Kıbrıs’ta 1996’da cinayete kurban giden gazeteci Kutlu Adalı’yı öldürmek ya da öldürtmekle suçlanan emekli yarbay Korkut Eken’in Sözcü gazetesinde iki gün üst üste yayımlanan söyleşisi, devletin yakın tarihini anlamak isteyenler için altın maymuncuk kıymetinde. Korkut Eken, tek bir söyleşide devletin “işletim sistemini” fâş etti desek yeridir.
Fakat Eken’in sözlerine gelmeden önce buraya kadar nasıl geldiğimizi, Eken’i bu samimi itiraflara zorlayan dört-beş günlük süreci kısaca özetlememiz gerekiyor.
Son üç haftada yeri yerinden oynatan her şeyin kurucu oyuncusu olan Sedat Peker bu oyunun da kurucu babası.
Peker fitili, geçtiğimiz Pazar (23 Mayıs), Kutlu Adalı’yı Korkut Eken’in öldürdüğünü-öldürttüğünü söyleyerek tutuşturdu. O bunu biliyordu, çünkü Eken bu cinayet için kendisinden yardım istemiş, Peker de kardeşi Atilla Peker’i bu cinayet için görevlendirerek Eken’le birlikte Kıbrıs’a göndermişti.
Atilla Peker savcılığa verdiği ifadede abisinin anlatımını doğrulamış, ‘görev’i ifa etmek için Korkut Eken’le birlikte Kıbrıs’a gittiğini anlatmıştı; hem de bir sürü ayrıntı vererek. Bu ayrınıtılardan biri de, o tarihte Kıbrıs’taki Sivil Savunma Teşkilatı’nın başındaki albay Galip Mendi’yi Eken’le birlikte ziyaret ettikleriydi.
Mendi’nin de “Evet, birlikte geldiler, Eken’in elinde bir Bond çanta vardı ama içinde ne olduğunu bilmiyorum” şeklinde konuşmasından sonra Korkut Eken için konuşmaktan başka çare kalmamıştı.
Artık Korkut Eken’in Sözcü gazetesinden Saygı Öztürk’e verdiği söyleşiye gelebiliriz…
Söyleşinin birinci bölümünde Eken, Kıbrıs’a Atilla Peker’le birlikte gittiğini ve Galip Mendi’yi ziyaret ettiklerini kabul ediyor fakat bunların Adalı’nın ölümüyle hiçbir ilişkisinin olmadığını söylüyordu. Gidiş nedeni, o dönemde PKK’nın yaralılarını Kıbrıs’ın Rum kesimine taşıyıp tedavi ettirmeleriydi. Görevi, PKK’nın bu faaliyetleri hakkında istihbarat toplamak ve engellemekti. Görev kendisine, dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar tarafından verilmişti:
“Şöyle bir olay oldu; Hasan Paşa (dönemin Barış Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Hasan Kundakçı) telefon etmiş. Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’a, “Kıbrıs’ta çok büyük PKK faaliyetleri var. Teröristler burada cirit atıyor” falan demiş ve bu konuda yardım istemiş. Ben de o dönemde Emniyet’te Özel Harekat polislerini yetiştirmekle görevliyim. Mehmet Bey (Mehmet Ağar) da beni gönderdi.”
Peki, Atilla Peker’i neden götürmüştü yanında? İşte bu soruya verdiği cevap çok ilginçti: “Her ihtimale karşı…”
Bu garip ifadenin açılımı söyleşinin ikinci bölümünde geldi:
“Orada PKK ile bir çatışma olursa yanımda birisi olsun istedim. Bu tür olaylarda o günkü devlet stratejisine göre devlet görevlisi yerine ‘eleman’ kullanılıyordu. Tabii aslolan devletin kendi elemanlarını kullanmasıdır. Şimdi aslan gibi arkadaşlar bu işleri yapıyor. Şu anda MİT’in yurtdışı operasyonlarını izliyorum, çok büyük başarılar elde ediliyor. Teknik imkanlar çok. Bize para-pul da vermezlerdi. O zaman örtülü ödeneği harcamayıp seneye aktarmak önemliydi.”
Parasızlık-pulsuzluk özürü inandırıcı olabilirdi 1990’lar Türkiyesi için; Türkiye Cumhuriyeti devletinin o yıllarda Kıbrıs’ta en az 10 bin askeri ve yüzlerce istihbarat elemanı olmasaydı… Bu gerçek ortadayken Eken’in işaret ettiği alternatifin çok daha pahalı olduğu apaçık.
Korkut Eken böylece sadece Türkiye’de devletin yasadışı örgüt ve kişilerle iş tuttuğunu, “pis işleri” için onları kullandığını ve sonra da onların esiri haline geldiğini ifşa ve itiraf etmiş oluyor.
Eken, “devlet katili biliyor, açıklasın ve beni töhmet altında bırakmasın” mı diyor?
Korkut Eken’in “cinayetle ilgim yok” derken aynı zamanda bunun bir “devlet işi” olduğunu itiraf ettiği bölüm de çok ilginç. Konuşmasında iki atıf var buna:
Birinci bölümden: “Olayın araştırılması için suç duyurusunda bulunacağım. Siyasiler birbirlerine sahip çıkıyor. Bizi kim kollayacak? Sahip çıkan yok. Kutlu Adalı olayının faillerini bilenler, benim de bir ilgim olmadığını biliyorlardır. Bir kişi yok mu yani ‘Korkut Eken’in bir ilgisi yoktur’ diyecek adam. ‘Allahtan korkun’ diyen yok maalesef.”
Eken, söyleşinin ikinci bölümünde de şöyle dedi:
“Bakın, siyasiler birbirine arka çıkıyor. ‘İçişleri Bakanın yanındayım, arkasındayım’ denilip konu kapatılıyor. Peki Korkut Eken’in arkasında kim var? Allah’tan korkulur.”
Kritik cümleye biraz daha yakından bakalım:
“Kutlu Adalı olayının faillerini bilenler, benim de bir ilgim olmadığını biliyorlardır. Bir kişi yok mu yani ‘Korkut Eken’in bir ilgisi yoktur’ diyecek adam.”
Buradaki imâlar ve çağrılar açık. Devlet, “Kutlu Adalı cinayetinin faillerini bulamadık ve dosyayı kapattık” demişti. Fakat Korkut Eken şimdi “failleri bilenler”den söz ediyor ve onlardan “fail”in kendisinin olmadığını açıklamalarını bekliyor.
Fakat problem şurada ki devletin “Kutlu Adalı cinayetinin faili Korkut Eken değildir” demesi mümkün değil. O zaman faili de bildiğini ima etmiş olur ki, onu da açıklaması gerekir.
Yani Korkut Eken devletten olmayacak bir şey istiyor.
Peki, Korkut Eken katilin kim olduğunu biliyor mu?
Bilmiyoruz. Belki de biliyordur ve günün birinde onu da açıklamak zorunda kalır.
Aslında en temiz ‘çözüm’ şu olabilir: Yeni bir soruşturma açılır, ‘fail’ bu kez ‘bulunur’ ve açıklanır. Bunu yapabilir devlet. Fakat böyle bir şey olursa açıklanan ‘fail’ muhakkak ki artık hayatta olmayan biri olacaktır!
Belki de Korkut Eken devlete “açıkla” derken bu yolu gösteriyordur.