İsmail Saymaz’ın Halk tv’deki “Arınç, İBB’deki özel teftişi eleştirdi: Bu şekliyle giderse İmamoğlu, yüzde 50’nin üstünde gelir” başlıklı bugünkü (31 Aralık) yazısı şöyle:
Bütün dünya yılbaşı gecesi için özel kutlama planı yaparken, biz Türkler 2021’in son haftasına İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) yönelik özel teftiş başlatıldığı haberiyle girdik.
DİAYDER üyesi beş imamın İBB’de gassal olarak işe alınmasından hareketle açılan davada, örtük şekilde belediyeden örgüte yardım suçu yöneltiliyor.
Acaba bu yolla Ekrem İmamoğlu’nun el çektirilmesi ve İBB’ye kayyum atanması mı amaçlanıyor?
Aklımdaki bu soruları eski TBMM Başkanı Bülent Arınç’a sordum.
İBB’ye yönelik özel teftişi nasıl yorumluyorsunuz?
Endişeli ve üzüntülüyüm. 2019’da İstanbul’da ilk seçim iptal edilip ikincisi yapılacağı zaman şiddetle muhalefet ettim. “Seçim (İmamoğlu’na) kaybettirilmiş olsa bile beş sene sonra cumhurbaşkanı adayına hazır olun. İmamoğlu’nun hak kazanmadığı popülariteyi kendi elimizle vermeyelim” dedim.
Korktuğum başıma geldi. Arzu etmediğim bir şekilde birilerinin telkiniyle seçim iptal edildi ve 850 bin oy farkıyla Ekrem Bey seçildi.
1994’te İstanbul ve Ankara’yı cüzi oylarla kazanmıştık. Tayyip Bey’in başarısından sonra büyük hizmetleri geldi. Kahramana dönüştü. Önüne geçtiler. Uyduruk bir ceza, arkasından Pınarhisar Cezaevi. Onun yolu liderliğe, başbakanlığa ve ilerisine uzanacak duruma geldi.
Ben şunu hatırlıyorum: 1999 mahalli seçimleri yapıldı. Tayyip Bey hatırına Ali Müfit Gürtuna belediye başkanı seçildi. Tayyip Bey’in tercihi Ali Müfit değildi. “Kazanmasını isterim ama kefil değilim” demişti. Seçim kampanyasında görünmedi. Buna rağmen İstanbul halkı “Burası Tayyip Bey’in emanetidir” dedi.
Ekrem Bey’in önüne geçenler şunu düşünmüyorlar: Bu kişiye yanlış yaparsanız bizim halkımızın gönlünde mağduriyete karşı duyarlılık var. İkincisi, söylediklerinizin doğru olmadığı ortaya çıkarsa kendinizi yıpratırsınız. Yapılmak istenen şeyin hiçbir anlamı yok. Süleyman Soylu’yu yanlış bulduğumu ifade etmeliyim. Sayın Cumhurbaşkanımızın da bu gelişmelerden ne çıkabileceğini, çok iyi bir hesap adamı olduğu için bilmesini isterim.
Bu şekliyle giderse, Ekrem Bey önümüzdeki seçim İstanbul’a belediye başkanı olmak isterse hiçbir şey yapmasına gerek kalmadan, emin olun yüzde 50’nin üstünde gelir. Ötesini düşünmek bile istemem. Cumhurbaşkanı adaylığı konusunda spekülasyona girmek istemem. Kayyum da atasalar, dedikodularla onu yıprattıklarını da zannetseler, yıpranmaz, daha da güçlenir. Partisini de kendisini de güçlendirir. Bugünkü çabaların boş olduğuna bakarak işi yargıya havale edecek bir sistem kurmak lazım.
(Sedat) Peker’in söyledikleri ile yargıyı harekete geçiremeyenler Peker hakkında dava açıp o yargılamayla avunduklarını zannetmesinler. Şunu söylemek istiyorum: “Bu kadar insanın terör örgütüyle iltisakı var.” Bunlar İçişleri Bakanı’nın söyleyeceği şeyler değil. Savcılığa verilir, savcı araştırma yapar. Ki mutlaka yapacaktır. Artık savcılarımız, hakimlerimiz dilekçeyi kimin verdiğine bakarak hareket ediyor. Arkasındaki siyasi iradenin kim olduğunu görmeye çalışıyor.
Efendim, “Şurda çalışan şu kadar insan şöyledir.”
Bunun kararını verecek olan yargıdır. Sabıka kayıtlarının değeri kalmamışsa anasının, babasının, dayısının, teyzesinin, oğlunun bilmem ne örgütüyle iltisakı varsa, yedi sülalesinden buna bir şey kalmıştır diye düşünmek doğru değil.
(Mehmet) Özhaseki çok samimi bir dostumuzdur. Her halde 30 yıllık geçmişimiz var. Ankara’da kaybedeceğini, yapması gerekenleri tek tek söyledim.
Seçimden önce mi söylediniz?
Hem de nerede söyledim, biliyor musunuz? Eski bakan ve meclis başkanlarıyla genel merkezde yemekli toplantı yaptık. Ne söyleyeceklerimi bilselerdi, beni sözcü yapmazlardı. Yanlışlıkların ne olduğunu söyledim.
Özhaseki’nin söylediği bir cümle vardı. “Mansur (Yavaş) kazanırsa 20 bin PKK’lıyı belediyede işe alacak.” E ne oldu? İki sene geçti üzerinden. Mansur, cumhurbaşkanlığına gidiyor. Hiç kimse ona “Şu kadar adam alacaktın, bunlar nerede?” diye sormuyor.
Çek-senet tahsilatçısı da denildi.
Biliyorum. Soytarı bir adam çıkardılar. O da mahkum oldu. Mansur oradan aklandı. 2014’te Ankaralı şuna inanıyordu: Yavaş sandıkta kazandı ve sonra kaybettirildi.
O seçimden sonra HDP’li belediyelere kayyumlar atandı.
Kayyumlar başladığı zaman Ahmet Türk hakkında olumlu konuşmuştum. Gerçekten barışı isteyen insanlardı. Bulundukları ortamdan daha farklı olmaları beklenemezdi. İki üç sene geçti. Terörist denilen bu adam hakkında mahkeme kararı var mı? Kayyuma geçtikten sonra Mardin, hangi mahkeme onun terörist olduğuna hüküm verdi? Bilmiyorsam öğrenmek istiyorum.
Kayyum meselesi HDP oylarına hala sahip olamadığımızı gösteren olumsuz örnektir. Onun tortuları devam ediyorken, İstanbul Büyükşehir kayyum eline verilecek demenin ne kadar yanlış olduğunu söylemek isterim.
Mesele İstanbul’dan ibaret kalmamalı. İki şey seziyorum. Bir: Yapılanlar haksızlık ise, ki gidişat onu gösteriyor, her gün iletişim hatası içerisinde AK Partimiz. İletişim hatası nedir? Bir şey yapılıyorsa bize sağladığı kar, karşı tarafa vereceği zarar nedir? İletişim hataları sonunda bizim zarar hanesinin kabardığını, karşımızdakilerin daha da güçlendirildiğini düşünüyorum.
Kasten yapılırsa AK Parti’ye büyük kötülüktür. Başta Cumhurbaşkanımıza da. Gaflet sonucu ise lütfen iletişim hatalarından vazgeçsinler. Kendi ayağımıza kurşun sıkıyoruz her yaptığımız işle.
“Soylu’ya eleştirim var” dediniz. Açabilir misiniz?
İki eleştirim var. Bir: Sadece Ekrem Bey’e yönelik şeyler yapması, kullandığı söylemler İmamoğlu’nu tabi bir aday haline getirmeye ve güçlendirmeye yönelik sonuçlar veriyor. Böyle bir niyet varsa, sayın Bahçeli de demek aynı niyette. O da birkaç gün evvel ağır sözler söyledi. Bunların AK Parti açısından faydalı olmadığını düşünüyorum.
İkincisi, sayın Soylu, yanlış bir söz söyledi. “Bize yaptıran Allahtır” gibi… İnancımıza muhalif bir sözdür. Peygamberimizden sonraki fitne ve fesadın, halifelerin katline kadar giden yanlış bir düşüncenin ürünüdür bu sözler. Bilerek sarf ettiğini düşünmüyorum. Milletimize “Böyle bir söz sarf ettiğim için çok mahcubum” demesi lazım. İkincisi Allah’a karşı günaha girdi. Tövbe yapması lazım.
İBB’de 557 iltisaklı çalışan iddiasını, DİAYDER üyesi imamların işe alınmasının bir suçlamaya dönüşmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Birtakım insanların filan örgütle, STK’larla ve derneklerle irtibatlı, iltisaklı olduğunu iddia etmek hukuki değil, siyasi söylemdir. Türkiye’de hukuk egemen olacaksa hukukun meseleye nasıl baktığını yargı kararlarıyla görebiliriz. Yoksa herkes herkese “İltisaklı” der. Nitekim de diyor. Şu anda iltisaklı ve irtibatlı sayısı üç milyonu geçmiştir. Bu zihniyetle herkesi bir örgütle irtibatlı iltisaklı yaparsınız. Hele hele Güneydoğu için… Hiç birisinin ailesinde bir tek fert yoktur ki ya HDP ile ya PKK ile ya Hizbullah ile geçmişte irtibatı veya yakınlığı olmasın. Hukuk böyle bakmıyor meseleye. O kişinin veya derneğin ne yaptığına bakıyor. Gassallardan beşi böyleymiş de memurlardan üçü böyleymiş… Bunları yapmayalım.
Bahçeli’nin açıklamalarını gördünüz mü?
Görmedim. İlgi de duymuyorum. Dün konuşmasını söylediler. Aynı şekilde devam ediyor.
“Suçluysa görevinden alınmalıdır” diyor.
Savcı iddia eder, mahkeme beraat kararı verir. İsmail bey, başkaları ekonomist olabilir de ben iyi bir hukukçuyum. Hukuku bana sorsunlar.
Ola ki kayyum atanırsa sonuçları ne olur?
Çok kötü olur. Kayyum atanması için hukuk içerisinde bütün içtihatları da göz önüne alarak, yargı kararına bağlayacak iş yapmak lazım. Zamanında aldıklarımızdan suçlamalar sabit olmamışsa o insanlar hala o bölgenin gönlünde yatan birer insandır. Yargıdan geçerek kesin hükme ulaşırsa kıymet kazanabilir.
Ama örneklerini gördüğümüz şekliyle “İstanbul’da ne yapacağız kayyuma gideceğiz” şeklindeki düşüncenin diğer kayyuma gidilen yerlerden farklı sonuçlar doğurabileceğini söylemek isterim. Bu bizim partimizin lehine olmaz.