Televizyonlarda çok değil üç beş ay öncesine kadar Türkiye’nin “onurlu yalnızlık”ına… “çıkar odaklı değil değer ve ahlak odaklı dış politika”sına övgüler düzen televizyon yorumcularının son haftalardaki parformansı, insanda bir kez daha o karmaşık duyguyu uyandırıyor: Başkası adına utanmak…
‘Gerçekçi’ dış politikayı savunanları daha düne kadar yerin dibine geçirenler şimdi ağız birliği etmişçesine ‘İngilizvari’ dış politikanın gerçekçiliğine övgüler düzüyorlar: “Ülkelerin dostları ya da düşmanları yoktur, menfaatleri vardır.”
Mısır’la ilişki kurmayı savunan muhalefet liderlerinin anasından emdiği sütü burnundan getirenler o zaman da haklı şimdi de!
Tabii Kılıçdaroğlu yanlış zamanda konuşuyordu, Mısır’la ilişki kurmayı savunmak için, herhangi bir şeyi savunmak için olması gerekenin olması; ağzının içine baktıkları kişinin başlama vuruşunu yapması gerekiyordu. Bu oldu ve şimdi hep birlikte o topun peşinden koşturmaya başladılar.
Dün (6 Mayıs) Habertürk’te bunlardan biri, sekiz yıldır savunduğu ‘onurlu dış politika’ fikirlerini gömüp bir anda top peşinde koşmaya başlamasının yarattığı sıkıntıyı izale etmek amacıyla “zamanlama” argümanına sığındı. Yani demek istiyordu ki, bundan önce atılamazdı bu adım, yanlış olurdu, fakat şimdi doğrudur. “Neden?” diye sorsaydı programın moderatörü çok güzel olurdu ama sormadı.
Şimdi bundan güç alıp, zamanı gelince “ben söylemiştim” demek üzere “sıra Suriye’yle iyi ilişkilerde” diyen çıkar mı acaba? Hiç sanmam. Onun için de yüce bir makamın başlama düdüğünü çalması gerekiyor.
‘Hep haklı’ televizyon yorumcularının ‘Mısır’ tornistanını izlerken acı acı gülümsememek elde değil.