmasıdır.
Bugün meselemiz, istibdat karşısında hürriyet için dik durabilme meselesidir. Çünkü, 1908’de istibdata karşı koyan ruh neyse, Gezi de odur. 31 Mart’ta meşrutiyeti yıkmaya kalkışan darbecilerin karşısında duran irade neyse, Gezi de odur. Demokrasi için seferber olan o günün Türk Gençleri neyse, ağacına, parkına ve heykeline sahip çıkan Gezi’deki Türk gençleri de odur.
Türk modernleşmesinin önünde her zaman engeller olacak. Her devirde, mutlaka yeni Derviş Vahdeti’ler çıkacak. Her devirde, bizi bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici bedhahlarımız olacak.
Topçu Kışlası hayallerine kapılanların karşısında, dimdik duran çapulcuları da olacak. Her devirde, bizi bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici bedhahlarımız olacak. İşte o nedenle buradan bir kez daha ilan ediyorum: Parola vatan, işareti namus. Kahrolsun istibdat, kahrolsun zulüm. Yaşasın hürriyet, adalet, müsavat ve meşveret.