Eski Türkçede ‘var olmama, bulunmama, yokluk’ gibi anlamlara sahip ‘adem’ diye bir sözcük olduğunu geçen sene bu zamanlar, Tayyip Erdoğan’ın kelimeyi kullanması vesilesiyle öğrenmiştim. Hürriyet gazetesi yazarı Abdülkadir Selvi’nin bir kulis haberinden…
Selvi’nin yazdığına göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan, pandemi nedeniyle uzun bir aradan sonra ilk kez yüz yüze yapılan AK Parti MYK toplantısında Gelecek ve DEVA partileriyle ilgili olarak şöyle konuşmuştu: “Ölü doğdular. Onlarla meşgul olmayın. Onları Ademe (yokluğa) mahkûm edin. Zaten CHP’ye yakın olmak onlar açısından en büyük ayıptır.”
Doğrusu ben Erdoğan karakterinde birinin, salık verdiği bu tavsiyeye kendisinin uyamayacağı kanaatindeydim. Şöyle yazmıştım:
“Bir defa Erdoğan’ın bir prompter dışı konuşma ânında kendini tutamaması her zaman ihtimal dahilinde… İkinci olarak, ‘Ademe mahkûm edilenler’ bazı ‘dişli’ iddialar öne sürdüklerinde ne olacak?”
Yanlış bir soru sorduğumu şimdi anlıyorum: Ademe mahkûm etmek zaten zor konulardan kaçınmanın bir aracı olarak işlev görüyor. Dolayısıyla bir yıl önce sorduğum soru sadece yanlış değil saçmaymış da.
O günden bu güne AK Parti ve Erdoğan bu işe yarar araca bilinçli olarak birçok kez müracaat etti. 128 milyar nerede türünden “dişli” soruları uzun bir süre ademe mahkûm ettikten sonra onlara cevap yetiştirmeye çalışma çabasının bugün AK Parti’de “yanlış” olarak değerlendirildiği kanaatindeyim. “Keşke baştaki ademe mahkûm etme kararlılığımızı sürdürebilseydik” diye hayıflanıldığı kanaatindeyim. “128 milyar nerede” sorusuna cevap yetiştirebilmek amacıyla hazırlanan meşhur animasyonun sadece teknik yönden ‘amatör’ bulunduğu için gösterimden kaldırıldığını düşünenler yanılıyor. Asıl neden, animasyonun ademe mahkûm etme taktiğiyle uyum içinde olmamasıydı.
Sedat Peker’in ifşaatında bu türden eski “yanlış”lardan epeyce şey öğrenildiğini görüyoruz: AK Parti iddialara ısrarla “yok” muamelesi yapıyor ve unutulmasını bekliyor. İçişleri Bakanı Soylu’nun başlangıçtaki çıkışlarından sonra ona da gerekli uyarının gittiği ve böylece onun da iddialar yokmuş gibi davranmaya başladığını düşünmek isabetli olur.
Ne olursa olsun adamını karşı tarafa verme!
Ademe mahkûm etme taktiği nasıl zor sorular karşısında mecburi bir sığınak olarak işlevselse, neyle suçlanırlarsa suçlansınlar, hiçbir AK Partiliyi suçlayıcılara “vermeme” taktiği de yine zorunluluktan kaynaklanan ve fakat işe yarar, işlevsel bir taktik.
İki örnek: 17-25 Aralık’ta yolsuzluk iddiaları karşısında önce “harcanmış” gibi yapılan dört bakan bir gün bir bakıldı ki hep birlikte bir mitingte konuşan Erdoğan’ın arkasından gülerek el sallıyorlar… İkinci örnek de “bakanlığına mal satan bakan’ Ruhsar Pekcan… Onun da istifası sağlandı, tepkiler bir nebze olsun dindirildi, fakat birkaç ay sonra gördük ki, Kanal İstanbul’un ‘temel atma’ törenine o da davet edilmiş.
Ademe mahkûm etmek nasıl cevabı imkânsız sorularda zorunlu bir araçsa, suçlama ne olursa olsun ‘adam vermeme’ de duvarda açılacak bir gediğin duvarın tamamını tehdit edecek sonuçlara yol açmasını engelleyecek zorunlu bir araç.
İkisi de işlevsel; ama ikisinin de elde başka araç kalmadığı için zorunlu olarak tedavülde olduğu düşünüldüğünde, aynı zamanda birer çaresizlik göstergesi.