Ali Bayramoğlu’nun bugünkü yazısının bir bölümü şöyle:
(…)
Askeri akvitizm, güçle tam özdeş siyaset algısı, siyasi hükümranlıkta keyfilik, bu çerçevede yaşanan anayasal yapılanma, bir süredir Türkiye’yi vesayetçi Ortadoğu modelinden uzaklaştırıp, çoğunlukçu ve seçimli otoriterliğe dayalı bir Kafkas modeline sürüklüyor.
Gülen ayaklanmasının ürettiği devlet denetim kavgası, Suriye infilakı ve Kürt sorununun seyri, bunun varsayılan dış aktörleri, bu geçişin konjonktürel altyapısını oluşturdu. Bunun etkisi hala sürmektedir. Koruma ve büyüme fikrine dayanan, vesayetçi asker rüyasına gönderme yapan, kimlikçi tutumda “milliye” doğru bir ray değişikliğine işaret eden Mavi Vatan gibi iddialarla, güç tahkimatı politikalarıyla önemli bir grup seçmeni doğrudan ya da dolaylı hala kuşatmaktadır.
Kafkas modeli Türkiye için hem yeni, hem toplumsal destekle tezahür eden bir durumdur.
Ülke, bu noktaya, açık hile ve dayatmayla değil, seçimler ve referandumlarla seçmen tercihi üzerinden ulaştı. Bu yol, kimlik meselesinin taşıyıcılığı bakımından Rusya’da, Çin’de olanları andırmıyor değil. Nitekim, 2015-2016 geçişi, tehdit eksenli iklim, bu çerçevede kültürel-dindar kimliğin yerini başka taşıyıcı bir kimliğe ‘milli-yerli” kimlik olarak anılan algıya bırakmasına zemin hazırladı.
Başta ekonomi politikaları ve Kürt siyaseti olmak üzere, kimi girdiler, iktidar bloğunda erozyona yol açmasına rağmen bu desteğin ortadan kalktığını söylemek mümkün değil.
Yüzde 20 civarındaki kararsız oylar dağıtılsa da, dağıtılmasa da AK Parti CHP’nin 10 puan önünde, birinci parti durumunda. Erdoğan cumhurbaşkanlığı seçimleri için yüzde 35-36’yla en güçlü aday. İktidar ve muhalif bloklar arasındaki fark, belki ikincisinin lehine açılıyor, ancak seyir çarpıcı değil. Son çalışmalara göre “oy vermeyecek” yüzde 8’lik seçmen grubu bir kenara bırakılırsa, kararsız seçmenin gerçek oranı yüzde 13. Bunların yarısını AK Parti, 2/3’nü iktidar bloğu seçmenlerinin oluşturduğu dikkate alınırsa, çarpıcı olmayan fark daha da tartışmalı hale geliyor.
Muhalefet koridorlarında esen, “Erdoğan yeni yol arıyor, kaybedeceğini biliyor, uzlaşma peşinde” tarzı okumalar tümüyle kendi mahallelerinde duydukları davul zurna sesleriyle ilgilidir.
Özetle başa baş bir durum var.
Bunun bir de sonucu var: Erdoğan’ın, ittifak içinde olduğu aktörlerin, anti-Kürt tutumdan, içişleri ve savunma bakanlığı hükümranlığı ve bu çerçevedeki güç paylaşımı modelinden vazgeçmesi için bir neden yok. Atacakları adımlar, mevcut modelin esasını bozmadan oy toplamaya yönelik girişimlerden ibaret olacaktır.
Sadede dönelim.
Rejimin niteliği bakımından yapılacak ilk seçimler gerçekten hayati olacaktır.
Erdoğan’ın bir kez daha cumhurbaşkanı seçilmesi halinde mevcut Kafkas modelinin daha derinleşeceği, sıradanlaşacağı, desteğini arttıracağı açıktır.
Bu bakımdan muhalefetin her kesimi, her hamlesi birbirinden önemlidir. CHP’nin ve HDP’nin son hamleleri bu bakımdan hayatidir.
Anketlerde yüzde 50’leri aşan iktidar karşıtlığını, muhalefetin efektif oyu olarak düşünmek büyük hatadır.
Yazının tamamı için:
https://www.karar.com/yazarlar/ali-bayramoglu/iktidar-gidici-midir-1590797